Bir Panik Atak Öyküsü
Panik atak, kişinin hayatını zorlaştıran ve kısıtlayan bir rahatsızlıktır.
Ara
Panik atak, kişinin hayatını zorlaştıran ve kısıtlayan bir rahatsızlıktır.
“Evde tek başıma oturuyordum. Birden bire içimi bir sıkıntı kapladı. Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Ne olduğunu anlayamadan sanki daha da hızlandı. Kalp atışlarımın dışarıdan duyulacak kadar arttığını fark ettim. Nefes alamıyordum. Az sonra soluğum kesilecek ve ölecekmişim gibi bir durum yaşıyordum. Çok panikledim. Ne yapacağımı bilemiyordum. Bir yandan soğuk soğuk terliyor, diğer yandan bayılacakmışım gibi bir hisle sarsılıyordum. Ayağa kalkmak istedim ama bayılıp kontrolümü kaybetmekten korktuğum için tekrar oturdum. O an için ölüyorum sandım. Kimseye ulaşamamak ve yardım isteyememek beni çok korkuttu. Yaklaşık on dakika kadar çok yoğun bir şekilde sürdü. Ama ben o anı sanki uzun saatler gibi algıladım. Daha sonra yavaş yavaş sakinleştim. Eşim gelince hemen acile gittik. Kalp krizi geçirmiş olmamdan dolayı ikimizde tedirgindik. Tüm tetkikler yapıldı ve korkulan olmadı. Hiçbir fiziksel bulguya rastlanılmadı dendi. Bir de psikiyatrist görsün diye yönlendirdiler. Psikiyatrik muayeneden sonra panik atak teşhisi kondu. Terapilere başladık. Şimdilerde panik atağımla yaşamayı ve kontrol etmeyi öğrendim. En azından panik ataktan kimsenin ölmediğini, bu durumun sadece yanlış bir alarm olduğunu, hayat tarzımı ve düşünce yapımı değiştirmem gerektiğini öğrendim. Tedavi öncesinde, tekrar aynı hayatıma dönebileceğime inanmak benim için gerçekten zordu. Atakların tekrar geleceği korkusuyla tüm hayatımı kısıtlamıştım. Yalnız bir yere gidemiyordum. Hep yanımda güvenebileceğim biri olsun istiyordum. Hatta evi bile hastaneye yakın bir yere taşıdık. Tüm geçen zaman zarfında, panik atağımı kontrol etmeyi öğrendim. Hayatı yaşama ve yorumlama biçimimi değiştirdim. Üzerime aldığım gereğinden fazla sorumluluklarımı azalttım. Artık kendime daha şefkatli davranıyorum. Tedaviden sonra birkaç atak daha geçirdim ama artık onu kontrol etmeyi öğrendiğim için beni çok fazla sarsmadan atlattım. Şimdilerde çok daha iyiyim. Hayata yeniden başlamış gibi hafif hissediyorum. Her hastalığın bir mesaj olduğunu, hayatımızı, davranış ve tutumlarımızı, ilk önce de hayatı okuma tarzımızı tekrar düzenlemek için şefkatli bir uyarı olduğunu düşünüyorum…”
Acil servislere nefes alamama ve kalp krizi geçiriyor şüphesiyle gelen birçok hastada çoğunlukla tanı aynıdır. Kişiye her türlü tetkik yapıldığı halde, sonuç negatif çıkar. Yani bir sebep bulunamaz. Nöbetler sıklaşır, kişinin korkuları ve kaygıları artar, fakat bir türlü bu şikâyetlerin neden yaşandığına dair fiziksel bir bulguya rastlanılmaz.
Ve sonuç...
Teşhis; panik atak…
Bu nöbetler genellikle aniden gelir. Yani hiçbir sebep yokken de ortaya çıkabilir. Kişi nefes alamadığını ve boğulduğunu hisseder. Ölüyor olduğunu zannedip korkuya kapılır. Göğüste daralma ve sıkışma, baş dönmesi, sersemlik hissi, çarpıntı, kalp atışlarını duyumsama görülebilir. Üşüme ve terleme hissi, kontrolünü kaybedeceğini zannetme olabilir. Bu süreç yaklaşık on dakika içinde doruğa ulaşır, en yoğun şekilde yaşanır ve sonra yavaş yavaş kişi sakinleşir ve normale döner.
