TR EN

Dil Seçin

Ara

Kur'an Bize Neleri Ders Verir?

Kur'an Bize Neleri Ders Verir?

Kur’an-ı Hakîm, insanlığatemel gaye olarakşu dört gerçeği ders vermek üzere indirilmiştir:

• Allah’ın varlığı ve birliğinin ispatı,

• Hz. Muhammed’in peygamberliği başta olmak üzere peygamberlik müessesesinin ispatı,

• Haşrinyani öldükten sonra yeniden yaratılışın ve yepyeni bir hayatınispatı,

• İbadet ile adaletin tespiti (yani toplum içinde bir yandan Allah’a karşı kulluk şuurunun yerleştirilmesi, bir yandan da insanların sosyal hayatında adalet anlayışına işlerlik kazandırılması.)

Bilindiği üzere Kur’an’ın esas muhatabı olan insanoğlu, diğer varlıklardan daha mükemmel yaratılmıştır. O halde, insanın varlığı kâinatın varlığından daha önemlidir. Mademki, kâinatın her tarafında sonsuz bir kudret, bir irade, bir hikmet ve bir ilmin izlerini gösteren harika bir düzen vardır, elbette bu düzende önemli bir yer işgal eden insanın yaratılışı gayesiz, abes ve tesadüf oyuncağı olamaz. Söz konusu kudret, irade, hikmet ve ilmin izleri insanlarda da parlak bir şekilde görünmektedir. Dünya ve ahiret saadetinin yolu; insanların akıl, ruh, vicdan ve yüksek duygularının tatmin rotası ve haz alma mekanizması, yukarıda söz ettiğimiz dört temel unsurun hazmedilmesine bağlı olarak şekillenecektir. 

Şimdi bu dört unsurun insan hayatındaki önemini biraz açalım.

 

Tevhid İnancının Önemi

Bu inancın fert ve toplum hayatındaki önemini şöyle özetleyebiliriz:

Ferdî hayat açısından bakıldığında; denilebilir ki, tevhid akidesine sahip olan bir insan bu inançla; vicdanındaki ikilemden, aklındaki fikrî dağınıktan, değişik kapılarda dilencilik yapmaktan kurtulur. Bediüzzaman’ın ifade ettiği gibi, tevhid akidesi insana şu dersi veriyor: “Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma. Onlara minnet etme. Onlara boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Her şeyin anahtarı O’nun yanında, her şeyin dizgini O’nun elindedir. Her şey O’nun emriyle halledilir. O’nu bulan, her arzusuna kavuşur; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtulur.”

 

Tevhid inancının toplum hayatına verdiği güzel sinerji

Bilinen sosyolojik bir gerçektir ki, aynı birlikte asker olanlar, aynı dairede memur olanlar, aynı meslek kuruluşuna üye olanlar, aynı okulda öğrenci olanlar, aynı ülkede, aynı şehirde, aynı köyde oturanlar aralarında samimî bir arkadaşlık, bir kardeşlik hisseder. Bunun gibi, aynı Allah’a, aynı peygambere, aynı kitaba iman eden, aynı dinin mensubu olan Müslümanlar belki çok daha kuvvetli, çok daha samimi ve ebedi bir kardeşlik, bir arkadaşlık hissederler. Kıblenin birliği kalplerin birliğini de beraberinde getirir. Kalplerdeki inanç birliği ise toplumsal birlik ve beraberliği gerektirir. Bu ise toplumsal huzur ve barışın en önemli harcıdır.

 

Nübüvvetin İnsan hayatındaki önemi

Nübüvvet, beşeriyetin en fazla muhtaç olduğu, olmazsa olmaz rehberidir. Arıyı yasupsuz, karıncayı emirsiz bırakmayan Allah, insanlık camiasını peygambersiz, rehbersiz bırakır mı? İnsanı ebede namzet olarak yaratan Allah, onun bu uzun yolculuk esnasında sırat-ı müstakim denilen doğru yoldan kaymaması için birer trafik işaretleri hükmünde olan emir ve yasakları ortaya koyan bir rehberi, bir peygamberi elbette gönderecektir.

