Sanki uzaktan, çok uzaktan geliyor bu insanlar. Belki de hiç buluşamayacaklar gibi geliyor göze. Ayrı duruyorlar birbirlerinden. Beyaz serpintinin ima ettiği soğukluk görünmez bir uzaklık oluşturuyor insanların arasında.
Kar dokunuşu, alışageldiğimiz yakınlıkları siliyor. Sonsuz bir siyahın göğsünde ‘şimdi’ ve ‘burada’ buluştuğumuzu hatırlatıyor. Unuttuğumuzu hatırlatıyor kar. Yokluğun koyu siyah sayfasında beyaz bir umuttur burada ve birlikte oluşumuz. Baba oğluyla, kız annesiyle, seven sevdiğiyle ‘şimdilik’ burada. Sıradan sandığımız ‘şimdi burada’lık, yüzyıllar süren zamanın içinde incecik bu diliminde, sınırsızca genişleyen mekânın bu kırılgan köşesinde gerçekleşiyor.
Derin ve karanlık bir okyanustan çıkarılmış bir inci gibi avuçlarımızda buluyoruz yakınlıkları. En çok da sevmeyi ve alışmayı öğrenmiş olmamıza alışkınız. Oysa, çok, çok şaşırtıcı bu. Hiç beklenmedik bir güzellik. Harika bir sürpriz. Eşsiz bir hazine. Tarifsiz bir fırsat. Hak etmediğimiz bir kısmet.
Şimdi burada olmak her bir kar tanesi gibi benzersiz, eşsiz, biricik. Bakın, işte çabucak eriyor avuçlarımızda kar. Peki ya avuçlarımız? Avuçlarımız çoktan erimeye başlamış bile…