Bir zamanlar okumaya, öğrenmeye meraklı bir kral varmış. Ülkesindeki tüm bilginleri sarayına çağırıp, onlardan dünya ve insanlığın tarihini yazmalarını istemiş. Bilginler “Emredersiniz.” deyip hemen işe girişmişler. Aradan otuz yıl geçti, altı katır yükü kitapla kralın karşısına çıkmışlar.
“Emrinizi yerine getirdik, dünya ve insanlığın tarihini yazdık. Altı katır yükü kitap tuttu.” demişler.
Hükümdar ise, “Alt katır yükü kitabı okuyacak zamanım kalmadı, şunu biraz daha kısaltın.” demiş.
Bilginler gittiler, on yıl sonra yeniden kralın huzuruna çıkmışlar:
“İnsanlığın tarihini özetledik efendimiz, iki katır yükü kitap oldu.” demişler.
Kral bu sırada altmışını çoktan geçmiş. Bilginlere emretmiş:
“İki katır yükü kitabı da okuyamam, onu da kısaltın.”
Bilginler gitmişler, iki katır yükü kitabı kısaltıp bir katıra indirmişler. Ama kral iyice yaşlanmış, beli bükülmüş. Ak saçlı, titrek sesiyle:
“Bir katır yükü kitabı da okuyamam, zamanım iyice azaldı. Ama insanlığın tarihini de mutlaka öğrenmek istiyorum. Gidin biraz daha kısaltın.” demiş.
Bilginler gitmişler, bir iki yıl sonra bir eşeğin sırtına yükledikleri tek bir cilt kitapla dönmüşler. Kral artık yatalak haldeymiş. O koca cildi okumayı da gözüne kestirememiş. Yeni bir istekte bulunmuş:
“Çok uğraştınız, çok yoruldunuz. Ama benim bir cilt kitabı okuyacak tahammülüm de kalmadı. Fakat insanlığın tarihini öğrenmeden ölmeyeyim. Biriniz bana şunu ağızdan özetleyiversin hiç olmazsa…”
Bilginlerin en bilgini düşündü düşündü ve hükümdar için insanlık tarihini şöyle özetlemiş:
“Doğdular, gördüler, öldüler…”