TR EN

Dil Seçin

Ara

Mum Çiçeği ve Corona'nın Düşündürdükleri

Mum Çiçeği ve Corona'nın Düşündürdükleri

Corona salgını sebebiyle 15 Mart’tan itibaren mecburi olarak evde yaşıyoruz. Gözle görülemeyecek kadar küçük Covid-19 adı verilen bir virüs mahluku sebebiyle bütün dünya evlere hapsoldu. Bu virüsün öğrettiği çok şey var. Ama bana göre en önemlisi acizliğimizi göstermesi. Aklı ve vicdanı bozulmamış herkese Yaradanını hatırlattı. Dünyanın geçiciliğini hatırlattı. Ölümü ve ahireti hatırlattı. Nefsimizle bir muhasebe yaptırıp ölümden sonra gelecek olan ebedi hayata hazırlanmamız gerektiğini hatırlat

Corona salgını sebebiyle 15 Mart’tan itibaren mecburi olarak evde yaşıyoruz. Gözle görülemeyecek kadar küçük Covid-19 adı verilen bir virüs mahluku sebebiyle bütün dünya evlere hapsoldu. Bu virüsün öğrettiği çok şey var. Ama bana göre en önemlisi acizliğimizi göstermesi. Aklı ve vicdanı bozulmamış herkese Yaradanını hatırlattı. Dünyanın geçiciliğini hatırlattı. Ölümü ve ahireti hatırlattı. Nefsimizle bir muhasebe yaptırıp ölümden sonra gelecek olan ebedi hayata hazırlanmamız gerektiğini hatırlattı.

Oturma odamızda bir “mum çiçeği” var. Yaklaşık 35 yıldır bizimle beraber bu arkadaş. Biz ev değiştirdikçe o da mekan değiştirdi. Erzurumda başladı dostluğumuz. Sonra Kütahya ve nihayet son durak İstanbul. Gerçi son durak mıdır? Onu Allah bilir! Tam sekiz ev gördü bizimle birlikte. Her sene yaz aylarında çiçek açardı. Bu sene adetini bozdu. Nisan başında açtı. Gece yatsı ezanı civarında koku salmaya başlıyor. Sabaha kadar devam ediyor. Oturma odasından salona kadar evin her tarafına yayılıyor koku. Ama ne hoş bir koku!  “Anlatılmaz yaşanır” derler ya. İşte o cinsten.

Bu Corona günlerinde bizim de bütün vaktimiz mum çiçeğinin bulunduğu oturma odasında geçiyor diyebilirim. Bu arada daha da bir maneviyata yöneldik. Namazları cemaatle kılıyoruz. İmani ve tefekkürî derslerimizi okuyoruz. O bizi dinliyor çünkü o da bir canlı. Bu manevi atmosferde mutlu olmuş olacak ki zamansız çiçek açarak hal diliyle bunu bize gösterdi diye tahmin ediyoruz.

Mum çiçeğimizle ilgili bir tecrübemi de paylaşmak isterim:

Çiçek açmazdan iki hafta kadar önce birkaç tane sürgün verdi dostumuz. Sürgünlerden birisi diğerlerine göre daha hızlı büyüyerek boşluğa doğru uzuyordu. Sürgün ince uzun olduğundan ağırlığını kaldıramıyor ve aşağıya sarkıyordu. Ben de yardım edeyim dedim. Sürgünün ucundan kaldırıp çok sayıdaki gövdelerin arasından çapraz biçimde geçirerek dolama yaptım. Ancak bir süre sonra sürgün bu cendereden kurtularak kendini boşluğa saldı. Ne yaptıysam onu gövdelerin arasında kendi belirlediğim pozisyonda durdurmaya muvaffak olamadım. Sonra sürgünün ucunu dolama yapmadan sadece gövdelerin arasından bir defa geçirip bir yaprağın kenarına tutturarak bu şekilde serbest bıraktım. O buna razı oldu. Şimdi kendi yolunu tayin ederek annesinin beline sarılıyor.

Bu tecrübe bana Bediüzzaman Hazretlerinin tebliğle ilgili söylediği; “Akla kapı açıp iradeyi elden almamak” prensibini hatırlattı. Mum çiçeğinin bu davranışı aynı zamanda insan fıtratının bir özelliğini de düşündürdü. İnsanlara bir şeyi zorla kabul ettirmeye çalıştığınızda veya kaldıramayacağı iyiliklerde bulunduğunuzda aksiyle karşılık görmek gibi bir durum sergiledikleri malumdur.

Sessiz konuşan dostum sanki bana hal diliyle: “Beni bir kalıba girmeye zorlama! Bana sadece yolumu göster, gerisine karışma” diyordu.