TR EN

Dil Seçin

Ara

Dualarımıza Dikkat / Allah'tan Afiyet İstemek

Dualarımıza Dikkat / Allah'tan Afiyet İstemek

Dua, Allah ile kul arasında daimi bir râbıtadır.

Dua, Allah ile kul arasında daimi bir râbıtadır. Dua, kulluğun özü, Rabbe yönelişin adıdır. İlâhî rahmetten merhamet ve yardım dilenmektir. 

Bu sebeple kulluktan bahsedilen bir yerde, duadan bahsetmemek mümkün değildir. Ancak dua ederken, Hakk’a yakınlığımıza, takvâmıza ve Allah Teâlâ’dan ne istediğimize dikkat etmeli; O’ndan devamlı hayır, iyilik ve âfiyet istemeliyiz.

Allah’ın En Güzel İsimleri’nden biri de el-Mucîb: Kendine yalvaranların isteklerini veren, kullarının dilek ve dualarına karşılık veren, icabet eden demektir.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Dualarına şu sözleri de ekle. De ki: «Ey güçlükleri kolaylaştıran Allah! Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!” (Bakara Suresi, 201)

...

Kuşeyrî’nin kitabında geçen bir kıssamız var.

Bu kıssadan hissenize düşen payı size bırakıyoruz.

Bir kimse devamlı olarak; “Yâ Rabbi! Lütf u kereminle âfiyet ihsan buyur, bizleri âfiyetten ayırma!” der dururdu.

Onun bu sözlerini işiten birisi merakla:

“Yapmakta olduğun bu duanın mânâsı nedir? Niçin bu kadar sık tekrar ediyorsun?” diye sordu.

O da, soruyu yönelten şahsın merakını gidermek için başından geçenleri şöyle özetledi:

Ben, sırtında semer ile insanların yüklerini taşıyan ve böylece geçimini temin eden bir hamal idim. Bir defasında çok ağır bir un çuvalını yüklenmiş, uzun bir müddet taşımış ve fazlaca yorulmuştum. İstirahat etmek için bir ara çuvalı yere koydum. Bu arada da içimden:

“Yâ Rab! Böylesine yorulmaktansa bana her gün iki somun versen, onunla geçinirdim…” deyiverdim.

Tam bu esnâda, birbiriyle hangi meseleden dolayı çekiştiklerini bilmediğim iki adam gördüm. Aralarını bulayım diye yanlarına vardığımda, biri diğerine vurmak istediği şeyi yanlışlıkla benim başıma vurdu. O anda yüzüm kanlar içinde kaldı. Bu sırada mahalle karakolundan gelip bu iki kişiyi yakaladılar. Yüzümü-gözümü kana bulanmış bir vaziyette görünce, kavgacılardan biri zannederek beni de yaka paça tutuklayıp hapse attılar. Bir müddet, karanlık, soğuk ve rutûbet kokusuyla dolu bir yerde hapis yattım.

Burada bana yiyecek olarak her gün iki somun veriliyordu. 

Bir gece rüyamda birisinin bana şöyle dediğini işittim:

“Yorulmadan her gün iki ekmek istemiş fakat âfiyet istemeyi unutmuştun!... İşte sana istediğin verildi.”

Bu sırada uykudan uyandım ve yapmış olduğum hatadan dolayı Cenâb-ı Hakk’a iltica ederek:

“Affet Rabbim!.. Senin sonsuz rahmet ve merhametine sığınıyorum. Artık ben sadece âfiyet isterim, âfiyet!” demeye başladım. 

Derken hapishanenin kapısının açıldığını ve:

“Hamal Ömer nerede?” diye seslenildiğini işittim.

Biraz sonra da beni dışarı çıkarıp, salıverdiler.

O gün bugündür, ben de hep bu duayı tekrarlamaktayım.

(Bkz. Kuşeyrî, er-Risâle, s: 514)

Yazımızı Allah’ın Elçisi Sevgili Peygamberimizin (sav) bir sözü ile bitirelim:

“Allah’tan talep edilen, Allah’ın en çok sevdiği, âfiyettir.” (Tirmizî, Deavât, 112/ 3542)

Esselatü vesselam aleyke yâ Rasulallah...