“Geriye dönüp baktım bugün... Ölümle ilgili ne çok şeyler konuşmuşuz... Biliyor musun, artık eskisi kadar korkmuyorum ölümden... Sanırım senin etkin oldu... Gerçi yine korkuyorum biraz ama yüzleşebiliyorum onunla…
Sen de düşünür müsün ölümünü?”
Elbette! Hayat kadar ölümü de düşünmeyen insan gafletten nasıl kurtulur!
Sonunda ölüm olunca dünyadaki her iş bir oyun gibi geliyor bana. Biz de oyuncularız. Herkes kendi rolünü oynuyor.
Bu gaddar asrın belasından hepimiz payımızı alıyoruz. Herkes kametince yaralı, hasta ya da sakat...
Kimi hâlini seziyor, deva arıyor, kimi düşünmüyor bile. Bazıları da yaşanmamış hayatların acısını yaşıyor.
Bu dünyada bir “şey” olmaya çalışmak, bir başka cihanın meyvesini dünyada yemek, hem sınanıp hem de lezzetli bir ömür sürmek arzusu hiç peşimizi bırakmıyor.
Kendimizi tanımak, görevlerimizi yapmak varken, biz hep bir beklenti içindeyiz.
Ne bekliyoruz, o da belli değil. Kahreden de bu belirsizlik zaten. Ancak samimi gayretlerimizle elde edilebilecek olan nur hazinelerini emeksiz kazanmak istiyoruz.
Bize herhangi bir yükümlülük getirmeyen kısır felsefeler yaparak zaman geçirmek daha kolay geliyor. Niyetleri gözden geçirme zamanıdır artık. Ben inanıyorum ki, arı bir niyetle kim ne isterse ona verilir.
Ömür geçiyor. Fani aynalara yansıyan geçici suretlerden kurtulma, yürüyüşü engelleyen perdelerden sıyrılma vaktidir artık!
Sen de bazı gecelerde dışarıya çıkıyor, karanlıklara sarınıp hayran gözlerle gökyüzüne bakıyorsan, kâinattan gelen sesleri dinleyip var olan her şeyin bir işaret olduğunu seziyorsan, deruni âlemimdeki dalgalanmaları sezebilirsin.
Surete vurgun, asıla dargın olanlar, aşkın kanatlarından söz etmemi istiyorlar benden. Firkatten, hasretten, vuslattan dem vurmalıymışım!
Oysa benim içim beyhude geçen ömür günlerinin, gidip de gelmeyen fırsatların hüsranıyla yanıyor.
Kalbime cihanı kaplayacak kadar muhabbet kabiliyeti verilmiş ama ben onu gölgelere sebil etmişim.
Aynada cazip suretler var ederek varlığını duyuranı unutup aynalara âşık olmuşum.
Oysa kırılmaktır aynaların kaderi. Sanal sevgililer ise, bir duman misali savrulur gider. Ne kalır geriye?
Hüzün, hasret, esef, nedamet...