TR EN

Dil Seçin

Ara

Merhamet Eğitimi Evde Başlar

Merhamet eğitimine her şeyden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir zaman diliminden geçiyoruz.

 

Merhamet eğitimine her şeyden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bir zaman diliminden geçiyoruz; özellikle de gazete haberlerine baktığımız zaman. Bir defa merhametin hüküm ferma olabilmesi için her insanın eşit değer taşıdığı bir dünyaya erişebilmemiz gerekiyor. Bu değere saygı duymamız lâzım. Yani sen şu bu olduğun için değil, şu dine ve ya bu dine, şu ideolojiye veya bu ideolojiye sahip olduğun için değil, sadece yaratılmış olduğun için, sadece insan olduğun için, sadece emanet sana da tevdi edildiği için saygıya müstahaksın. ‘Senin saygınlığın benim nazarımda her zaman tescil edilmiştir kardeşim’ diyebilmek.

Evet, merhamet sahipleri, diğerlerinin yaşadığı ızdırabın ne kadar acı verici olduğunu tahayyül edebilen insanlardır. Merhamet sahipleri ötekinin acısıyla acı duyan ve onun acısıyla ahlâklanan soylulardır ve adalet ancak merhametle kaimdir. Etrafımızda ızdırap çeken insanlarla ne kadar ilgilendiğimiz, kalbimizi onların iniltisine ne kadar açtığımız, ruhumuzun ve içinde yaşadığımız toplumun ne kadar sağlıklı olduğunun bir aynasıdır.

Yıllar evvel bir psikiyatri kongresinde bir Alman meslektaşımı dinliyordum çok güzel bir cümle söyledi ve o cümle benim zihnimde bir yerde asılı kaldı. Dedi ki; ‘bir toplumun uygarlık seviyesi, içindeki en zayıf üyelere nasıl davrandığıyla ölçülür.’ Bizler içimizde en zayıf olan insanlara, en korumasız olan insanlara nasıl davranıyoruz. ‘Onların saygınlıklarını tescil ediyor muyuz, onların da bu toplumda güzel bir şekilde kendilerini temsil edebilmelerine imkân tanıyor muyuz, tanımıyor muyuz?,’ bu soru çok mühim bir soru. Evet, hayatı benim hayatımdan çok farklı olan onu dinlemeye değer buluyor muyum? Izdırap çekenlerin sesini en dikkatli, en duyarlı halimle dinlemeliyim ki onun ihtiyaçlarını anlayabileyim.

Merhamet özü itibariyle diğer canlılar için diğer insanlar için dünyayı emin bir yer kılmaktır. Bakın çocuklar merhamet duygusuyla, şefkat duygusuyla büyütülürlerse dünyayı emin bir yer olarak bilirler ve etrafındaki insanları da güvenilir insanlar olarak görürler. Bazı insanlar vardır, hayatı hep bir tedirginlik duygusuyla yaşarlar ve hep hayatın darbelerinin, insanların darbelerinin nereden geleceklerini düşünürler. İşte bu çocukluk çağındaki yetiştirilme tarzıyla, anne babalık tarzıyla çok alâkalı bir şey. Eğer ana-baba bu çocuğa yeterince ilgi, sevgi, şefkat ve yeterince merhamet verebildiyse, o çocuk güvenli bir bağlanma dediğimiz bir hal üzerine büyür. Anne ve babasından dünyanın korkulacak bir yer olmadığını, dünyanın yerleşilebilecek, sevilebilecek, insanlara istinat edilebilecek, emniyet edilebilecek bir yer olduğu bilgisiyle büyürse güzel. Yoksa, o çocuk dünyayı bir temkin yeri olarak algılar ve tehlikeye karşı savunma mekanizmalarını harekete geçirir. Bu savunma mekanizmalarının iki temel bileşeni vardır; birincisi, agresyon, şiddet, diğeri de endişedir. Endişeli bir varoluşla bakar dünyaya, hep hayatın bir diğer sillesinin nereden geleceğini bekler, ya da ‘onlar bana vurmadan saldırmadan, ben mazlum olmadan, zalim olayım ve ben vurayım’ diye düşünür.

İşte öfke, saldırganlık kurallarının en temel olanlarından bir tanesi frustrasyon-agresyon hipotezi denen hayal kırıklığı ve saldırganlık varsayımıdır. Hayal kırıklığına uğrayan insanlar içlerindeki öfkeyle baş edebilecek bir yöntem bulamadıkları zaman kolaylıkla saldırganlığa yönelebilirler. Öteki sesleri dinleyebilmek ötekinin sesini içine alabilmek, ötekinin sesini içine alarak zenginleşmek ve gelişmek insan tekâmülü için olmazsa olmazdır. Ümidi diri tutan şeylerden birisidir merhamet. Bir başkasının ıstırabına kendimizi açmamız ve karşımızdakini insan olarak tanımamızdır.

