TR EN

Dil Seçin

Ara

Avrupa Medeniyetinin İslâmî Kökleri

Avrupa Medeniyetinin İslâmî Kökleri

Bin yıllık “Karanlık Çağ”ın ardından, yaşanan “Rönesans” ve “Bilim Devrimi” hamleleri, hiç kuşkusuz, bugünkü modern Batı medeniyetini ortaya çıkaran en önemli iki gelişmedir. Ancak bu iki hamlenin arkasındaki “karanlık çağ”, söz konusu büyük devrimlerin haliyle tetikleyicisi olamaz.

VII. asırdan itibaren sürekli yükselen ve genişleyen İslam medeniyetinin sırrını çözebilmek için Batı medeniyetine mensup bilim adamları XII. asırdan sonra Arapça öğrenmeye ve İslam dünyasında yazılmış eserleri kendi dillerine tercüme etmeye başlamışlardır. Şimdiye kadar bu konu yeterince aydınlanmamıştır.

 

İSLAM DÜNYASINDA AVRUPALI KİTAP AVCILARI

Avrupalı bilim insanları, Haçlı Seferlerinin yanı sıra, İspanya ve İtalya gibi bölgelerde doğrudan İslam bilim dünyası ile yüz yüze gelmeye ve böylece İslam dünyasını incelemeye başlamışlardır. Bunun için İslam dünyasında özellikle felsefi ve bilimsel konularda ortaya konulan eserleri elde etmeye gayret etmişlerdir. Bu eserlerin elde edilebilmesi için Avrupa idarecileri, İslam dünyasına “Kitap Avcıları” göndermişler ve muhteva açısından kıymetli eserleri kendi ülkelerine getirtmişlerdir.

Mesela Padua’da yaşayan Rabi Joseph Solomon Delmedigo (1591-1655), 1616-1622 yılları arasında İstanbul ve Kahire gibi önemli merkezlerin bulunduğu İslam medeniyetine ait şehirlere yaptığı yolculukta tam bir kitap avcılığı yapmış ve tam 10.000 altın para harcayarak yedi bin adet yazma eser toplamıştır. Delmedigo gibi pek çok İtalyan ve başka Avrupa ülkelerinden gelmiş kimseler, İslam dünyasından çok sayıda yazma eseri toplayıp kendi ülkelerine götürmüşlerdir. Kitap avcılarının ticari gayeler peşinde olan tüccarlardan çok, bilgi peşindeki ilim adamlarından olması dikkat çekicidir.

İslam bilimine ait Arapça ve Farsça eserler, XVII. asır Avrupasında bile hayranlıkla takip ediliyordu. Ancak İslam dünyasında çok sayıda bulunmasına karşın, Avrupa ve İngiltere’de çok az bulunan bu yazma eserlerin Avrupa kütüphanelerine kazandırılması için yazma eser avcılarına ihtiyaç vardı.

Kitap avcılığı hareketi İngiltere’de önemli bir desteğe sahipti. Mesela bu konuda en meşhur kişiler Canterbury Üniversitesi Rektörü, Başpiskopos William Laud (1573-1645), ile Armagh Başpiskoposu James Ussher (1581- 1656) idi.

Özellikle W. Laud, İstanbul ve Halep gibi şehirlerden yazma eserlerin toplanması konusunda çok gayret sarfediyordu. Hatta bunun için seyyahların masraflarını kendi cebinden karşılıyor ve projenin yürümesi için elinden gelen gayreti gösteriyordu. Daha da önemlisi Laud, 1636 yılında İngiltere’de oluşturulan Arapça Çalışmaları Bölümünün de kurucusu olmuştur. Arapça alimi Edward Pococke (1604-1691) de 1640 yılında bölümün ilk profesörü olmuş ve bölümün bütün masrafları bizzat Laud tarafından karşılanmıştır.

Laud, ayrıca Kral I. Charles’i (1625-1649) Levant Company’nin geniş imkanlarını kullanarak pek çok yazma eserin İngiltere’ye getirilmesini de sağlamıştır. Laud’un sekreteri tarafından 1634 yılında kaleme alınan bir mektupta Kral I. Charles İngiliz Levant Company’ye şunları yazmıştır;

“…Öğrenilmesi gerekli pek çok önemli bilgi var ve bu bilgiler Arapça olarak kaleme alınmış. Ancak Üniversitelerimizde gerek Arapça öğrenmede gerekse doğu dillerini öğrenmede çok ciddi ihmaller ve eksiklikler var... Şirketinize bağlı her bir gemi, yaptığı her yolculukta mutlaka en az bir adet Arapça veya Farsça yazma eseri ülkeye getirsin...”

