TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayırlı Bir İş / Kırk Gram Tebessüm

Orta yaşlı bir adam, namaza başlamaya karar vermiş. Bu tarihî gün için de uzaktaki bir tarihî camiyi seçmiş. Arabasına atlayıp camiye geldiğinde, hemen avluya dalarak arabayı bir gölgeye park etmiş. Ezanın okunmasına yirmi dakika varmış. Bu yüzden de camiye girmek istememiş. Büyük bir çınar altında ak saçlı-sakallı bir ihtiyar görünce, onun yanına varıp sohbete koyulmuş. “Bu günden itibaren namaza başlıyorum” demeyi de ihmal etmemiş tabi. 

Yaşlı adam onu tebrik ettikten sonra: 

— Evladım! demiş. Hayırlı işlerin düşmanları fazladır. Eğer camiye değil de meyhaneye gitseydin, kolay kolay bir engel çıkmazdı önüne. Ama camiye gelenler ters şeylerle karşılaşır haberin olsun. Bu yüzden de moralin bozulmasın.           

Adam, içinden:

“Herkesin bildiği gibi ben uyanık biriyim. Bana zorluk çıkartanın alnını karışlarım, doğduğuna bin kez pişman ederim” deyip, pek kulak asmamış söylenenlere.                                             

Camiye girince en ön safa oturmuş. Ve içerisi çok sıcak olduğundan, ceketini çıkartarak önüne koymuş. Farzı kılıp selam verdikten sonra, bir bakmış ki ceket yerinde değil. 

Tespih falan çekmeden hemen koşup müezzinden imdat istemiş. Ceketinin cebinde üç aylık emekli maaşının bulunduğunu, bu yüzden de onu önüne koyduğunu, üstelik de secdelere yatıp kalkarken bile, gözlerini ondan ayırmadığını söylemiş.                                                                    

Müezzin bu tür şeylere alışık olduğundan, kırk yıllık tecrübeyle, çok özel bir taktik uyguluyormuş.   

Bu sefer de aynı yola başvurup:

— Benim mübarek kardeşim! diye tebessüm etmiş. Olur böyle şeyler canını sıkma! Ceketini alanın, belki altı - yedi tane çocuğu vardı. Karısı da mutlaka yatalaktı. Büyük bir ihtimalle, evlerinde tek bir lokma yiyecek yoktu. Emin ol ki şimdi sana dua ediyorlardır. 

Yüreğine otursa da, adam en sonunda biraz teselli bulup:

— Ne yapalım kısmet böyleymiş, demiş. Karınları doysun zavallıların. O yatalak hanımı da iyileşir inşallah.  

Adam camiden çıkarken ayakkabısını almak istemiş. Allah’tan ki caminin girişinde, kilitli dolaplar bulunuyormuş. Ayakkabılar oraya konduktan sonra dolap kilitleniyor, üstündeki anahtar da alınıyormuş. Kısacası bu dolaplar acayip güvenliymiş.

Adam, aynı anahtarla dolabı açtığında, gözleri yerinden fırlayıvermiş.

Ayakkabılar da yokmuş koyduğu yerde.                 

Ne yapsın garip?

Can havliyle tekrar müezzine yarışmış. O ayakkabıları daha iki gün önce aldığını, adeta bir “servet” ödediğini söyleyince, müezzin onun omzunu okşayıp:

— Geçmiş olsun canım ciğerim! demiş. Bilirsin ki dünya malı dünyada kalır, belalar da hep iyi insanlara gelir. Ama şunu düşün ki, ayakkabını alan, büyük bir ihtimalle çok fakirdi. Ömür boyu dolaştığı yırtık ayakkabılar, biraz yağmur yağdığında suyla dolardı. Bu yüzden adamcağız, karın ağrısıyla kıvranıp duruyordu. Artık dayanacak gücü kalmadığından, seninkileri görünce ister istemez aldı. Emin ol ki sana şu an çok dua ediyordur.   

Yüreğine bir düğüm daha atılsa da, adam boynunu büküp:                                

— Ne yapalım, kader böyleymiş, demiş. Onları alan kişinin inşallah karın ağrısı geçmiştir. 

Adam eve nasıl döneceğini düşünürken, bir anda aklına bir şey gelerek rahatlamış. Arabanın bagajında, biraz eskice de olsa bir çift ayakkabı daha bulunuyormuş.

Cami kapısında duran bir genci çağırarak:

— Evladım! demiş. Biraz önce ayakkabılarım çalındı. Allahtan ki arabamda yedeği vardı. Sana zahmet şu gördüğün arabaya git, bu anahtarla bagajı açtıktan sonra, ayakkabıları buraya getir. Emin ol ki sana çok dua edeceğim.

Delikanlı çok uysal birisiymiş.

“Emrin olur Hacı Abi!” deyip çıkmış dışarı. Arabaya ulaşınca ön kapıyı açıp şoför koltuğuna kurulmuş ve arabayı çalıştırıp oradan uzaklaşmış. Giderken de adama el sallamış tabi, büyük bir saygıyla, hem de üç kere…          

Bizimkisi oraya çöküp kalmış.

Bu sırada içinden: “Acaba namazı bıraksam mı?” diyormuş.  

Bir bakmış ki müezzin de orada, olup bitenleri seyrediyormuş. 

Ona uzaktan seslenip:             

— Müezzin Efendi! diye bağırmış. Ağzını açma sakın! Tek bir kelime etme! Arabamı çalan kişi genç birisiydi. Gördün işte ayakları topal falan değildi. Yürüyerek gitseydi ölür müydü?