Kolesterol son yıllarda çok zararlı bir madde olarak
kabul edilmeye başladı. Aslında kolesterol
bütün hücrelerin yapısında bulunan yağ kaynaklı,
mum gibi yapısı olan önemli bir yapıtaşıdır.
Kolesterol, hücre zarının yapısına katılır ve zarın akışkanlığını ve seçici geçirgen özelliğini verir. Elektrik yükünün değişmesine göre bazı maddelerin geçişini sağlar. Hücre içi maddelerin transportu da kolesterol yapılı moleküller tarafından üstlenilir.
Kolesterol steroid yapılı hormonların sentezine girerek kortizon, kadın ve erkeklere ait hormonlar için ön madde olarak görev yapar. Ayrıca yağ metabolizmasında önemli olan safra asitlerinin sentezine aracı olur. Bu safra asitlerinin yardımı ile yağda eriyen A, D, E ve K vitaminlerinin bağırsaktan emilimi sağlanır. D vitaminin sentezinde ise ön madde olarak kullanılır.
Kolesterol, sinir sisteminde de çok önemli görevler üstlenir. Sinir hücreleri ve dolayısıyla beyin, yüksek oranda kolesterol içerir. Ayrıca tüm vücudu ağ gibi saran sinirlerin dışını saran kılıf kolesterolden oldukça zengindir ve elektriksel iletinin daha etkin şekilde yapılması için sinir liflerinin izolasyonunu sağlar. Beynin gelişim dönemlerinde kullanılan kolesterol miktarı artar. Bebeklik dönemi de bu dönemlerdendir ve bu nedenle anne sütünün kolesterol içeriği çok yüksektir.
Kolesterol aslında vücut tarafından üretilen bir maddedir. Günlük ihtiyacın %85’i karaciğerde üretilir. Kalan miktar besinlerden elde edilir. Karaciğerde üretilen kolesterolün bir kısmı safra asitleriyle birleşerek bağırsaklara salınır. Orada yağ emilimini gerçekleştirir.
Kolesterol yağlı bir madde olduğundan kanda kendi başına taşınamaz. Yanına proteinler eklenerek lipoproteinler oluşur. İşte birçoğumuzun bildiği LDL, HDL kolesteroller bu lipoproteinlerindir.
LDL’nin görevi kolesterolü dokulara taşımaktır. HDL ise dokularda fazla olan kolesterolü tekrar kana ve karaciğere taşır. Büyük partiküllerden oluşan LDL dokulardaki kolesterolü artırdığından kötü kolesterol diye adlandırılır. Total kolesterolden ziyade LDL/HDL oranı önemlidir ve genelde 4/1 civarında tutulması istenir.
Normalde yüksek kolesterol sağlık problemi olarak kabul edilirken bazı durumlarda kolesterol düşüklüğü de görülür ve sanıldığının aksine bu iyi bir işaret değildir. Bağışıklık sistemi bozukluğu, karaciğer ve akciğer hastalıklarında bu düşme tespit edilir. Ayrıca kronik hastalığı olanlarda kolesterolde belirgin düşme olması hastanın durumunda kötüleşme olarak kabul edilebilir.
Kolesterol hayvansal bir besin olduğundan bitkilerde bulunmaz. Süt, süt ürünleri ve et, temel kaynaklardır. Yağsız etler genelde benzer oranda kolesterol içerir ama sakatatlarda ve özellikle büyükbaş hayvan beyninde çok yüksek miktarda bulunur.
Kandaki kolesterol seviyesi yaşla beraber artar. Bilimsel çalışmalar sonucu kandaki total kolesterol seviyesinin 200’ün, LDL’nin 130’un altında, HDL’nin ise 50’nin üstünde olması tavsiye edilir.
Kolesterol ve kalp sağlığı ilişkisi ilk olarak Framingham çalışmasıyla ortaya kondu ve yıllar içinde kabul edilebilir seviye aşağı çekildi. Daha sonra yapılan bazı araştırmalar ile yüksek kolesterolün sanıldığı gibi kalp hastalıklarının gelişmesinde ana etken olmadığını savunulmaya başlandı. Uzun yıllar süren bazı çalışmalarda kolesterol ilaçlarının kalp hastalıklarından ölümleri anlamlı derecede azaltmadığı da ileri sürüldü.
Bu tezlere rağmen genel kanaat ve hekimlerin yaklaşımı kolesterolün aşağı çekilmesi yönündedir. Bu nedenle kullanılan ilaçların arasında en çok reçetelenenler statin grubudur. Statinler karaciğerde kolesterol sentezine engel olurlar. Ancak karaciğer gibi metebolizma üzerine çok etkili bir organa müdahale ettiğinden bazı ciddi yan etkilere de sebep olur.
Bunlar arasında kas güçsüzlüğü ve ağrıları, sinirlere olan etki nedeniyle nöropati ve dolayısıyla el ve ayakta sinir problemleri, karaciğer hasarı, bağırsak problemleri sayılabilir. Kadınlar, 65 yaş üstündekiler bu yan etkilere daha yatkındır.
Bütün bunlara rağmen kolesterol düşürücü ilaçları kullanmak gerekebilir. Özellikle halihazırdaki kalp ve şeker hastalığının varlığı ve kolesterol seviyesi belirleyici olur. Sadece kolesterolü yüksek olan kişilerde yaşam tarzı değişiklikleri ile istenen düzeye inme sağlanabilir. Sedanter bir hayattan daha aktif bir yaşama dönmek, günlük egzersizleri yapmak iyi bir başlangıç olabilir.
Ayrıca yeme tarzımızı gözden geçirmek gerekebilir. Hayvansal besinlerin dengeli şekilde alınması planlanabilir. Bunları tamamen diyetten çıkarmadan arada bir tüketmek akıllıca bir seçim olur. Dinimizdeki kırk gün üst üste et tüketmenin kalbi öldürdüğüne dair düstur da akıldan çıkarılmamalıdır. Bunun yanında sofradan doymadan kalkmayı, midemizin üçte birini boş bırakmayı kendimize şiar edinirsek bu şekilde şişmanlık ihtimalini ve beraberinde gelişen hastalıkları da önlemiş oluruz. Çünkü şişmanlık ve özellikle göbek çevresinde yağların birikmesi kalp ve şeker hastalığı için bir risktir. Bazı çalışmalarda oruca benzer uygulamaların kolesterolü dengede tutmada faydalı olduğu görülmüştür.
Hayat tarzımızdaki değişmelerin yanında yardımcı olması için bazı diyet takviyeleri de eklenebilir:
Sarımsak: Hergün iki diş sarımsak faydalı olur. Kokusundan şikâyetçi olanlar için bağırsakta çözünen tabletleri kullanılabilir.
E vitamini: 400IU alınması tavsiye edilir.
Koenzim Q10: Kas ve özellikle kalp kasına faydalıdır. HDL kolesterol seviyesini yükseltir.
Omega3 yağları, EPA ve DHA: Balık yağından alınabilir. Ama bu balık yağlarının ağır metaller içermemesine dikkat etmek gerekir.
Alıç: Günlük 500-900 mg kullanılabilir.
B5 vitamini-pantotenik asit. Ginseng. Yeşil çay.