TR EN

Dil Seçin

Ara

Orman Yangınları ve Düşündürdükleri

Orman Yangınları ve Düşündürdükleri

Geçtiğimiz günlerde ülkemizin her köşesinde meydana gelen orman yangınları hepimizin ciğerlerini dağladı. Ormanlarımızın ve içerisindeki nice canlıların yok oluşu bizleri derinden etkiledi. Şimdi yaraları sarma ve geç kalmadan bu sahaların rehabilitasyonu için gerekenleri yapma zamanı. Bu arada bu felaketten dersler çıkarmak ve sorumluları kanun önünde yargılamak da önemli.

Geçtiğimiz günlerde ülkemizin her köşesinde meydana gelen orman yangınları hepimizin ciğerlerini dağladı. Ormanlarımızın ve içerisindeki nice canlıların yok oluşu bizleri derinden etkiledi. Şimdi yaraları sarma ve geç kalmadan bu sahaların rehabilitasyonu için gerekenleri yapma zamanı. Bu arada bu felaketten dersler çıkarmak ve sorumluları kanun önünde yargılamak da önemli. 

Gelelim asıl konumuza, yani orman yangınları ve sonrasındaki ekolojik boyuta. Yangın Ekoloğu Çağatay Tavşanoğlu bir makalesinde şöyle diyor: “Yangına meyilli olan Akdeniz ormanları milyonlarca yıldır yanar, aslında bu durum aşırı ve kontrolsüz olmamak koşuluyla özellikle de kızılçam ormanlarında doğal bir süreçtir. Yani bu doğal yangınlar sayesinde ormanlar ekolojik olarak yenilenmekte ve yangına dayanıklı bireyler gelişmektedir. Yangından sonra yanan sahaya gidecek olursanız, birçok bitkinin yangından hemen sonra sürgün vermeye başladığını görebilirsiniz. Hatta bazı bitkiler vardır ki, ancak yangın sonrası ortaya çıkan sıcaklık sayesinde çimlenebilirler. Kızılçam kozalakları yangın esnasında kapalı olması sayesinde içindeki tohumlar da yangında zarar görmeden korunur. Yangınla bu kozalaklar da açılır ve tohumlar toprağa dökülerek çimlenmeye hazır hale gelir.” 

Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi gibi orman yangını her zaman felaket değildir. Yangınla birlikte birçok bitki yeniden dirilmekte, orman yenilenmekte ve biyolojik çeşitlilik yeniden şekillenmeye başlamaktadır. Görüldüğü gibi felaket gibi görünen orman yangınlarının o zahirî çirkinliği altında parlak güzellikler ve intizamlar var. Elbette bu demek değildir ki, “ormanlar yansın, yanması iyidir.” Her şeyin dengeli olması iyidir. Bu nedenle yangınların olmaması için tedbirleri ihmal edemeyiz ve yanmasına göz yummamalıyız. Çünkü sözünü ettiğimiz doğal yangınlar ile gençleşme olayı 30-40 yıl gibi uzun ve doğal bir süreçte gerçekleşmektedir. 

 

Yangın Sonrası Ağaçlandırma Çalışmalarında Dikkatli Olmak Gerekir 

Maalesef yangın sonrası toplum duyarlılığı olarak hemen kitlesel ağaç dikme kampanyası için iyi niyetli girişimlerde bulunabiliyoruz. Ancak bu tür uygulamaların bazen ekosisteme yarardan çok zarar verebileceğini de unutmamak gerekir. Çünkü böyle kitlesel ağaçlandırma çalışmalarında sahaya dozerler sokulur, her şey temizlenip, toprak sürülüp alana yeni çam fidanları dikilir. Ancak bu tür monokültürel uygulamalar bölgedeki biyolojik çeşitliliğe zarar verebilmektedir. Yani kitlesel ağaçlandırma her zaman için iyidir diyemeyiz.

En iyisi bu işi uzmanlarına bırakmaktır. Uzmanlar nerede, ne zaman, nasıl ağaçlandırma yapılacağını gayet iyi bilirler. Orman teşkilatı bu işi yüzyıllardır yapmaktadır. Doğal gençleştirme yöntemi ile; yanmış dallar yere serilerek kızılçam tohumu takviyesi ile alana herhangi bir dozer sokmadan ve yeni fidan dikmeden söz konusu alanın doğal yollarla yeniden ormana dönüşmesi sağlanır. Böylece biyolojik çeşitliliğe zarar verilmeden sahanın yeniden hem de doğal yollarla ağaçlandırılması sağlanmış olur.

