TR EN

Dil Seçin

Ara

Düşman Kardeşler

Düşman Kardeşler

İnsanı cehenneme götürmek için türlü tuzaklar kuran, en büyük düşmanı kimdir diye düşünecek olursak hepimizin ilk aklına gelen isim muhtemelen aynı olacaktır: ŞEYTAN. Gerçekten de bu soruyu sokaktan geçen 100 kişiye sorsak herhalde 99′u aynı cevabı verecektir. Ama cevap doğru mudur?

İnsanı cehenneme götürmek için türlü tuzaklar kuran, en büyük düşmanı kimdir diye düşünecek olursak hepimizin ilk aklına gelen isim muhtemelen aynı olacaktır: ŞEYTAN.

Gerçekten de bu soruyu sokaktan geçen 100 kişiye sorsak herhalde 99′u aynı cevabı verecektir.

Ama cevap doğru mudur?

...

Önce, bizim kendisini daha çok şeytan ismiyle tanıdığımız İblis’i biraz tanıyalım:

Kendisi yaratılmışların Cin türünden olup, kendi türü arasında üstün vasıfları ile ayrı bir yer edinmiş bir zat imiş vakt-i zamanında.

O kadar mertebeler kat etmiş ki, Meleklere hocalık yapacak dereceye kadar yükselmiş.

Hatta derler ki; Levh-i Mahfuz’da birinin Allah’a isyan edeceğini görmüş ve uzun seneler o asîye—dolayısıyla kendine—lanet okumuş. (Buradan anlıyoruz ki lanet okumanın hiç bir faydası yoktur. Zaten sevabı da yoktur.)

Bu vaziyet uzun yıllar devam etmiş… Ta ki Rabbimiz Hz. Âdem’i yaratıp Kur’an-ı Kerim’de “Talim-i esma” diye tarif edilen hadise vuku bulana kadar.

Bu hadisede sorulan suali melekler bilemeyip Hz. Âdem bilince, meleklere “Âdem’e secde edin” diye emredilmiş.

İşte o anda İblis’te film kopmuş.

Bundan sonrası çok bilindiği için geçiyorum.

Ve sonunda İblis insana şeytan olmuş.

...

Acaba İblis neden isyana varacak kadar büyük bir tepki vermiş?

Zira melekler de “Dünya’da yeni kan dökücüler mi yaratacaksın?” diyerek şaşkınlıklarını dile getirmişler ama isyan etmemişler.

Melek ve şeytan arasında bu tavır farkına sebep olan fark nedir?

Muhtemelen aklınıza geldi; gelmediyse de ben söyleyeyim: NEFS.

Meleklerde, onları isyana sevk edecek bir nefs yoktu.

Oysa İblis melek değildi. Cinlerdendi.

Belki de meleklerin daha önce yaratılmış “Kan dökücüler” şeklinde atıf yaptığı ırka mensuptu.

Çok yol kat edip kendi arzusuyla bu yerlere gelmişti ama “Emre itaat et!” hitabıyla ilk defa karşılaşmıştı.

Nefsi ise onu en hassas noktada, en hassas noktasından yakalamıştı.

Neydi bu hassas nokta?: IRKÇILIK.

İblis ırkçılığı neticesinde Şeytan oluyordu.

İblis nefsine yenik düşüyor ve Şeytan oluyordu.

İblis Allah’a isyan ediyor ve Şeytan oluyordu.

"Beni ateşten yarattın onu topraktan, ben ondan üstünüm, ona secde etmem," diyordu.

İşte bu cümle binlerce yıllık kulluğu, ibadeti, çabayı bir anda hiçe indirgeyen cümle oldu.

...

İblis’e nefsinin söylettiği bu cümleye çok dikkat etmeliyiz.

Dikkatle inceleyip kendi davranışlarımızda yansıması olup olmadığına bakmalıyız.

Bakınız öncelikle belirteyim, bu cümlede ŞİRK yok.