Bu durum sık sık tekrarlayabileceği gibi aralıklarla da seyredebilir. Kalp kriziyle çok karıştırıldığı için genellikle doktor doktor dolaşıp tetkikler yapılır, bir sonuç alınamaz. Acil servislere bu şikâyetlerle başvuran birçok kişide de panik atak tanısına rastlanır.
Vücut sanki yanlış alarm verir. Yani gerçek bir ölüm tehlikesi olmadığı halde, psikolojik kökenli sebeplerle kişi ölüyor olduğunu ve hayatını kaybedeceğini zanneder. Bu yanlış alarm sinyalini vücut gerçek bir tehlike olarak algılar ve fiziksel tepkiler verir. Nefes daralması, boğulma hissi ve ölüyor olduğunu zannetmek gibi…
Panik atak, kişinin hayatını zorlaştıran ve kısıtlayan bir rahatsızlıktır. Kişinin korkularını artıran, yalnız hareket etmesini zorlaştıran bir süreçtir. Kişi bu nöbeti yaşadıktan sonra kalabalık yerlerde, otobüste, yollarda veya evde yalnız olmak istemez. Yanında güveneceği birisinin olmasını ister. Yalnız olabileceği durumlardan kaçınır. Hastaneye yakın yerlerde olmak ve yakın oturmak onun için önemlidir. Dışarı çıkarken abartılı tedbirler alabilir, tüm yakınlarının telefon numaralarını yazıp, yanında taşır. Gideceği yere hastaneye yakın yolları kullanarak gitmeye çalışır. Bu gibi durumlar onun kaygısını ve korkularını daha da artırır.
Panik atağın kalıtsal yani genetik bir yönü de vardır. Ailede bu rahatsızlığı geçirmiş kişilerin olması, riski daha da artırır. Genetik faktörler birçok hastalıkta olduğu gibi psikiyatrik rahatsızlıklarda da önemli bir etkendir. Yatkınlık hastalığın ortaya çıkmasında önemlidir.
Panik atak genellikle utangaç, sıkılgan, duygularını söylemekte zorlanan, kimseyi kırmak istemeyen, istemediği bir durum karşısında hayır diyemeyen, sıkıntılarını içine atan insanlarda daha fazla görülür. Çünkü bu tip insanlar duygularını ve sıkıntılarını içlerine atıp, bastırdıkları için, zaten hayatın içinde nefes almakta, kendi hayatlarını yaşamakta da zorlanırlar. Adeta somutlaşmış halini de panik atak nöbetleri sırasında yaşarlar. Kişi nöbet anını çok kötü yaşadığı için, ancak yaşayanın bilebileceği yoğunlukta acı ve korku hisseder.
Panik atak tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Farmakolojik, yani ilaç tedavisi ve terapi ile kısa sürede yol alınabilmektedir. Terapiyle desteklemek, hastalığın tekrarını önleyeceği gibi, hayatını daha sağlıklı yaşayabilmesi için gerekli alışkanlıkları kazanmasında da yardımcı olur. Burada önemli olan, kişinin tedavi konusunda istekli ve terapistiyle işbirliği içinde olması gerektiğidir. Kaygılı, telaşlı ve stresli hayatını yavaşlatması, kendine şefkatli davranması, gün içerisinde dinlebileceği molalar ayarlaması ve ruhuna iyi gelebilecek etkinlikler ve insanlarla görüşmek gibi değişiklikler yapması da tedaviye olumlu katkılar sağlayacaktır.
Bilgi paylaşımının yirmi-otuz yıl öncesine oranla yirmi-otuz bin kat hızlandığı, bunun sonucu olarak…
1850’li yıllardı. Viyana Hastanesi’nde işler hiç de iyi gitmiyordu. Hastanede, doğum bölümünde…
Ayşe, aah Ayşe… Ne maceralarla geldin bu dünyaya bilemezsin. Annen senin dünyaya…
1677 yılında ilk nesil mikroskoplardan birini kullanarak erkek üreme hücresi olan Spermleri…
Biz dünyayı çok sevdik. Bir zamanlar bizim için uçsuz bucaksızdı dünya, keşfedilmeyi…
Katolik bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldim. Babam da böyle bir ailenin…