Bu süreçte vatandaş ve STK’lar illa bir şeyler yapmak istiyorlarsa, bu sürecin takipçisi olabilirler, yanan orman sahalarında kaçak yapılaşma olmaması için kamuoyu oluşturulabilir, toplumu orman ve yangın konusunda bilinçlendirebilir ve önleyici tedbirleri öğrenip öğretebiliriz.

 

Zeytin ve Meyve Ağaçları, Çam Ağaçları Yerine Dikilebilir mi?

Her orman yangını sonrasında, orman alanlarına çam yerine zeytin gibi meyve ağaçlarının dikilmesi önerileri dolaşıp durur. Hatta bu kızılçamların ABD tarafından ülkemize sokulduğu insanların bu çamları zeytinliklerin yerine diktiği gibi paylaşımları da sıkça duyarız. Acaba bu bilgiler ne kadar doğru?

Öncelikle şunu bilmeliyiz ki, kızılçamlar Akdeniz bölgesinin asli ağaç türüdür. Kızılçamlar, Akdeniz iklim şartlarının hüküm sürdüğü sahalarda en iyi yetişen, biyokitle verimi en fazla olan bir ağaçtır. Yani bölgenin ekolojik özellikleri ile kızılçamın ekolojik istekleri arasında tam bir uyum bulunmakta olup, bölgenin klimaks ağacıdır. Milyonlarca yıldır bu coğrafyanın doğal bitkisi olarak yayılış gösterirler. Yani sanıldığı gibi sonradan insan eliyle dikilmiş bir ağaç türü değildir.

Çam ormanları yerine zeytin ağacı dikme önerisi iyi niyetli görünse de ekosistem mantığına uygun bir teklif değildir. Ağaçlandırma konusu uzmanlık ister. Çam yerine meyve ağacı dikmek her zaman doğru olmaz. Çünkü her ağacın yükseklik, toprak, sıcaklık vb gibi belirli ekolojik istekleri vardır. Meyve ağaçlarının ekolojik istekleri ise çok daha özeldir, bakım ister, su ister, gübre ister vs. Mesela son derece kanaatkâr olan kızılçamlar hemen hemen bütün toprak türlerinde yetişebilmektedir. Kızılçam sıcaklık ve kuraklığa en çok dayanan bir çam türüdür. Özel bir bakım da istemez.

Akdeniz iklim kuşağında yetişen zeytin ağacı ise toprak istekleri bakımından seçici olmasa da zeytinlik tesis edilecek arazinin toprak yapısının tınlı, killi-tınlı bünyeye sahip, hafif kireçli ve çakıllı olması istenir. Toprak derinliği en az 1,5-2 m, organik madde ve besin elementleri bakımından zengin, su tutma kapasitesi iyi, pH’sı 6-8 civarında olmalıdır. Zeytinler iklim istekleri bakımından da çok toleranslı değildir. Örneğin rakımı 800 m’den yüksek olan yerler ekonomik anlamda yetiştiricilik için uygun değildir. 

Netice olarak, tüm bunlar göz önünde bulundurursak uygun alanlarda zeytin gibi o araziye uygun meyve ağaçları dikilebilir ama bu çok maliyetli ve zahmetli olur tutma oranı da düşük olur. Bizler ağaçlandırma yaparken doğayı taklit etmeliyiz. Oranın doğal ağaç türleri neyse ona yakın türleri dikmeliyiz. Evet her yerin çam olması hoş değil ama dikilen çamın da tutma ihtimalinin diğer türlere göre daha yüksek olduğunu unutmamak gerekir. Zeytin gibi öyle sulanmak istemez, kuraklığa da dayanıklıdır. 

Ayrıca şunu da unutmamak gerekir; hiçbir ağaç meyvesiz değildir. Yani çam ağaçlarını meyvesiz bir ağaç olarak düşünmek hatadır. Ağaçların kimisi; kurdu kuşu, kimisi insanı, kimisi de tabiatı beslemekle vazifelidir. Yeter ki dikelim, sadaka olsun!