TR EN

Dil Seçin

Ara

Safsata Bunlar, Anlamıyor musun?

Safsata Bunlar, Anlamıyor musun?

Ona dedim ki: Biri sana 'tanrıtanımazım' derse inanma, mutlaka 'tanıdığı' bir tanrısı vardır... Modern dünyada bir sürü tanrı var ve insanlar bunlardan birine iman etmişler: tesadüf, doğa, madde, servet, kariyer, şöhret, bilim, benlik vesaire… Kimi de bir şahsı tanrı edinmiş, onun sözlerini amentü kabul etmiş.

Muhatabı kendini tanrıtanımaz diye tanımlıyormuş. Bir sürü soru sormuş. Okurum, cevap vermem için bana göndermiş. Dişe dokunur olanlar şunlar:

“Allah kendini yok edebilir mi? Kaldıramayacağı bir taşı yaratabilir mi? Daire biçiminde bir kare yaratabilir mi? Evreni yaratmadan önce neredeydi? Tanrı düşünebilir mi?”

Ben de ona dedim ki: Biri sana 'tanrıtanımazım' derse inanma, mutlaka 'tanıdığı' bir tanrısı vardır... Modern dünyada bir sürü tanrı var ve insanlar bunlardan birine iman etmişler: tesadüf, doğa, madde, servet, kariyer, şöhret, bilim, benlik vesaire… Kimi de bir şahsı tanrı edinmiş, onun sözlerini amentü kabul etmiş.

İşte bu yüzden, hakiki mümin önce 'lailahe' ile yapay tanrıları süpürüp atıyor, sonra da 'illallah' ile imanını ispat ediyor. Buna 'tevhid' inancı derler ki Müslüman imanıdır, bütün nebilerin ortak davasıdır.

...

Gelelim sorularına… Birer safsata bunlar. Yanıltıcı mantık oyunu. Fakat kendisi mantık dışı.

Bu tür soruları inanmak istemeyen kimseler üretiyor. Maksatları, zihin bulandırmak ve kuşku uyandırmak.

Muhatabı cevap veremezse, haklı olduklarını düşünecek, güya rahat edecekler.

Halbuki bu sorulara birilerinin cevap verememesi soranı haklı çıkarmaz.

Evvela şunu bilmelisin: Mantıksız, mesnetsiz, tutarsız bir soru cevabı hak etmez.

Mesela, “İkiden büyük olan bir” diye başlayan bir soru abestir, mantık dışıdır.

Bunu sorana, “Saçmalama! İkiden büyük bir olmaz” der, yürür gidersin.

Allah hakkında sorulan bu nevi sorularda da bir mantık oyunu, bir aldatmaca var. Bakalım…

“Kaldıramayacağı taşı yaratabilir mi?”

Sınırsız ilahî kudretin ‘kaldıramayacağı taş’ olamaz ki “yaratabilir mi?” diye sorulsun.

“Daire biçiminde bir kare yaratabilir mi?”

Kare biçiminde olan, karedir! Soru kendi içinde çelişkilidir, kendini çürütüyor.

Muhal olanın, olması mümkün olmayanın yaratılıp yaratılamayacağından söz edilemez.

“Evreni yaratmadan önce neredeydi?”

“Nerede?” diye de sorulamaz. Çünkü bir yerde olmak maddenin, cismin özelliğidir. Mekândan münezzeh olan Allah, ne maddedir ne de cisim. Bu soru da mantık kurallarına aykırıdır.

“Düşünebilir mi?”

İnsan, bilmek için düşünür, bilinenlerden hareketle bilinmeyeni bulmaya çalışır. Düşünmeye ihtiyacı vardır.

Halbuki Allah her şeyi bilendir, düşünmeye ihtiyacı olmayandır.

“Kendini yok edebilir mi?”

Bu soru sadece yok olması mümkün ve muhtemel varlıklar için sorulabilir.

Yok olması imkânsız bir varlık hakkında asla sorulamaz. Allah ‘vacip’ varlıktır, olmaması muhaldir, imkânsızdır.

...

Bu tür soruların yöntemi aynıdır... Yarattıklarına asla benzemeyen yaratıcıya, tanımıyla ilgisi olmayan bir özellik yükleniyor, sonra da soru bu saçma kabule dayandırılıyor.

Bir mantık oyunu yapılıyor. İnsan dikkat etmezse, bu düzenbazların oyununa gelebilir.

Mantıksız sorunun yanıtı, bazen anlamlı bir susuş, bazen küçümseyen bir gülüş, bazen de acıyan bir bakıştır.

Bunları ciddiye almak ciddiyetsizlik olur. Gerçeği arayan insan böyle saçma sorularla zaman kaybetmez.