TR EN

Dil Seçin

Ara

Araplar Osmanlı’ya İhanet Etti mi?

Bu sorunun arkasında aslında Türklere seksen yıldır anlatılan bir masal yatıyor. Bu masal, Araplar ve diğer Müslüman kardeşlerinizI. Dünya Savaşı’nda sizi sattı.” diye başlar ve Türk’ün Türkten başka dostu yoktur.” diye de noktalanır.

Osmanlı’nın çöküş döneminde Türk olmayan Müslüman unsurlar arasında gerçekten isyanlar baş göstermişse de, bu unsurların bir bütün olarak ihanet ettikleri” kesinlikle söylenemez. Hatta Araplar söz konusu olduğunda, Osmanlı’ya isyan edenlerin küçük bir azınlık olduğunu, buna karşılık Arap kabilelerinin çoğunun Osmanlılık ve Müslümanlık bağıyla İstanbul’a sadakat gösterdiklerini söyleyebiliriz.

Cengiz Çandar, Arapların ihaneti” söylemi ile tarihsel gerçek arasındaki önemli farka şöyle işaret eder:

Mekke Emiri Şerif Hüseyinin Hicazda bazı Arap bedevi kabilelerini ayaklandırarak 1916da İngilizlerle işbirliği yaptığı doğrudur. Ancak, I. Dünya Savaşı konusunda genel bir bilgisi ve fikri olan herkes, bunun askeri açıdantayin edici bir değer taşımadığını bilir. İngilizlerin daha sonra yerine getirmediği bağımsızlık vaadiile işbirliğine çektikleri Şerif Hüseyinin ve oğullarının komuta ettiği bedevi kabileleri, Mekke-Maan hattında, yani asıl cephenin gerisinde İngiliz kuvvetlerine yardımcı olmuştur.

Asıl cephe, önce Süveyş Kanalı ve Kanal Harbinde Türk-Osmanlı kuvvetlerinin geri çekilmesinden sonra Filistinde kurulmuştur. Filistinde tek bir Arap ayaklanmamıştır. Suriyede, Irakta, Lübnanda Türk kuvvetlerini arkadan vuranherhangi bir olay olmamıştır. Arapların ezici çoğunluğu, İstanbula yani Türkiyeye sadık kalmıştır... Arabistan Yarımadası’nın Hicaz bölümünden Akabeye kadar olan cephe gerisidışında, Arapların Türkleri arkadan vurduğuna dair tarihte herhangi bir kayıt yoktur.”1

Aynı gerçek, American-Israeli Cooperative Enterprise (Amerikan-İsrail İşbirliği Girişimi) adlı düşünce kuruluşunun başkanı, Ortadoğu analisti Mitchell G. Bard tarafından da, söz konusu kuruluşun sitesinde şöyle vurgulanıyor:

O dönemin romantik kurgusunun aksine, Arapların çoğu I. Dünya Savaşı’nda Türklere karşı müttefiklerin yanında savaşmadılar. İngiliz Başbakanı David Lloyd Georgeun belirttiği gibi, Arapların çoğu, Türk yöneticileri için savaştı. [Osmanlı İmparatorluğuna isyan eden] Faysal’ın Arabistandaki taraftarları, bir istisnaydı.”

Arapların topluca ihanet etmesi bir yana, bazıları Osmanlı ordularını fiilen desteklemiştir de. Konu hakkındaki uzmanlardan biri olan Dr. Zekeriya Kurşunun ifadesiyle, I. Dünya Savaşı’nda Türk ordusu ile beraber çeşitli cephelerde Türklerle omuz omuza çarpışan Arapların büyük yararlıklar gösterdikleri bir hakikattir.”2

Bu konuyla ilgili başka bir hakikat de, Araplar içinde milliyetçiliği başlatanların Müslüman Araplar değil Hristiyan Araplar olmasıdır. Bu konuda büyük bir otorite olan Prof. Kemal Karpat, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Arap milliyetçiliğinin, Hristiyan Araplarınki hariç, aslında en son noktaya kadar ayrılıkçı” olmadığına dikkat çekerek şöyle demektedir:

Görülüyor ki Arapların millihareketi esasında ayrılıkçı bir hareket değildi. Arapların birçoğu Osmanlı hükümdarlarını yabancı bir sömürgeci güç olarak değil, sadece Arap kökeninden olmayan, iktidarda bir hanedan olarak görüyorlardı ve Osmanlı Devleti ve hanedanı Müslüman kaldıkça ve Arapların hayat tarzına saygılı oldukça, özlemlerini yerine getirmeye söz verdikçe ve onları Avrupa işgaline karşı korudukça, itaat etmekten geri kalmıyorlardı. Geçmişte şan ve şereflerini ilk hatırlayan veya hayal edenler ve tarihlerinin modern bir versiyonunu yaratmaya çalışanlar Müslüman değil Hristiyan Araplardı.3

İngiliz tarihçi Peter Mansfielde göre, Osmanlıdaki Arap milliyetçiliğinin sınırlı kalmasının iki nedeni vardı:

Birincisi, bu Avrupa kökenli milliyetçilik fikirlerinin bu yerlere (henüz) işlememiş olması; ikincisi de, Sultan II. Abdülhamidin İmparatorluğun elinde kalanını bir arada tutmak için uyguladığı başarılı ve kurnazca yöntemlerdi.”4

Tarihçi Zekeriya Kurşun da Abdülhamidin saltanatı boyunca Arap milliyetçiliğinin... önceki hızını kaybettiğine” dikkat çeker ve Abdülhamid, Arap milliyetçiliğinin harekete geçmesini geciktirmiştir.” yorumunu yapar.5

Sultan Abdülhamid'in politikasının temeli, 19. yüzyılda hâlâ devam eden dinî bağlılık ve geleneksel siyasî sadakat faktörünü canlandırarak Osmanlı devletini ve ülke bütünlüğünü kurtarmaktı. Kurtuluş Savaşı sırasında ne bir Arap ihaneti, ne de bir Kürt ihaneti yaşanmamasının arkasında da bu çaba yatıyordu.

 

1- Cengiz Çandar, Sharon’cu Vicdansızlar-Filistin Yalanları”, Yeni Şafak, 5 Nisan 2002

2- Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk-Arap İlişkileri, İrfan Yayınevi, İstanbul. 1992, s. 153

3- Kemal Karpat, İslam’ın Siyasallaşması, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2004, s. 379

4- Peter Mansfield, Osmanlı Sonrası Türkiye ve Arap Dünyası, s. 30

5- Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk-Arap İlişkileri, s. 30