TR EN

Dil Seçin

Ara

Yeryüzüyle Birlikte Sarsıldı Yüreğim

Yeryüzüyle Birlikte Sarsıldı Yüreğim

9.00 şiddetiyle sarsıldı Japonya. Dev tsunami dalgaları yutup gitti adeta yerleşim yerlerini.

 

9.00 ŞİDDETİYLE sarsıldı Japonya. Dev tsunami dalgaları yutup gitti adeta yerleşim yerlerini. Önüne kattığı araba, gemi, ev(!) ne varsa çöp yığınları gibi sürükleyerek peşi sıra. Böylesi ancak filmlerde olur dediğimiz ve bazen fazla abartılı bulduğumuz dehşet sahneleri ekranlara düştüğünde günlük telaşlara henüz henüz uyanmıştık.

Dev dalgalar olanca şiddetiyle gelirken araçlarıyla kaçmaya çalışan insanlar! Bir film platosunda değil; şimdimizde ve orada bir yerlerde olup bitiyor her şey. Aynı “gök” altındayız. Aynı “yer” değil mi ayak bastığımız? İzliyoruz. Hayretle, dehşetle, şaşkınlıkla. Canlı yayın, tekrar tekrar verilen görüntüler...

İlerleyen günlerde ortaya çıkan manzara vahim. Bir yandan nükleer tehdit, bir yandan maddi manevi kayıplar. Hastalık ve ölüm kol geziyor. Petrol, gıda, ilaç ve temiz su sıkıntısı da işin cabası.

 

 

Fotoğraf kareleri düşüyor daha sonra gündemimize. Yerle bir olmuş şehrin yıkıntıları arasında birbirini bulan insanların sevinç gözyaşları içinde kucaklaşma görüntüleri. Ev yok, eşya yok, iş yok, birikimler sonlanmış, hayatlar alt üst olmuş. Tüm bunlar o anda arka planda kalıyor. İnsan insana kavuştu ya ne olsun. Zor zahmet ama bir şekilde hayat yeniden kurulur çünkü. Önce insan, illa ki insan dersini veren bu kareler ekonomi merkezli bir toplumun imtihanı ile yüreğimize işleniyor.

 

Yazık oluyor gerçekten insanın ekonomik bir unsur olarak yitip gitmesi. Nasıl da birbirimize kıyar olduk isteklerimiz karşılanmayınca. Hiç bitmeyen ihtiyaçlar listesi uzadıkça insanla insan arasındaki mesafe açıldıkça açıldı. Hayat yorgunu herkes ve hesap kitap bitmek bilmiyor bir türlü. Bu yoğunluk içinde kayıp giden insan oysa. Varlığıyla heyecan duymayı unuttuğumuz, muhteremliğini rafa kaldırdığımız, gördüğümüz vakit tebessümü esirgediğimiz.

Deprem bölgesinden o fotoğraflara bir kez daha bakmalı o halde. Bizim her şey sandıklarımızın aslında hiçbir şey, hiç zannettiklerimizin de her şey demek olduğunu idrak edebilmek için.

Deprem bölgesinde dikkatimi çeken bir diğer husus da şu oldu. Çeşitli nedenlerle Japonya’da bulunan yabancılar kendi ülkelerine dönme çabasındaydılar. Onları oraya bağlayan şartlar bu olağanüstü durumla ortadan kalkmış oluyordu belli ki. Kendilerini ait hissettikleri topraklara dönmek istiyorlar bir an önce. Peki Japonlar nereye gitsin? Aidiyet duygusu böyle bir şey herhalde dedim sonra. Kendinizi ait hissettiğiniz, sorumluluk duygusuyla bağlı olduğunuz yer, coğrafya, kişi ve oluşumlara sırtınızı dönüp gidemiyorsunuz ha deyince. Sarsıntılar, gelgitler, yıkımlar yaşansa da çekip gitmek değil kalıp direnmek ve yeniden toparlanmak gerek dedirtiyor bu duygu size.

Farklı zamanlarda farklı şiddetlerde sarsıntılara maruz kalmıyor muyuz sanki yaşadığımız sürece? Ailede, arkadaş gruplarında, iş ortamında. Böyle bir durumda aidiyet duygusunun derinliği belirleyici oluyor gidişatı. Eğer kendimizi yeterince ait hissetmiyorsak sorun yaşadığımız alana veya ilişkiye, çekip gitmek en kolay çözüm gibi görünüyor o anda. Ekonomik darboğazlar, iletişim sorunları, duygusal kopuşlar hep bahane oluveriyor. Enkaz halinde sorunlar, yaralı yürekler ve yarım kalmışlıklardır oysa arkada bırakılan. Değer mi? Sormalı bunu kendimize. Deprem sonrasında her şeye rağmen yaralarını sarma gayretini kuşanan insan kardeşlerimizi hatırda tutarak… Cevap gelecektir.

İşte önümüz bahar. Yeniden doğuşun, dirilmenin mevsimi. Yeryüzünün silkelenmesi yenilenmeye ve berekete vesile olur derler ya. Bunu sadece yeryüzüyle, dış dünya ile sınırlamamalı, payımıza düşen nedir deyip hisse almaya çalışmalı.