TR EN

Dil Seçin

Ara

İnsan Dinsiz Kalabilir mi?

İnsan hak ya da batıl bir inanca sahip olmadan yaşayamaz mı? Mutlaka bir inanca sahip olması mı gerekir? İman insanın en temel ihtiyaçlarından biri midir?

 

Her şeyden önce, tarih kayıtlarına göre Peygamberimiz Devrinden bugüne kadar herhangi bir Müslüman akıl ve ikna edici bir delil ile İslâmiyetten çıkıp eski ya da yeni başka bir dine girmiş değildir. Tarihte böyle bir kayıt yok. Halk arasından delilsiz, taklit kabilinden başka dine girmiş kimselerin bu çerçevede bir önem arzettiğini söyleyemeyiz.

Esasen dinsiz olmak da başka bir meseledir. Halbuki bütün dinlerin müntesipleri arasından, hatta dinine en sıkı bağlı bulunan İngiliz ve eski Ruslar arasından akıl yürütme ve sağlam deliller ile İslâmiyete girenleri tarih bize haber vermektedir. Bunlar, bazen tek başlarına bazen de gruplar halinde Müslüman olmuşlardır.

Hatta iki büyük dünya savaşının ardından ve baskı rejimlerinin ortaya çıkışıyla beraber, İsveç, Norveç, Finlandiya gibi küçük devletlerin, komünistlik ve dinsizliğe set olması için okullarında Kuran okunmasına izin vermeleri insanların dinsizliğe karşı dirençleri hakkında bir fikir verebilir. Yine, 50li yıllarda önemli İngiliz hatiplerinin bir kısmının Kuran’ı İngiliz halkına kabul ettirmeye taraftar olmaları ve son büyük imparatorluk diye nitelenen ABDnin dinin yaşanabilirliğine büyük önem vermesi, insanların dinsizlik-din ikiliğinde tercihlerini dinden yana kullandıklarını gösterir.

Bütün bunlar da gösteriyor ki, eğer biz Müslümanlar İslâm ahlâkını ve iman hakikatlerini söz ve davranışlarımızla göstersek, diğer dinlerin müntesipleri elbette cemaatler halinde İslâmiyete gireceklerdir.

Aynca küresel çapta insanlar özellikle fenlerin uyarılarıyla uyanmış, insanlığın mahiyetini daha iyi kavramış bulunmaktadır. Fıtrata zıt hareketlerin ne kadar ölümcül sonuçlar doğurduğunu idrak eden insanlar, elbette dinsiz ve başıboş yaşayamazlar. En dinsiz diye düşündüklerimiz bile, dine başvurmaya mecburdur.

Çünkü bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin insanlığın aczini en temel meselelerde giderememesi, giderek artan bela ve âfetler, insanı inciten dahili ve harici düşmanlara karşı insanın tek dayanak noktası dindir. Ayrıca insanın sonsuz ihtiyaçları ve sonsuzluğa uzanan arzularına da medet verecek olan, yine dindir. Âlemin Yaratıcısı’nı tanımak, iman etmek, ve ahirete inanmak ve tasdik etmekten başka, insanın bu arzularını tatmin edebilecek hiçbir şey yoktur.

Eğer kalbin en derininde hak dinin cevheri bulunmaz ise, insanlık âlemi maddi manevi kıyametler içinde çalkalanacak ve belki de hayvanlardan daha ziyade perişan olacaktır.

Özetle, insanlık bu asırda savaşların, fenlerin ve dehşetli hadiselerin uyarılarıyla uyanmış, ve insanlığın cevherini ve câmi istidadını hissetmiştir. Bu kapsamlı istidadın ise bu kısacık dünya hayatı için yaratılmadığı açıkça ortada. İnsan sonsuzluk yolcusudur, çünkü mahiyetinde sonsuzluğa uzanan arzular var. Bu fani dünyanın böylesine ebede uzanan emel ve arzulara yetmeyeceğini herkes bir derece hissetmektedir.

Belki hayal gücümüzü kullanarak içinde bulunduğumuz durumu daha iyi idrak edebiliriz: Hayal edelim ki, dünya hayatında bir milyon sene ömrümüz olacak, ama daha sonra dirilmeyecek surette yokluğa düşeceğiz. Bir de hayal edelim ki, dünya hayatından ölümle sonsuz bir ebedi mutluluğun kapısını açacağız.

Hiç kuşkusuz, hakiki insanlığını kaybetmeyen insan birinci durumdan derin acılar çekecek, ikinci duruma ise sevinçle kucak açacaktır.