TR EN

Dil Seçin

Ara

İlahî Bir Neşe / Hüzünlü Tebessümler

Biz Müslümanlar, Saadet Asrı’nda yaşanan olaylara, İslam’ın o ilk garip ve çileli yıllarına, müsteşrik bir tarihçinin gözlüğüyle bakamayız...

Sevgili Peygamberimiz (asm) ve sahabilerine ait hatıraları yâd etmek, okumak, anlatmak, dinlemek hüzünlendirir bizi...

Taif deyince yüreğimiz yanar...

Uhud, ciğerimizi delip geçen bir mızraktır...

Mus’ab, ağlayan gökler kanayan toprak...

Ve başımıza, Kâinatın Efendisi’nin (asm) vefatından daha büyük bir musibet gelmemiştir...

Ağlayanımız da çok olur bizim; gülmekten utananımız da...

Fakat mü'minler ve Müslümanlar olarak, gözyaşı dökmek ve hüzünlenmek için ne kadar sebebimiz varsa, mutlu olmak ve neşelenmek için de o kadar sebebimiz vardır...

Hayattaki en büyük neşe ve mutluluk kaynağımız, Allah’ın son Elçisi (asm) ve Onun varlığı ile saadetli bir zamana çevrilen günler, aylar ve yıllardır...

Hüznümüz gibi, neşe ve mutluluğumuz da, dünyaya ve dünyanın işlerine ait fânî, gelip geçici, uçup kaybolucu, anlık ve azıcık bir zamanlık neşe ve mutluluklara benzemez. İlahî bir neşe ve lahutî mutluluktur bizimkisi.