Bütün XVII. asır boyunca, Oxford Üniversitesi’nde bulunan Bodleian Kütüphanesi’ndeki Arapça ve Farsça yazma eserlerin sayısı birkaç taneden yüzlere ulaşmıştır. Buradaki nadide yazma eserlerin en önemlilerini Laud’un kendi özel kütüphanesindekiler oluşturmaktadır. Dahası, bu yazma eserler üzerine yapılan araştırmalar gösteriyor ki bu eserler, sadece koleksiyon yapılmak için değil, aktif bir şekilde çalışılmak ve incelenmek üzere özenle seçilerek toplanmıştır.

Bodleian Kütüphanesi koleksiyonunun kütüphanecisi de Thomas Hyde (1636-1703) idi. Hyde, 1659 yılında, Laud tarafından kurulan Arapça çalışmalar bölümünün başkanı olmuş, Oxford, Cambridge ve Londra üniversitelerinde bulunan ilim adamlarıyla yoğun bir ilişki içine girmiştir.

 

YAZMA ESERLERİN KULLANIMI

Elde edilen yazma eserler pek çok farklı alanda araştırmalarda kullanılıyordu. Mesela matematik alanında, matematikçi John Wallis (1616-1703) Nasiruddin Tusî’nin (1201-1274) Öklid (Eukleides, MÖ 330-275) üzerine yaptığı çalışmalardan yararlanarak çalışmalarını tamamlamış ve Opera Mathematica isimli kitabını yazmıştır. Çalışmalarına Arapça bilen Edward Pococke (1604-1691) de yardım etmiş ve başka Arapça kaynaklar temin ederek karşılaştığı problemleri çözmesine yardım etmiştir.

Yine tıp alanında, Richard Mead (1673-1754) De variolis et morbillis isimli kitabında çiçek hastalığı ve kızamıktan bahsetmiş ve bu konularda ilk çalışmaları yapmış olan Müslüman fizikçi Razî’nin (865-925) çalışmalarını tercüme etmiştir. Laud’un Arapça Çalışmalar Bölümü hocası Thomas Hunt (1696-1774) tarafından yapılan bu tercüme, Mead’ın yapmış olduğu yorumlarla birlikte kitabın önemli bir bölümünü teşkil etmiştir.

“Boyle Yasaları”nı yapan Robert Boyle (1627-1691) de Müslüman bilim adamlarının çalışmalarından istifade etmiştir. Pococke ve Hyde gibi oryantalistler onun çok yakın arkadaşlarıydı. Özellikle Hyde, Boyle’e Arapça ve Farsça kaynaklardan pek çok bilgi sağlamaktaydı. Hyde, Boyle’e yazmış olduğu bir mektubunda “...yapacağım çalışmalarda karşılaşacağım doğu yazarlarına ait bilgileri seninle paylaşacağımdan emin olabilirsin...” demiştir.

Astronomi sahasında da durum farklı değildir. Arapça ve Farsça olarak hazırlanmış Astronomi tabloları ve yıldız katalogları (Zicler) araştırmacılar için çok değerliydi. Royal Society’nin sekreteri Hevelius, 1663 yılında Henry Oldenburg’a (ö. 1677) matematikçi John Wallis’den ismini duyduğu Uluğ Bey tarafından hazırlanan Almanak’ın kendisinde olup olmadığını sormuştur.

Zira John Wallis, Uluğ Bey’in bu kataloğunun bir kopyasının Oxford’da olduğunu biliyordu ve Royal Society ondan bu eserin çevirisini istiyordu. Onun bu konuda talepte bulunduğu kişi Hyde (kütüphaneci) idi ve o zaten bu eserin çevirisini tamamlamak üzereydi.