İnsanlar için dünya ve ahiret mutluluğunun yollarını en iyi bilen, elbette onları yaratan Yüce Allah’tır. Rabbimiz, bir yandan evrendeki kanunları görüp, ondaki nizam ve intizamı müşahede edip o fıtrat kanunlarına uygun hareket etmek için bize akıl gibi bir kılavuz vermiş, bu kılavuzu destekleyecek, rotasını gösterecek diğer bir rehber olan peygamberleri görevlendirmiştir.

Akıl, insanlık gemisini yürüten bir kaptan ise, Peygamber’in (asm) getirdiği vahiy de doğru rotayı gösteren bir pusula hükmündedir. 

 

Haşir Akidesinin Önemi

İnsanların gerek şahsî gerek toplumsal hayatında kemalâtın zembereği haşir akidesidir. Çünkü, karşılıklı sevgi ve saygı hislerini yapmacık hale getiren, beraberliğin kısa süreceği düşüncesidir. Bu duyguları derinlemesine bir samimiyet eksenine oturtacak unsur ise, mevcut birlikteliğin ebediyete kadar akacağını anlatan düşünce sistemidir. Bu yapmacık veya samimi sevgi ve saygınınahiret inancına paralel olarak ortaya çıkanyansımaları, hem bulunduğumuz aile içinde, hem mahalle içinde, hem ülke içinde, hem dünyadaki bütün insanlık camiasında söz konusudur. Haşir akidesi, insanlara karşılıklı sevgi ve saygı ortamını hazırladığı gibi, karşılıklı sorumluluk ve haklarına riayet anlayışını da yerleştirecektir.

 

İbadet ve Adaletin Önemi

İbadet ve adalet kavramları genel olarak ubudiyetin/kulluğun iki kanadıdır.

Varlıkta her şey Allah’ı tesbih etmekte, ona kulluk etmektedir. İnsanların ve cinlerin yaratılış gayelerinin Allah’a ibadet etmek olduğunu Kur’an’dan öğreniyoruz.

İbadet, insanların ahlakî değerlerini yükselten, insanlık karakterlerini parlatan, kardeşlik duygularını pekiştiren, ferdî ve içtimaî hayatın düzenini sağlayan, disiplin altına alan, sorumluluk duygusunu geliştiren, şefkat, merhamet, saygı-sevgi gibi duyguların hayata hâkim olmasına katkı sağlayan, ahirete endeksli bir dünya hayatını ön gören, Allah ile kulları arasında yegâne iletişim zemini olan bir miraçtır.

 

Adalet kavramı

Gerek tekvinî şeriat denilen kâinattaki yaratılış kanunlarının; gerekse teşrii şeriat olan vahyin (Kur’an-ı Kerim’in) ders verdiği prensiplerde ortaya konan adalet kavramı, Allah’ın âdil olduğunun göstergesidir. Varlıklardaki ekolojik, astronomik, jeolojik dengeler bu ontolojik adaletten haber verdiği gibi, Kur’an’ın ders verdiği dört temel konudan biri de adalettir.

“O, göğü yükseltti ve mizânı (ölçüyü) koydu. Artık tartıda sınırı aşmayın. Tartmayı doğru yapın, terazide eksiklik yapmayın.” mealindeki ayetlerde geçen “O, göğü yükseltti ve mizânı (ölçüyü) koydu.” cümlesi ontolojik adalet ölçüsünü göstermektedir. Bu ölçü kâinat çapında sarsılmayan ve değişmeyen bir unsurdur.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle: Her şeye hassas mizanlarla, mahsus ölçülerle vücut vermek, suret giydirmek/şekil vermek, her şeyi yerli yerine koymak, nihayetsiz bir adalet, bir mizan, bir ölçü ile iş görüldüğünü gösterir. Her hak sahibine istidadı nispetinde hakkını vermek, yani vücudun muhtaç olduğu bütün donanımlarını, varlıkta kalması için gereken bütün cihazlarını, alet ve edevatını en münasip bir tarzda vermek; nihayetsiz bir adalet elini göstermektedir. (bk. Sözler/Onuncu Söz)