TR EN

Dil Seçin

Ara

Maddeye Yeni Bir Çehre

Maddeye Yeni Bir Çehre

Maddenin maddi bir temeli yokmuş.

Yıllar ilerledi, teknoloji gelişti ve atom, madde ve yaratılışla ilgili pek çok konu aydınlandı. Bilimin rehberliğinde gören gözler ve araştıran akıllar için kâinat kitabı daha bir okunur hale geldi. Devasa teleskoplarla bir yandan ötelerin ötesinden ışınlar yoluyla gelen mesajların dilini çözmeye çalışırken, bir yandan da elektron mikroskoplarla yahut dev parçacık hızlandırıcıları ile miniklerin dünyasına, atomlara nüfuz etmeye çalışıyoruz. Kimyasal dönüşümlerin aktörleri olan atom/iyon/moleküllerin sırlarına nüfuz etmeye çalışıyoruz.

***

Hayatın anlamını ve kendisini anlamaya çalışır insan. “Ben niçin varım?” sorusunu sorduğunda dikkati ilk olarak maddenin aslına ve temeline çevrilir.

Atom ve moleküllerin çalışması, zerrelerin faaliyeti zihnin önüne muazzam bir perde açar. Atom içi dünyaların derinliklerinde gezerken, orada içinde yaşadığımız ve bildiğimiz dünyadan çok farklı bir dünya çıkar karşısına insanın. İşte bu farklı boyuta “kuantum dünyası” denildi…

Maddenin temelinde, kuantum dünyasında katı ve sabit anlayışlar yıkılır. Sebep sonuç ilişkisi de. Kâinatın bölünmez bütünlüğü, kâinattaki birliğe; her şeyin her şeyle bağlılığı atom altı dünyada daha bir dikkat çekici hale gelir.

Kuantumla ulaşılan kavramlarda, felsefî ve ruhî boyutlar öne çıkar. Fizik ötesi dünyaların hiç de uzağımızda olmadığı, hatta iç içe olduğumuz gerçeği dikkat çekmeye başlar. Ve anlaşılır ki, görünen madde, asıl ve görünmeyen gerçeğe bir kabuktur ve bir perdedir. Şahit olduğumuz faaliyetlerin merkezinde hayatın yer alması ve tüm varlıkların hayata ve insana hizmet ettiği gerçeği daha belirgin bir hal alır. İnsan, atomdan galaksilere, hücreden insan vücuduna kadar her şeyi karmaşık, ama düzenli, parça parça ama yek vücut olarak mükemmel bir yapıda ve düzende yaratıp insanın hizmetine sunan tek bir Yaratıcı’nın varlığını daha iyi takdir etmeye başlar.

Atom altı dünyada gezmek, büyüklerin dünyasındaki kadar çeşitli, ilginç, renkli ve heyecan vericidir. İnsan zihni, önüne açılan pencerelerden tek bir zerredeki esrarengiz ‘âlem içinde âlem’leri, düzen ve dengeleri seyreder. 

Atoma verilmiş kuvvetlerin en zayıfına yani çekim kuvvetine dikkat kesildiğimizde büyük âlemin bu kuvvetle ayakta tutulduğunu farkederiz.

Sonra nükleer kuvvete çevrilir nazarımız. Her şey gibi bu kuvvetin de atom çekirdeği içinde o minicik yerde zaptedilişini hayranlıkla seyrederiz.  Bütün kâinatı dev bir atom bombası olmaktan koruyan nedir? Nükleer kuvvete tanınmış tesir sahası, ancak atom çekirdeği kadar bir saha oldu. Ve nükleer kuvvet, zayıf kuvvetle dengelendi; işte bunlar her şey bir atom bombası olup çıkmasın diye böyle yaratıldı.

Nihayet tüm araştırmalar sonunda tüm kuvvetlerin temeline inmeyi başardık. Gördüğümüz şuydu: Bir şey önce dört şey oluyor, onlar da kendi içinde farklı şekillere bürünüyordu. Anladık ki, kuvvet dediğimiz şey(ler) aynı hakikatın değişik fazları ya da dalgalanmaları imiş... Tanecikler gibi, kuvvetlerin de kendi başlarına bir hakikatı yokmuş.

Evrenin en küçük aralığında “Süper simetri parçacıkları”na ulaştık sonunda. Süper simetri parçacıkları o kadar küçüktü ki, atom bunların yanında güneş sistemi kadar devasa boyutta kalıyordu.

Maddenin arkasında mikroskoplarımızın bile fark edemediği dünyaları keşfetme yolculuğunda sadece atomun yapı ve özelliklerini değil, ilmin baş döndürücü gelişmeleri ışığında boşluğu da ele aldı insanoğlu.

Boşlukların boş olmadığını ve kuantum alanı halinde canlandığını gördük. “Esir maddesi” ile kâinatın bir bütün haline getirildiğine ve birçok ilahi faaliyete merkez olduğuna şahit olduk. Nihayet atomun çekirdeğinde tüm kuvvetlerin tekleştiği noktada, sonsuz kudret tecellisi ile karşılaştık. 

Bilimin tel örgülerini aşan bilim adamları bize birçok yeni bakış açıları sunmaya devam ediyorlar, maddenin aslında maddî bir temeli olmadığını, kudretin yoğunlaşmış şekli olduğu hakikatını idrak ediyoruz böylece. Ve anlıyoruz ki, maddenin maddi bir temeli yokmuş…