TR EN

Dil Seçin

Ara

Aralık 2006

post-title

Aralık 2006, 360

AKLA TAKILAN SORULAR ve CEVAPLARI

Önce sorular yaşanır, önce sorular takılır akla, sonra cevaplar gelir. Sorular cevaplara açılan kapılardır bir bakıma. Sancılı da olsa doğurgan olan cevaplar değil, sorulardır.

Fakat bazı sorular vardır, değil ağza alınması, akıldan bile geçirilmesine ters bakılır. O kadar yok ülkesi”ne gönderilmek istenir ki, bu sayede mevcut inanç ve düşüncelerin insicamı ve bütünlüğüne bir zarar gelmesin istenir. Ama bir türlü mümkün olmaz bu. Kendi değilse bile, o soruyu var ülkesi”ne taşıyacak başka diller, başka akıllar hep çıkar, hep olur…

Yani, korkunun ecele faydası yoktur. O bakımdan, en iyisi, başkası sormadan önce, o soruyu sormaktır. Zaten, akıl ve kalp arasında şizofren bir yanılmanın ne akla ne de kalbe bir faydası vardır. Kalpsiz bir akıl ne kadar anarşist ise, akılsız bir kalp de o kadar mutaassıptır.

Söz konusu olan dine yönelen sorular ise, o zaman sorularla bulanıklaştırılmak istenen inanç suyunu en başından kirlerden arındırmak gerekir. Büyük bir özgüvenle sorulara göğüs gerebilen bir inanç, herkesten önce, kendisini ikmal etmiş olur çünkü.

Zaten bu özgüven, herkesten önce, en yüksek hakikatleriyle hak dinin bir talebidir. Kendisine iman edilen hak din, aklın ya da kalbin ürettiği her türlü kuşkuya, her türlü tereddüte, her türlü eleştiriye cesaretle göğüs gerebildiği için Hak Din” ünvanını elde eder. Ya da, hak din olduğu için her türlü kuşku, tereddüt ve eleştiriye set çekebilir.

Hakikat böyle iken, bizlerin sorulardan ısırıcı bir yılanmış gibi uzak durması düşünülemez. İslâmiyet’in yüksek hakikatlerine talip olan Müslümanlar olarak en cahilinden, en sofistike olanına kadar her türlü soruya Hz. Mevlânâ hoşgörüsünde yaklaşmak durumundayız. O cesaret, o metanet, o hakkaniyet dinimizde var; bizde niye olmasın?

Soruların yanı sıra bir de cevaplar var. Cevapların en değersizi, herhalde hazır cevaplar”dır. Çünkü kalıp ya da klişe diyebileceğimiz bu cevaplar, soruların kıyısına uğramamış, aklın süzgecinden geçmemiştir. Zamanla hangi sorunun cevabı olduğu bile unutulmuştur bu cevapların.

Çünkü otoritelerin yaydığı ve tartışılması istenmeyen cevaplardır bunlar. O yüzden de, bir sorunun cevabı olma özelliği zaman içinde yitmiş, insanların zihinlerine zorla kazınması gereken talimatname”lere dönüşmüştür. Ülkelerin resmî tarihleri işte bu nedenle talimatnamelere benzerler. Ya da bilimde inanca yer yoktur” gibi mutlak ifadeler, bu sebeple sorgulanamaz görünürler gözümüze.

Velhasıl, Zafer Dergisi olarak bu ay sorulmayan sorulara da, sorusu unutulmuş hazır cevaplara da bir neşter vurmaya niyet ettik. İstedik ki, insanımızın zihin haritasına kalın bir kumaş gibi dikilen hayalî ya da hatalı bilgileri söküp atalım. Bunu yapamasak bile, hiç olmazsa, yaygın ama yanlış bilgilerimizi yeniden akıl süzgecimizde, kalp ve vicdanımızın hassas terazilerinde yeniden tartılmasına vesile olalım.

Gayret bizden ve sizden; tevfik Allahtan.

Rabbim eşyanın hakikatini bize öğret. Sırat-ı müstakime hidayet et. Ve bizi o yoldan hiç ayırma. Amin.

Dergideki Yazılar