TR EN

Dil Seçin

Ara

Keşke, Keşke Demeseydik

Keşke, Keşke Demeseydik

Bir eser ortaya çıkmadan önce onun hakkında binlerce ihtimal/olasılık söz konusudur. O eser ortaya çıktıktan sonra ise o binler ihtimalden birisi tercih edilmiş olur.

 

Evren yaratılmadan önce sonsuz ihtimal içinde en mükemmeli tercih edildiği gibi, insan var edilmeden önce de bir o kadar seçenek içinde en uygunu seçilmiştir. Yani gözümüz, başımızda değil de belimizde; elimiz, başımızın kenarlarında olsa daha kullanılışlı olurdu diyemeyiz…

Her tercih edilişte binlerce fayda, her dizaynda yüz binlerce anlam saklanmıştır. Âlemi seyrettiğimiz pencereler olan gözlerimiz nasıl kapaklar arkasına saklanmış, kirpiklerle süslenmiş ise, mana âlemine daldığımız kalbimiz de göğüs kafesine saklanmış, bedenimiz cilt örtüsü ile süslenmiştir. Ne bir fazla, ne bir eksik, her zaman ve her yerde hep ama hep yerindelik.

Maddi âlemde bu ahenk mevcut olduğu gibi, manevi âlemde de tamamen yerindelik söz konusudur.

Evrendeki her şey için yapılan tercihler tam yerinde ve en uygunu olduğu gibi küçük âlem olan insanın hayatında da durum bundan farklı değildir. Elbette, insanı insan yapan ruhu ve kabiliyetlerinde de aynı kanun geçerlidir. Hatta denilebilir ki; yaşadığımız asır, cinsiyetimiz, vücut özelliklerimiz, memleketimiz, ekonomik durumumuz ve ömrümüz için de aynı kurallar geçerlidir.

Madem ki, bizim hakkımızda bunlar tercih edilmiş, iman eden bir insan olarak, bizim hakkımızda bunları tercih eden Rabbimize hüsnüzan etmeliyiz.

Yani şöyle dememeliyiz; “asrı saadette olsam daha iyi bir Müslüman olurdum.” Çünkü müşrik olmayacağımızın garantisi yoktur. Ya da “daha zengin olsam, dine, vatana daha güzel hizmet edebilirdim…” Çünkü zenginlikle beraber gerekli zekât ve şükrü yerine getirebileceğimizin garantisi yoktur.

Zaten böyle düşüncelerin sonu ve faydası da yoktur. Öyleyse en güzel hal, bizim için ilahi kaderin takdir ettiği haldir.

Elbette insan, içinde bulunduğu şartları geliştirme imkânı varsa daha iyisini isteyecektir. Bunu da elindeki imkânlarla yapacaktır. Bu ayrı bir konudur. Esas olan elinde bulunanı en iyi şekilde değerlendirmektir. Keşke şöyle olsaydım böyle yapardım gibi farazi durumları düşünmek, gerçekte insanı ileriye değil, geriye götürür. Elindekini bile yitirmesine yol açabilir. Çünkü hem değerini takdir edemez, hem de bir nevi manevi şükürsüzlük yapar.

Bizim için en güzel olanı, bulunduğumuz hali ve imkânı en iyi şekilde değerlendirmektir. Zaten bizden beklenen şey, bize verilen imkânlar ve fırsatlarla doğru orantılı olacaktır. Verilmeyen nimetin karşılığı da sorulmayacaktır. Yani bir şey yapacaksak, bu zamanda, bu şartlarda ve bu imkânlarla yapacağız. Rabbimiz, hem şefkatli, hem de her yaptığını hikmetle yapandır, abes bir şey yapmaz. Öyleyse bizim için en iyisi, bize verilenler olacaktır.

Aslında, İmamı Gazali’nin büyük âlem için söylediği sözü, küçük âlem olan insan için de hüküm fermadır: “İmkân dairesi içinde şu andaki durumdan daha mükemmeli, daha üstünü, daha güzeli yoktur.”