TR EN

Dil Seçin

Ara

Bilim Adamı Olmak İçin Materyalist mi Olmak Lazım?

Aslında kendisi bir inanç olan materyalizm, inanç olduğu hissettirilmeden kitlelere bilimsellik” diye kabul ettirilmek isteniyor. Peki bilimsel olmak ve bilimsel konuşmak için materyalist mi olmak gerekiyor?

 

Dünyada ve Türkiyede kendisi aslında bir inanç olan materyalizm (asıl cevherin madde” olduğu kabulü), inanç olduğu hissettirilmeden kitlelere bilimsellik” diye kabul ettirilmek isteniyor. Bu, hem üniversitelerde yapılıyor, hem de gazetelerin ve aktüel dergilerin köşelerinde.

Elbette dileyen, bu inancı benimseyebilir. Türkiyede sorun, söz konusu materyalist inancın ya da kabulün sorgusuz sualsiz bir biçimde bilimsellikle eşitlenmesi. Günümüz bilim gelişmelerini takip ettiğimizde ise, bunun pek de doğru olmadığı gözüküyor.

Sadece bir örnek olması açısından, son dönemde evrimci bilim adamları tarafından dile getirilen maymunların zekası” ile ilgili tartışmada da bu rahatlıkla görülebilir.

Evrimci bilim adamlarına göre, maymunlar siyasi stratejiler kurma becerisi”ne sahipler, dolayısıyla maymunlar ile insanlar arasında bir akrabalıktan söz edilebilir. Basitleştirirsek, mantık şu: İnsanların da beyni var, maymunların da. İnsanlar da siyasi strateji kurabiliyor, maymunlar da... Öyleyse, insanlar ile maymunlar akrabadır.

Oysa, insanlarla uzaktan yakından akrabalığı olmayan türlerin de, maymunları gölgede bırakacak düzeyde zekice davranışları, hatta strateji kurma becerileri” bulunur.

Söz gelimi, balarıları ancak bir matematikçinin hesaplamalarıyla ulaşılabilecek altıgen petekler inşa ederler. Bu peteklerde en az malzeme kullanarak en fazla depolama alanı sağlayan geometrik bir plan vardır. Böyle bir optimum” tasarımın elde edilmesi için, farklı geometrik şekillerin alan ve çevre uzunluklarının hesaplanması, alan/çevre oranı en yüksek geometrik şeklin seçilmesi gerekmektedir.

Karınca benzeri küçük bir böcek türü termitler, modern gökdelenleri andıran bir mükemmellikte kuleler inşa etmekte, bunların içinde havalandırma sistemleri, özel mahzenler, tarım alanları oluşturmaktadırlar.

Kunduzlar ise nehirlerin orta kısmında akıntıya karşı barajlar kurarlar ve bunlarda insan yapımı barajlarda görülen mühendislik yöntemlerini kullanırlar. Örneğin kunduz barajları, aynen insan yapımı örnekleri gibi, suya karşı içbükey şekildedir; bu dayanıklılığı kat kat artırır.

Aslında zeka” tüm canlı dünyasında içkin bir özellik gibi durmaktadır. Öyle ki, bir beyne ve sinir sistemine sahip olmayan tek hücreli canlılar dahi zeka sergilemekte, hatta stratejiler kurma becerisi” göstermektedir. Avustralyalı moleküler biyolog Michael Denton amiplerin zekasını şöyle anlatır:

Bir toz zerresinden bile daha küçük olmalarına rağmen, amipler, çok daha kompleks canlılara benzer yaşam stratejileri izlerler. Eğer bir amibi alıp onu bir kedinin boyutlarına getirebilseydik, bu memeliyle yaklaşık aynı derecede bir zekaya sahip olduğunu görecektik. Bir amip yakalamak istediği avını bilinçli olarak kovalar, avı yön değiştirdiğinde o da onun ardından yön değiştirir, bu takibi uzun süre devam ettirir. Peki ama bu küçücük canlılar nasıl olup da bu denli iyi hesaplanmış kararlar alabilmektedirler?.. Bu davranışlar moleküler düzeyde açıklanamamaktadır.” (Michael Denton, Natures Destiny, 1998, s.228)

Peki tüm bu şaşırtıcı olgular nasıl yorumlanmalıdır? İlk söylenmesi gereken, Biz zekiyiz, maymunlar da zeki, demek ki akrabayız.” şeklindeki yorumların ikna edici olmadığıdır. Zeka, canlılığın pek çok farklı düzleminde ortaya çıkabiliyorsa, ve dahası belirli bir hiyerarşi izlemiyorsa, bundan yola çıkılarak akrabalık ilişkileri kurmanın tutarlı gerekçesi yoktur.

İkinci söylenmesi gereken ise, zekanın kökeninin bilim tarafından henüz çözülememiş bir sır olduğudur. Genelde zekanın beynin bir fonksiyonu olduğu kabul görmektedir, ama amipler gibi beyinsiz”, tek bir hücreden ibaret canlıların da zeka alametleri göstermesi, bu kabulün yeterliliğini tartışmaya açık hale getiriyor. Bu durumda zekanın madde-ötesi bir kaynağı olduğu görüşü—ki bu materyalizmin reddi anlamına gelir—ise daha ikna edici duruyor.

Öte yandan zeka tümüyle beynin bir fonksiyonu olsa dahi, beyin gibi kompleks bir organın kökeninin rastlantısal mutasyonlar ve doğal seleksiyonla açıklanması çok zordur ve bol miktarda materyalist inanç” gerektirmektedir.

Şu halde bilimselliğin yolunun materyalist inançtan geçtiğini söylemek oldukça zor görünüyor. Belki tam tersine, son zeka araştırmalarında da ortaya konduğu gibi, asıl cevherin madde ötesinde aranacağı yeni bir bilimsellik anlayışına önümüzdeki günlerde hız vermek kaçınılmaz gibi görünüyor.