Bu cümlede, YALAN, İFTİRA yok. Kendini üstün gördüğü için hatalı bir değerlendirme var; çünkü söylediğinin doğru olduğunu zannediyor.

İNKAR yok, LAF TAŞIMA yok nefsimizin kulağımıza üflediği günahlardan pek çoğu yok.

Tek bir suç var:

Kendi emeğiyle sahip olmayıp Allah’ın (cc) ona verdiği bir özellik sebebiyle, yine Allah’ın (cc) (belki başka özellikte) yarattığı bir kuluna üstünlük taslamak.

Cezası ise Allah’ın (cc) lanetlemesi, kovması…

Bugün bunun en yaygın görüldüğü mecralardan birisi ırkçılık.

Ama nefsimizin kulağımıza bu telkinle üflediği o kadar çok durumlar oluyor ki hayatta... Ben birkaç tanesini yazacağım, umarım sizin de kendi hayatınızdan örnekler düşünmenize vesile olur.

Güzel yaratılmış bir hanım efendi veya yakışıklı yaratılmış bir beyefendi bu anlamda kendisi kadar güzel veya yakışıklı yaratılmamış bir kimseye üstünlük taslayabiliyor.

Allah’ın, maddiyatı dünyada çok verdiği biri fakir birine küçümseyerek bakabiliyor.

Zeki yaratılmış birisi kendisi kadar zeki olmayanlara tepeden bakabiliyor.

Ya da kendisi Müslüman bir memlekette, Müslüman bir anne babadan doğup Müslüman’ca yetiştirildi diye kendini Cennet’e, aynı imkânları bulamamış olanları da Cehennem’e gönderebiliyor.

Okyanuslar aşıp geldiği kıtada derisinin rengi kendisininkinden biraz daha kırmızı diye orada yaşayanların kökünü kazıyıp, Afrika’dan kahverengi ve siyah derili olanlarını getirerek onlara da ikinci, üçüncü sınıf insan, hatta hayvan muamelesi yapabiliyor.

Bu örnekler daha çoğaltılabilir.

Bunların hepsinde nefsin, insanın kulağına diğerlerinden üstün olma isteğini üflemesi vardır.

Ama bu üstün olma, çabalayarak kazanılmış bir üstünlük değil, Allah’ın yarattıkları arasında takdir ettiği farklılıkların üzerinden devşirilmeye çalışılan bir üstünlüktür ve maalesef, nefsinin İblis’i düşürdüğü tuzağın aynısıdır.

Nefsimizin bu gibi tuzaklarına düşüp Şeytan ile aynı kategoriye girmeyelim.

Üstünlüğün ancak TAKVA’da olduğunu bilelim.

Bu arada, sizce yazımın başında sorduğum sorunun cevabı hâlâ Şeytan mı? Yoksa Şeytanı da yoldan çıkaran nefsi mi? Yoksa her ikisi mi?

Son bir not:

Yukarıdaki profiline bakarak Şeytan’ı mağdur falan zannetmeyelim. Zira kendisi bu olaydan sonra hem kendi nefsi hem de bizim nefislerimizle (tabiri caizse) kanka olmuş, “bize düşmanlık etme” ortak hedefine hizmet eden, “bize düşman kardeşler” cephesinde mücadelesine devam etmektedir. Ayrıca Âdemoğullarına düşmanlıkta o kadar yol almış, o kadar mesai harcamıştır ki, eski hayatından ve hallerinden hiçbirini hatırlamayarak, çok çeşitli metotlarla, sadece ifsada, fesada ve hayırlara mani olmaya çalışmaktadır.

Bize düşen nefsimizi ve Şeytanı dinlemeyip ikisinden de Allaha sığınmak, akıl, kalp ve vicdanımızla nefsimizi terbiye etmeye ve onu kötü huylarından vazgeçirip güzel ahlâk sahibi yapmaya gayret etmektir.