Geçenlerde bir sınıfa girdim. İkinci sınıfa giden öğrencilere herhangi bir konu vermeden ve bir yönlendirmede bulunmadan resim yapmalarını söyledim. Ortaya çıkan ürünlere bakınca dehşete düştüm.
Eskiden bu yaştaki çocuklar resim yaptıklarında, bir ev, önünde bir ağaç, birkaç çiçek, birkaç kelebek, bir salıncak, evin yakınından geçen bir ırmak ve çizgi halinde ya ailesi veya arkadaşlarını çizerdi. Şimdi ise çocukların çoğunun resminde neredeyse doğal hiçbir şey görünmüyor. Teknolojik ve robotik figürler hakim olmuş resimlerine.
Biraz düşününce, bu tarz resmin kaynağını bulmak da zor olmadı. Tabii ki çizgi filmler.
Maalesef çocuklarımız okulda olmadıkları saatlerin çoğunda televizyon başında izledikleri çizgi filmlerle doldurmuşlar dünyalarını.
Ve bu çizgi filmler arasında çocukların ruh sağlığına zararı olmayanları hakikaten yok denecek kadar az. Bakugan, Ben Ten gibi pek çoğu, savaş ve çatışmaya dayalı, çocukların çatışmacı bir dünya algısına sahip olmalarına yol açıyor.
Bu çizgi filmleri izleyen çocuklar öyle bir noktaya geliyor ki, uzaylılar her an yeryüzünü işgal etmeye hazır, insanların ise onlara karşı koymaya güçleri olup olmadığı şüpheli. Bunun nasıl bir güvensizlik algısı oluşturacağını tahmin edersiniz.
Güç tamamen teknolojiyle özdeşleşmiş durumda. Elinizde herhangi bir teknoloji yoksa, kendinizi savunabilmenizin de imkanı yok gibi görünüyor.
Çizgi filmlerin çoğunda teknoloji, silah anlamına geliyor. Teknolojinin bir başkasına zarar vermeyecek şekilde insanlığın yararına kullanılabileceğini öğreten bir çizgi film ise yok gibi.
Oysa, çocukların ruhsal açıdan sağlıklı gelişmelerinde tabiatın payı son derece büyüktür.
Bir çocuk, tabiatın dingin sesini işitmedikçe, içinde yaşadığı dünyanın gerçekten huzur verici bir yer olabileceğini idrak edemez.
Kırların üzerinde koşan, ağaca çıkıp meyvesinden yiyen, ılık rüzgarı yüzünde hisseden, sevimli bir sincabın avurtlarını meşe palamutlarıyla doldurduğunu gören, karıncaların ordu disipliniyle işbirliği halinde çalıştığına şahit olan bir çocuk, elbette hayatı bir tek ‘çatışma’dan ibaret zannetmeyecektir.
Tabiat, içindeki unsurlarla birlikte, çocuğa ve aslında biz büyüklere farklı farklı dersler verir. Daha geçen ay göğe yükselip kalabalık gruplar halinde göç yolculuğuna çıkan göçmen kuşlar, bize bu dünyadan göç olduğunun haberini vermiyorlar mı?
Veya, sonbahar geldiğinde yapraklarını döken ağaçlar, hayatta kalabilmek için tasarruf ve ekonominin ne denli önemli olduğunu anlatmıyorlar mı?
Ya da, arılar çevrelerindeki onlarca çeşit bitkiden topladıkları farklı farklı çiçek özlerinden yaptıkları tek bir balla, bir vahdet dersi vermiş olmuyorlar mı bize?
Elbette çocuklardan bir anda böyle dersler çıkartmalarını bekleyemeyiz. Ancak ilerisi için hafızalarını buna benzer resimlerle şimdiden doldurmaları gerekiyor. Akılları erdiğinde bu çıkarımları yapabilmeleri için.
Fakat, günümüz şehir çocukları ev ve okul arasında mekik dokuyarak geçirdikleri zamanlarının ev kısmında izledikleri çizgi filmlerle, eğer tabiatla da tanışık değillerse, hayatı sadece tek bir boyutuyla (çatışma) algılayan gayritabii birer yaratıklara dönüşüyorlar. Ondan sonra da, bu, çizgilerine yansıyor. Kocaman canavarlar, teknolojik figürler, çatışmalar, hasılı çizgi filmlerde neyi izliyorlarsa onlar, kalemlerinin ucundan kâğıda dökülüyor.
Eskiden ‘çizgi film kuşağı’ denen bir kuşak vardı. O kuşakta sadece çizgi film gösterilirdi ama süresi belliydi. Şimdi ise, çizgi film kanalları var ve bunların büyük bölümü 24 saat yayın yapıyor. Aileler olarak özel çaba sarfetmiyorsanız, bu şartlar altında çocuğunuzu ekranın başından kurtarabilmenize imkân yok. Sabah kanepeye mıhlanmış olarak bıraktığınız çocuğunuzu, akşam eve geldiğinizde yine aynı pozisyonda bulmanız ihtimali son derece yüksek.
Bu, bilinçli ebeveynler için yürek burkan bir görüntü. Eğer bu görüntüye razı değilsek, sorunun çözümü galiba yine biz ebeveynlere düşüyor.
Kendi rahatımızdan feragat edip, çocuklarımızı televizyon başından uzak tutacak gerek ev içi gerek ev dışı (tercihen tabiat içinde) faaliyetlere zaman ayırmak durumundayız.
Ne yazık ki eskiden olduğu gibi, çocuklarımızı bırakabileceğimiz kendi yaşıtlarıyla oynayabilecekleri bir sokak kalmadı.