Wallis, tercümenin tamamlanmasında ikisi Bodleian kütüphanesinde, bir diğeri de William Laud’a (1573-1645) ait olan St. John’s College’de bulunan üç Uluğ Bey katalogunun yazmasını karşılaştırarak Hyde’e yardım etmiştir. Hyde, çeviriye Müslüman astronom El-Tizinî’nin XVI. asırda hazırladığı yıldız kataloğunu da ekleyerek tercüme işini tamamlamıştır. Çeviri, 1665 yılında basılmış ve bekletmeden Royal Society’de çalışan ve bu çeviriyi isteyen Hevelius’a gönderilmiştir.

Erken dönem bilimi için İslam bilimi sadece bilimin oluşması için kullanılan bir malzeme değildir. Pek çok çalışmanın bizzat kendisi aktif bilimsel ve felsefi çalışmaların öncüsüydü. Ancak bilim daima ileri gitmekte ve tarihi meydana getirmektedir. Böylece Bodleian’daki gibi koleksiyonlar, bilimin kendisi olmaktan çok bilim tarihinin kaynaklarını oluşturmaktadır.

XVII. ve XVIII. asırlarda Avrupalı bilim adamlarının bir yandan bilim tarihi çalışmalarında Müslüman bilim adamlarının çalışmalarını değerlendirirken bilimsel faaliyetlerinde halen İslam yazılı kaynaklarını kullanmaları dikkat çekicidir.

Roger Long (1680-1770), 1742 yılında yayınladığı beş ciltlik Astronomy isimli eserinde bunu çok güzel bir şekilde göstermektedir. Bu çalışmasında sık sık el-Bettani ve el-Fergani gibi Müslüman astronomların astronomi gözlemlerinden faydalanmaktadır. Mesela sadece dünyanın eğimi konusundaki tartışmalarda Müslüman bilim adamları tarafından yapılmış on iki farklı değeri kullanmaktadır. Kitabın bir bölümünü de “Arap, Fars ve Tatar Astronomisi” başlığı altında yazmıştır.

Bu bölüm şu şekilde başlar: “...800 yılından XIV. asrın başlarına kadar Avrupa karanlığa batmıştı ve büyük bir cahillik vardı; ancak bu çağlarda Araplar arasında özellikle Eski Babillilerin olduğu bölgede, Bağdat’ta son derece faydalı ve güzel çalışmalar gerçekleştirdiler...”

Long, bu dönemle ilgili tasvirlerine geniş bir şekilde yer vererek devam eder ve bu arada Tûsî ve Sabit b. Kurra (836-901) gibi bilim adamlarının isimlerini zikrederek bu dönemde matematikte elde edilen başarı ile ilgili de şu değerlendirmeyi yapar:

“...Hiç şüphesiz trigonometrinin bugünkü halini biz Araplardan aldık; her ne kadar Batlamyus (Ptolemy) Menelaus teoremini gayet basit bir şekilde izah etmiş olsa da çok fazla zahmetli kuralları vardı...”

Açık bir şekilde görülüyor ki Long, kraliyet astronomu John Flamsteed (1646-1719) ile St. Paul Katedrali’nin mimarı Christopher Wren (1632-1723), gibi pek çok bilim adamıyla birlikte açık bir şekilde Müslüman bilim adamlarının bilim ve teknolojiye yapmış olduğu katkılan takdir etmişler ve övgü ile bahsetmişlerdir.

Avrupa’daki bilim adamlarının İslam bilim adamlarının yapmış olduğu çalışmalarla ilgisini Royal Society, The French Academy of Science, Oxford ve Cambridge gibi önemli kurumların arşiv ve kütüphanelerinde görülebilir. Bu yerlerdeki İslam medeniyetine ait yazma eserler ile bu eserlerden yapılmış İngilizce ve Latince çevirilerin çokluğu, söz konusu ilgiyi göstermesi açısından çok mühimdir.

İslam medeniyetinin en büyük zenginliği olan yazma eserlerin Avrupa medeniyetine yaptığı katkıyı, bugün yazık ki pek çok kimse bilmemektedir.

Medeniyetimizin dünyaya verdiği bu aydınlığın bilinmesi, İslam’ın dolayısıyla da Müslümanların doğru anlaşılması ve tanınması açısından son derece mühim ve özellikle zamanımızdaki İslam dünyası aleyhindeki gelişmeler dikkate alındığında kuşkusuz acildir.