Bugün Batı’da “bütün Müslümanlar terörist değilse bile bütün teröristler Müslümandır” gibi insafsızca sözler edilirken İslâm ile terörün bir arada anılması ne derece doğru?
Terör (tedhîş) etrafa korku salmak, öldürmek, yaralamak, tahrip etmek suretiyle insanları mal, can, namus gibi maddî ve mânevî değerlerinin tehlike içinde olduğuna inandırmak, güvenliği ortadan kaldırmaktır.
Anarşi ise kamu düzen ve disiplininin ortadan kalkması, toplumda orman kanununun hâkim hâle gelmesidir.
İslâm’ın terör ve anarşiye nasıl baktığını Kur’an-ı Kerîm ve sahih hadislere başvurmak suretiyle öğrenmek kolaylıkla mümkündür:
“.... Kim bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık (bu suçların cezâsı) olmaksızın bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim de bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur...”1
“Allah ve Rasûlüne karşı savaşanların ve yeryüzünde düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya öldürülmeleri, ya asılmaları, yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut da bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu onların dünyadaki rüsvaylığıdır. Onlar için âhirette de büyük azap vardır.”2
“Dünyanın yok olması, Allah nezdinde, bir Müslümanın öldürülmesinden daha önemsizdir.”3
“Bize karşı silâh taşıyan (veya silâh çeken) bizden değildir.”4
“Hiçbiriniz kardeşine silah ile işaret etmesin; çünkü o farkında olmadan şeytan elinden çıkarır da (istemeden bir Müslümanı yaralama veya öldürmesi sebebiyle) cehennemin bir çukuruna yuvarlanır.”5
“Şüphe yok ki, kanlarınız, mallarınız, namuslarınız, vücutlarınız birbirinize Mukaddes Şehir’de, mukaddes aydaki mukaddes gün kadar haramdır, dokunulmazlıkları vardır... Benden sonra, birbirinizin boynunu vuran (canına kıyan) kâfirler (gibi) olmayın.”6
Bu bağlayıcı metinlerin sayısını daha da çoğaltmak mümkündür. Ortaya çıkan kesin ve açık sonuç İslâm’da, ister Müslüman olsun, ister Müslümanlara karşı savaşmayan (andlaşmalı) gayr-i müslim olsun her insanın canı, malı, namusu ve vücûdunun dokunulmaz olduğudur. Bunlara dokunabilmek için kişinin cezâ gerektiren bir suç işlemesi ve selâhiyetli mahkemenin hüküm vermesi şarttır. Ortada kişinin işlediği suç ve bu suça uygulanacak cezâ hakkında mahkemenin hükmü bulunmaksızın bir kimsenin canına, malına, hürriyetine... tecavüz etmek, düzeni bozmak, yeryüzünde fesat çıkarmak cinayettir; bunun dünya ve âhirette ağır cezâları vardır.
İSLÂM TARİHİNDE HİÇ ANARŞİ VE TERÖRDEN MEDET UMULDUĞU OLMUŞ MUDUR?
Müslümanları bağlayan İslâmî tatbikat Rasûlullah (sav) ile Râşid Halîfeleri (Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali ve Hasen) zamanlarında vaki tatbikattır. Bu örnek devirlerde anarşi ve terörden medet umulduğu olmamıştır. Bilhassa Hz. Osman zamanından itibâren Müslümanlar arasına fitne (kargaşa, ihtilâf, tefrika, fesat) girmiş, fakat bu davranışlar sahabe tarafından asla tasvip görmemiş, fitnenin ortadan kalkması için meşrû düzen ve başkan ile işbirliği yapılmıştır. Hz. Ali’nin hilâfetinde ona başkaldıran, bey’at etmeyen, bunun için haklı olmayan şartlar ileri sürenler arasında bazı sahabelerin bulunduğu da olmuştur. Ancak bunlar teröre başvurmadıkları gibi, Hz. Ali de düzeni bozan davranışlarını tasvip etmemiş, bunu suç saymış ve üzerlerine asker sevk ederek yola getirmeye çalışmıştır. Bu devirde anarşi ve teröre ilk başvuran fırka Hâricîler olmuş, bunlar kendilerine göre bir düzen kurmak üzere suikastler tertip etmişler ve bu arada Hz. Ali’yi de şehit etmişlerdir. Hâricîlerin bu davranışları ümmet tarafından hiçbir zaman kabul görmemiş, kendileri daima sapık fırkalardan biri olarak nitelendirilmişlerdir.
Nasslardan ve örnek uygulamalardan hareket eden İslâm ulemâsı, “şahsî hayatında veya yönetimde İslâm’dan sapan yöneticiye karşı alınacak tedbir” konusunu tartışmışlar, fitnesiz olarak değiştirilmesi mümkün ise derhal harekete geçilmesi, aksi hâlde uygun zamanın beklenmesi gerektiği sonucuna varmışlardır. Yönetimi, düzeni İslâmî çizgiye getirmek üzere harekete geçmeyi önleyen husus “fitne”dir. Fitne ise Müslümanların birbirine silâh çekmesi, asayiş ve emniyetin ortadan kalkması, can, mal ve namus... dokunulmazlıklarının tehlikeye düşmesidir. Ehl-i Sünnet denilen ümmet çoğunluğunun; İslâm’ı, Kitab, Sünnet ve Râşid Halîfeler çizgisinde yaşayanların görüşü budur. Aksini düşünen, fitneye rağmen zâlim sultana karşı çıkılır diyenler de “masum insanlar öldürülür, cana, mala, namusa tecavüz edilir” dememişlerdir. Şu hâlde terör ve anarşi, hemen bütün mezhebleri ile İslâm’a aykırı bir davranış biçimidir, meşrû olmayan bir olgudur.
1. Mâide: 5/32.
2. Mâide: 5/33.
3. Tirmizi, Diyât, 7.
4. Buhâri, Fiten, 7.
5. Buhâri, Fiten, 7.
6. Buhâri, Fiten, 8.