Şimdi bütün bu duyguları çocuklarımıza nasıl aktaracağız?

Merhamet evde başlar, anne ve babada başlar. Günümüz toplumunda maalesef merhameti var kılabilecek yakınlığı kaybediyoruz, o yüzden merhamet bir defa sevdiklerimize zaman ayırmakla başlar. Zaman ayırarak, onlarla zamanı paylaşarak çocuklarımıza, sevilesi ve değerli varlıklar olduklarını hissettireceğiz. Yani onların bu dünyadaki varlıklarının bir kıymeti olduğu bilgisiyle büyürlerse, kendileri de kıymet vermeyi öğreneceklerdir.

Merhametsizliğin en zalim biçimlerinden bir tanesi kendi nefsine karşı kıyıcılık ve merhametsizliktir. Bazı insanlar çocukken çok gaddar anne babaların elinde büyürler ve onların bir türlü kendilerini beğenmeyen seslerini içine alırlar, o sesler içlerinde sürekli deveran eder. Ben her meslekten, her yaş grubundan insanları dinliyorum. Diyor ki, ben ne yapsam boş, ben hayatta zaten işe yaramazın tekiyim, bir şey yapamam. İnsanı acizleştiren, kötürüm eden, felç eden bir duygu. İçeride bir ses sürekli sen yapamazsın, sen başaramazsın diyor. İşte maalesef merhametsizlikle büyüyen çocukların en temel sıkıntılarından bir tanesi bu. Bazen o iç sesi kısmak gerekir, terbiye etmek gerekir. Evde merhamet çocuklarımıza, sevdiklerimize zaman ayırabilmek demektir, onlar için orda var olabilmek demektir.

Günümüzün modern toplumunda var olabilmek, bir başkası için, bir dost için orda olabilmek imkânı giderek kayboluyor. Hepimiz cep telefonu zırıltısıyla bir sohbeti bölmeye çok hazırız. Bazı anlar olmalı, kendimize sakladığımız anlar olmalı, oraya tuş sesi, bilgisayar oyununun sesi, cep telefonu sesi karışmamalı. Ailenin sadece birbirini dinlediği birbiriyle konuştuğu zamanlar olmalı. İşte merhametin en önemli bileşenlerinden bir tanesine geliyoruz burada, merhamet eğitimine. Dinleyebilmek. Bir başkasını dinleyebilmek. Batı toplumlarında bugün samimiyetin ölümünden bahsediliyor. Deniliyor ki, ‘Batı toplumunda, bir şey paraya ve güce tahvil olmuyorsa ona zaman ayrılmıyor.’ Dolayısıyla annelik de değer kaybediyor. Artık kadınlar doğurmayı sevmiyor, çünkü kariyerine engel olduğunu düşünüyor veya insanlar dostluklarla uzun zaman kaybetmek istemiyor, çünkü çalışması, bir şey üretmesi lâzım. Yani sabaha kadar bir dostun evinde çay içerek sohbet etmek, değişik ufuklara kanatlanmak sanki artık fuzuli bir şeymiş gibi algılanıyor. İşte orada olabilmek, dostunu can kulağıyla dinleyebilmek merhametin ana bileşenlerinden bir tanesi.

*********************

Bir diğeri, çocuklarımıza ahlâkî zekâyı kazandırmaktır. Bu yeni bir kavram, bizler bugüne kadar hep analitik zekâ üzerinde durduk. Analitik zekâ dünyada işlemleri nasıl daha iyi yapabileceğimizi, akademik başarıda ne kadar daha iyiye gidebileceğimizi bir ölçüde bize veriyor. Evet, analitik zekâsı yüksek olan insanların akademik olarak daha başarılı olmalarını bekliyoruz. Ama tek başına akademik ya da analitik zekâ dünyanın problemini çözmeye yetmiyor. Hepimizin sosyal, duygusal zekâya ve bütün bunların önünde ahlâkî zekâya ihtiyacımız var. Ahlâkî zekâ ötekine yardım edebilmek demek, riyakârlık yok demek. Bizler bugün maalesef modern toplum çocuklarını sadece kendi iyisini gözetmesi, başka çocukları önemsememesi, sadece kendi başarısını gözetmesi üzerinde koşullandırıyor. Bir çılgınlık halinde pek çoğumuz çocuklarımızı sınavlara sokuyoruz, o sınavlarda çok başarılı olmalarını bekliyoruz ve bir yarışmacı kültürü içinde onları güçlü olanın ayakta kaldığı bir yarışın içinde tutuyoruz. Bunun sonucu olarak da başarı öyküleri olarak bizim gazetelerimize baktığımız zaman çok para kazanan insanları görüyorsunuz, çok servet biriktirmiş insanları görüyorsunuz.