TR EN

Dil Seçin

Ara

Kur'an'ı Anlamak

Kur'an'ı Anlamak

Kur’ân, İlâhî bir kitap olması yönüyle hitabı bütün insanlara, mesajı ve dâveti bütün dünyayadır.

Kur'ân sadece Müslümanların kitabı mı, yoksa bütün insanların mı?

Kur’ân sadece Müslümanlara mı indi, yoksa hangi dine ve inanca mensup olursa olsun bütün insanlığa mı?

Kur’ân bir hitabında “Ey insan!” anlamında, “Yâ eyyühe’l-insan!”, “Ey insanlar!” anlamında “Yâ eyyühe’n-nâs!” derken, bir başka hitabesinde de “Ey kendilerine kitap verilenler!” manasında “Yâ ehle’l-kitâp!” diyor.

Kur’ân, İlâhî bir kitap olması yönüyle hitabı bütün insanlara, mesajı ve dâveti bütün dünyayadır; Hıristiyan, Yahudi, Budist, Hindu bütün inanç sahiplerinedir.

Nasıl ki ay ve güneş ışığını bütün insanlara veriyor, dünyanın her tarafına yayıyorsa Kur’ân da nurunu ve hidâyetini her yana ve herkese gönderiyor.

Çünkü Kur’ân da, ay da, güneş de aynı Yaratıcının eseri ve nimeti; aynı Yaratıcının insanlar için gönderdiği birer ihsanı...

Yüce Allah bir âyetinde, “Ayı ve güneşi sizin emrinize verdi.” (İbrahim Sûresi, 33) buyururken, bir başka âyette de daha geniş anlamda, “Göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin emrinize verdi.” (Câsiye Sûresi, 13) buyurmaktadır.

Bunun gibi Kur’ân da bütün insanların faydası için inmiştir.

“And olsun ki, Biz bu Kur’ân’da güzelce düşünüp öğüt alsınlar diye insanlar için her türlü misali verdik.” (Zümer Sûresi, 27)

“O Ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren, apaçık hidâyet delillerini ve hak ile bâtılın arasını ayıran Kur’ân o ayda indirilmiştir.” (Bakara Sûresi, 185) âyetlerinde ifade edildiği gibi, Kur’ân’ın misalleri ve getirdikleri bütün bir insanlık içindir, tüm insanların huzuru ve geleceği içindir.

Kur’ân-ı Kerîm baştan sona okunduğunda ve incelendiğinde görülecektir ki, hiçbir yerinde insan fıtratına ve yaratılışına aykırı bir mesele bulunmadığı gibi, insan şahsiyetine ve kişiliğine ters bir konu da yoktur.

Zaten bilindiği üzere Kur’ân bugün pek çok dünya diline çevrilmiştir. Neredeyse Kur’ân’ın tercüme edilmediği dil kalmamıştır. Çeviren ilim adamlarının bir kısmı Müslüman da değildir.

Benim yakînen tanıdığım ve Hıristiyan bir profesör olan George Grigore, Kur’ân’ı Romence’ye tercüme etmiş ve üniversitede talebelerine okutuyor.

Sadece Romanya’da değil, bütün Batı üniversitelerinin ilâhiyat bölümlerinde okutuluyor. Kur’ân bu kanalla da kendini herkese okutturuyor ve mesajını her yere ulaştırıyor.

Semavî kitaplar içinde insan eli karışmayan ve değişmeyen ve değiştirilemeyen tek kitap olması cihetiyle de orijinalliğini devam ettiriyor.

Kur’ân, her okuyuşta insana ayrı bir ufuk açıyor, üzerinde her duruşta, sûre ve âyetlerini her inceleyişte insanı yepyeni manalara ve derinliklere götürüyor.

Öyle ki, Kur’ân, her asırda yeni iniyormuş gibi tazeliğini ve gençliğini muhafaza ediyor. Cenâb-ı Hakk’ın ezelî bir hutbesi olması dolayısıyla bütün asırlardaki bütün insanlara birden hitap edebiliyor.

Anlayış ve düşünce itibariyle, yapı ve kabiliyet yönüyle birbirine aykırı her asrın insanına, sanki o asra mahsusmuş gibi bakıyor, baktırıyor ve ders veriyor.

Oysa insanların eserleri ve kanunları, insan gibi yaşlanıyor, değişiyor, eskiyor, fakat Kur’ân’ın hükümleri ve kanunları o kadar sabit ve geçerlidir ki, asırlar geçtikçe gücünü daha da fazla gösteriyor.

Gerçekten Kur’ân insanın bütün hayatını kucaklıyor ve insanı sadece bu dünyada bırakmıyor, geçmişten bugüne getiriyor, bugünde de bırakmıyor, ebedlere ve sonsuza kadar götürüyor.