TR EN

Dil Seçin

Ara

Uzayda Hayat Var Mı?

Gözle göremediğimiz o canlılar, Gökleri ve Yeri Yaratanın, Kur’an-ı Kerîm’de bizlere bildirdiği gibi, gözle görülmeyen melaikeler ve ruhlar âleminin varlıklarıdır.

 

Bir mezuniyet toplantısına katılmıştım. O günün gecesinde de ateş yakıp etrafında oturmuş sohbet ediyorduk. Gökyüzü çok berrak, yıldızlar ise çok parlaktı. O muhteşem manzaradan gözünü ayırmak mümkün değildi. Bu güzel ortamın tadını çıkarırken, bir yandan da kendi aramızda konuşuyorduk. Sohbet sırasında, “acaba yıldızlarda hayat var mı, uzayda yaşayanlar olabilir mi?” diye sorular seslendirildi. Kimisi ufolardan, kimisi de bunların safsatadan ibaret olduğundan bahsediyordu. Bir arkadaş, “yıldızlarda hayat yoksa, yıldızlar da olmamalıydı” diyerek iddialı bir söz söyledi. Bu cümlesi üzerine herkes kendisine merakla bakınca sözlerine şöyle devam etti:

Hayat vücudun nurudur. Şuur hayatın ışığıdır. Hayat, her şeyin başı ve esasıdır. Işık, nasıl eşyaların görülmesine sebeptir. Hayat da varlıkların fark edilmesine sebep olur. Denilebilir ki, hayat olmazsa varlık ile yokluk arasında fark olmaz.

Hayat madem bu kadar önemlidir ve mademki şu perişan, küçük (diğer gezegen ve yıldızlara göre) sıradan olan dünyamızın taşından toprağına, suyundan havasına her yeri canlılarla ile doludur. Elbette gökteki sarayların, yıldızların ve gezegenlerin kendilerine uygun yaşayanları ve sakinleri vardır. Onları görmüyor veya duymuyor olmamız, onların var olmadığı anlamına gelmez. Meselâ, mikroskobik varlıklardan haberi olmayan birisine, yaşadığımız çevrede gözle görülmeyen yüzlerce tür varlıktan bahsetsek inandırması ne kadar güç olur. Fakat, o varlıkları mikroskopla ona görünür hale getirdikten sonra inandırması çok kolay olacaktır. Yani onun görmemesi, orada yaşayan o varlıkların olmadığı anlamına gelmeyecektir. 

İki insan farz edelim; biri göçebe, medeniyetten nasibini almamış, diğeri de aklı başında, medenî bir insan olsun. Bu iki insan, İstanbul gibi dünya cenneti bir şehre gelseler. Şehrin uzak bir köşesinde, karmakarışık, küçük bir gecekondu eve rast gelseler. Görseler ki fakir, amele, sefil insanlarla doludur. Küçük bir atölye içinde çalışıyorlar. Evin etrafında tavuklar, civcivler, ağaçlar ve diğer hayvanlar var. Her birinin kendine özgü hayat şartları var. Oradakilerden bazıları, radyolarını açmış yüksek sesle müzik dinliyorlar, kadınlar da dışarıda çamaşır seriyorlar. Tavuklar böcek ve ekmek kırıntısı yerken, bitkiler ve ağaçlar da su ve gübre ile gıdalanıyorlar.

İki arkadaş bu durumu görüyorlar. Sonra bakıyorlar ki, uzakta birçok süslü saraylar, muhteşem villalar ve köşkler var. Yüksek duvarlarla çevrili aralarında büyük fabrika tezgâhları bulunan binaları görüyorlar. O iki adam uzaklık sebebiyle veya göz zayıflığı ya da o villa sahiplerinin köşklerine çekilmeleri nedeni ile oralarda yaşayanları göremiyorlar.

O göçebe, hiçbir şehir görmemiş adam, oralarda yaşayanların olmadığını, oraların kendi haline terk edilmiş olduğunu düşünüyor. İkinci adam ise şöyle diyor: “Arkadaşım az önce gördüğümüz evin nasıl kendine uygun yaşayanları var, çalışanlarla doldurulmuş. Durmadan da yenilenme tazelenme var. Evin etrafında boş bir yer yok. Acaba hiç imkân ve ihtimal var mı ki, uzakta gördüğümüz o sarayların, köşklerin kendine uygun yaşayanları, çalışanları olmasın. Elbette onların hepsi hayat sahipleriyle doludur ve kendilerine uygun yaşayanları ve çalışanları vardır. Bizim görmememiz, onların olmadığı anlamına gelmez.”

Aynen bu örnekte olduğu gibi, uzaydaki yıldızlar, gezegenler içinde, dünyamız küçücük bir ev gibidir. Buna rağmen her yerinden hayat fışkırmaktadır. En kokuşmuş, en sıradan görüntüler bile mikroskobik canlılarla doldurulmuştur. O halde uzaydaki yıldızlarda, gezegenlerde oralara uygun yaşayanlar ve çalışanlar vardır. Yani dünyada hayat bir ise uzayda binler olmalıdır.

İşte gözle göremediğimiz o canlılar, Gökleri ve Yeri Yaratanın, Kur’an-ı Kerîm’de bizlere bildirdiği gibi, gözle görülmeyen melaikeler ve ruhlar âleminin varlıklarıdır. Onlar bizlerle bağlantı içerisindedirler. Bazen bir kar tanesinde, bazen bir yağmur damlasında, bazen de güneşin parıltısında bize merhaba derler. Bizim dünyamızda yaratılıp da bizim fark edemediğimiz nice güzellikleri seyrederler. Yaratıcılarına tesbihatla hamd ederler. Böylece de varlık âlemleri, abesiyetten ve anlaşılmazlıktan kurtulmuş olur.

Böyle güzel sohbetlerin yapıldığı o gece, çok güzel ve tatlı bir anı olarak hayalimizde kaldı. Kalıcı olsun diye yazmak istedim.