“Allah’ın birisini senin aracılığınla hidayete getirmesi, senin için Güneş’in üzerine doğduğu her şeyden daha hayırlıdır.”
— Hz Muhammed (asm)
Delil İddiadan Açık Olmalı
İman hakikatlerinin isbatı konusunda şunları diyebiliriz; bunu gözle görülen, herkesçe bilinen örneklerden hareketle yapmak lâzımdır. Kâinatın öteki ucundan getirilen delillerle bu değirmen dönmez.
Vaktiyle bir cami hocasının vaazını dinlemiştim. Ahireti şöyle isbat etmeye çalışıyordu: Yapılan araştırmalar göstermiş ki, kalbi duran (yani bir anlamda ölen) ama sonra tıbbî müdahale ile geri getirilen hastalar, hemen daima o süre içinde
1: tüm hayatlarını sinema şeridi gibi görmüşler,
2: sonunda da ya huzur veren bir ışığa ya da korkutucu karanlıklara doğru gitmişler.
(Bu tecrübeye ‘near-death experience’ deniliyor ve bu konuya değinen ‘Flatliners’ isimli bir film de yapılmıştı.)
Vaiz bunu, öldükten sonra Cennet ya da Cehennem’e gidileceğinin delili olarak anlatıyordu.
Bir anlamda haklıydı. Ama faraza o örnekle ahirete imanını kurtaran bir kişi, sürekli hatırlanması da zor olan bu delili aklında tutabildiği sürece imanını koruyabilir. Bu örneği unuttuğu zaman ise “Sahi, ben ahirete neden inanıyordum? Bir araştırma vardı ama neydi?” diyebilir. Oysa mantıkça, delil iddiadan daha açık olmalıdır. İman esaslarını isbat etmenin en doğru yolu, gözümüzle gördüğümüz şeylerden hareketle görülmeyeni isbat etmektir.
Kur’an da böyle yapar zaten. Allah’ın varlığına, birliğine, ahirete delil olarak, gökleri, yeri, ağaçları, hayvanları örnek gösterir. Böylece verilen örnekler hem kolay kabul edilir, hem de her an hatırlanıp kullanılabilir.
Adım Adım İlerlemek
Bir binanın önce temeli yapılır; perdeleri değil. Tebliğde de temel esaslardan başlamak, sonra adım adım ilerlemek şarttır. “Allah var, değil mi? Haydi madem namaza başla.” demek, çoğu zaman karşınızdakini kaçırır. Nitekim Kur’an’ın inişinde de bir sıranın izlendiğini görürüz.
Örneğin ilk vahyin inişi ile, beş vakit namazın farz kılınışı arasında on iki yıl geçmiştir. Bu süre içinde insanlara önce Allah anlatılmış, sevdirilmiş, sonra ahiret ve diğer iman esasları yerleştirilmiştir. Ne zaman ki insanlar “Tamam, biz Allah’a iman ettik ve Onu çok sevdik. Peki kendimizi Ona sevdirmek için ne yapacağız?” demeye başlayınca, namaz gibi ibadetler farz kılınmıştır. En son aşamada da sosyal hayata dair kurallar gelmiştir.
Zaten örneğin kadere imanın anlaşılması bile, önce Allah’ı hakkıyla bilmeye bağlıdır. Allah’ın “zamanın dışında, ezelî ve ebedî, ilmi herşeyi kuşatan” sıfatlarını tam bilmeyen birisine kaderi anlatamazsınız ki. O yüzden, siz sırayı bozmayın…
Tabiî karşınızdakinin size sırayı bozdurması ihtimali de vardır. Siz Allah’ı anlatırken, “Peki kutuplarda nasıl namaz kılınır?” diyebilir. Hata edip o soruyu cevaplamaya kalkarsanız, bu kez de “Çok evliliğe ne diyorsun?” sorusu gelir. Ve bu sorular da hiç bitmez. Zira çoğu vesvesenin sebebi, temelin zayıf olmasıdır. Temeli sağlam tutmamışsanız, ayrıntılara dair verdiğiniz açıklamalar da kabul edilmez.
O yüzden, davet edilseniz bile siz minder dışına çıkmayın. “Onlara da geleceğiz; ama sırayla gidelim.” deyin.
Ve “Birinci Söz”
Bahsettiğim kuralların en önemlilerini bulabileceğiniz bir yazıdan bahsedeceğim. Risale-i Nur Külliyatının merkezi olan Birinci Söz’ün girişinden. Dikkatle okuyunca görürüz ki, tebliğde izlenmesi gereken yolun hemen tüm prensipleri, o kısacık bahiste gizlidir. Beraber göz gezdirelim isterseniz.
1. “Ey kardeş!”:
Dostça ve şefkatle yaklaşmak.
2. “Benden birkaç nasihat istedin.”:
Karşıdaki kişinin istekli olması.
3. “Sen bir asker olduğun için, askerlik temsilatı ile...”:
Karşıdakinin seviyesine göre anlatmak.
4. “Sekiz hikayeciklerle birkaç hakikati”:
Örnek ve benzetmelerle akla yakınlaştırmak.
5. “Nefsimle beraber dinle. Çünkü ben nefsimi herkesten ziyade nasihate muhtaç görüyorum.”:
Önce kendine ders çıkarmak. Başkalarını kendi ders arkadaşı gibi görmek.
6. “Vaktiyle sekiz âyetten istifade ettiğim sekiz sözü biraz uzunca, nefsime demiştim. Şimdi kısaca ve avam lisanıyla nefsime diyeceğim.”:
Tekrar etmek.
7. “Kim isterse beraber dinlesin.”:
Zorlamamak.
Ve devamında Birinci Söz’de de dört temel kural var:
8. “Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız.”:
Allah’ın adıyla ve sadece onun rızası için anlatmak. Kişisel hislerini işe karıştırmamak.
9. “Bedevî arap çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himayesine girsin. Tâ, şakilerin şerrinden kurtulup hâcâtını tedarik edebilsin. Yoksa tek başıyla hadsiz düşman ve ihtiyacatına karşı perişan olacaktır.”:
Önce iman yolunun güzelliğini, dalâlet yolunun kötülüğünü gösterip nefsi imana taraftar etmek.
10. “Her şey Cenab-ı Hakk’ın namına hareket eder ki, zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler, başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek, her bir ağaç ‘Bismillah’ der.”:
Gözümüzle gördüğümüz delillerden hareketle iman hakikatlerini ispat etmek.
11. “O Mün’im-i Hakikî, bizden o kıymettar nimetlere, mallara bedel istediği fiyat ise, üç şeydir. Biri zikir, biri şükür, biri fikir’dir.”:
İbadet konusunu sona bırakmak, yani sırayla gitmek.
Bence en iyisi siz risaleleri bizzat okuyun. Bu zamanda izlenecek en güzel tarzı orada bulursunuz.