TR EN

Dil Seçin

Ara

Keneler Niçin Çoğaldı?

Sıcakların artmasıyla birlikte kene haberleri de gelmeye başladı. Kene ısırmasına maruz kalan soluğu hastanede alıyor. Artık rahatça bağa bahçeye, kıra pikniğe gidemez olduk. Herkeste bir tedirginlik var. Kıra giderken pantolonun paçalarını çorapların içine koymak, uzun kollu gömlek giymek, bir yaygı üzerine oturmak gibi tedbirler almak gerekiyor. Olayı aşırı abartarak hayatı kendimize zehir etmeyelim, ancak tedbiri de elden bırakmayalım derim.

Eskiden kenelerin hastalığa sebep olduğu bilinmezdi, nereden çıktı bu haşere keneler? Bu hususta görüşler muhtelif. Eldeki verilere göre, dünyada yaklaşık 850 kene türü yaşıyor ve bunlardan 30 kadarı Kırım-Kongo kanamalı hastalığına sebep oluyor. Ülkemizde ise bu otuz türden birkaçı bulunuyor.

Bir görüşe göre bunlar ülkemizde yoktu, son yıllarda ülkeler arası hayvan ticareti arttığından hayvanlar üzerinde ülkemize taşındılar. Ya da biyolojik savaş için düşman bir ülke tarafından getirilip belli yerlere bırakıldılar ve buralarda çoğaldılar. Başka bir görüşe göre ise bu türler ve yol açtıkları hastalık eskiden de vardı, fakat hastalıkla ilgili teşhis teknikleri yetersiz olduğundan hastalık sebebi bilinmiyordu. Bir başka görüşe göre ise dünyadaki ekolojik dengenin bozulması sonucu kene popülasyonunda ciddi artışlar oldu. Her ne kadar bu hususta bir kene sayım ve tespiti yapılmamış ise de görüşler içerisinde en muteber olanın bu sonuncu görüş olduğu belirtilmektedir. Peki, ekolojik dengenin bozulması nasıl bu sonucu verir?

Çocukluğumda üzüm bağımıza giderken çalıların arasında keklikler öter, kartallar ve atmacalar havada süzülürdü. Şimdi bunları göremiyorum. Horoz ötmesi ve tavuk gıdaklaması bir köyün varlığının emareleriydi. Şimdi köyler sessiz. Bununla kenenin ne ilgisi var demeyin. Çünkü, yüce Yaratan canlılar arasında besin zincirinden oluşan bir ekolojik denge tesis etmiştir. Yani, tabiat Yüce Allah’ın bize bahşettiği bir bütün olup, burada canlılar bir zincirin halkaları gibi birbirine besin zinciriyle bağlanmıştır. Bir canlı türünün ortadan kalkması veya sayısının çok azalması başka bir türün aşırı çoğalıp çevreyi rahatsız etmesine sebep olur. Besin zincirinde bir tür başka bir türe rızık olarak yaratılmıştır.

Tabiatta küçük canlılar hızlı üreme potansiyelinde olduklarından genellikle büyük canlılara rızık olarak yaratılmışlardır. Aksi halde denge bozulur ve kısa sürede her yer küçük canlılarla ve onların leşleriyle dolardı. “(Bu leşlerden çıkan) zehirli gazlar havayı zehirleyecekti. Yeryüzü ise bir çöplük, bir mezbaha ve bir bataklığa dönecekti.” Halbuki; “İnsanın bulaşık eli karışmamak şartıyla hiçbir şeyde hakiki nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor.”1 Büyük balıklar küçük balıklarla, yılanlar farelerle beslenmeseydi, denizlerde balık ölülerinden ve karalarda fare leşlerinden geçemezdik. Dolayısıyla, ekolojik denge Cenâb-ı Hakk’ın “Âdil” isminin bir tecellisi olduğu gibi, besin zincirindeki rızık olma yoluyla tabiatın temizlenmesi de “Kuddüs” isminin bir tecellisidir.

Yukarıda bahsettiğimiz keklik ve tavuk başta olmak üzere bıldırcın, sığırcık ve kırlangıç gibi kuşların ve bazı çekirge türlerinin kenelerle beslendiği belirtilmektedir. Beş altı yıl önce kuş gribi sebebiyle tavukların itlaf edilmesi sonucu kırsal kesimde beslenen tavuk sayısı azaldı. Bunu izleyen yıllarda ise kene vakalarındaki artış bu realiteyi doğrular mahiyettedir. Diğer taraftan tarım ilaçlarının aşırı kullanımı, bilinçsiz avlanma, çevre kirliliği ve küresel ısınmadaki artış gibi sebeplerden dolayı kenelerle beslenen hayvanların sayısında bir azalma olmuştur. Keneler yenmeyince sayıları artmış ve sanki buna sebep olanlardan intikam alırcasına insanları rahatsız ve huzursuz etmeye başlamışlardır.

Tabiata hâkim olmak, ona gem vurmak ve boyun eğdirmek gibi fikirlere dayanan müdahalelerin ne kadar hatalı ve tahripkâr olduğu, günümüzde sonuçları görününce, daha iyi anlaşıldı. Ozon tabakasının delinmesi yeryüzüne zararlı ultraviyole ışınların daha yoğun gelmesine sebep olmuştur. Bazı gazların aşırı kullanımıyla sera etkisi sonucu küresel ısınma meydana gelmiş ve kuraklık baş göstermiştir. Diğer taraftan zirai ilaçların ve kimyasal gübrelerin bilinçsizce kullanımı toprağı ve suyu kirletmiştir. Bütün bu olumsuzlukların etkisi ile bazı canlıların sayısı azalmış, hatta bazı türlerin nesilleri kesilmiştir.

 

EKOLOJİK DENGENİN KORUNMASI ADINA NELER YAPILABİLİR?

Ana başlıklar halinde söylemek gerekirse; teknolojik gelişme vazgeçilmez bir realite ise de artık çevre dostu yeni teknolojiler üretmek zorundayız. Ozon tabakasındaki deliğin büyümemesi için zararlı gazların kullanımına acilen sınırlama getirilmesi hatta yasaklanması gerekir. Zirai ilaçların sentetik olanları yerine bitkilerde sentezlenen ve allelokimyasal denilen doğal maddelerin kullanılması ve tarımda kimyasal mücadele yerine biyolojik mücadeleye ağırlık verilmesi gerekir. Kene ve benzeri küçük canlılara karşı ilaçla mücadele etmek yangına körükle gitmek gibidir. Geçici bir fayda sağlanmasına karşın, küçük canlıların gen elastikiyeti yüksek olduğundan, kısa zamanda bu ilaçlara karşı direnç kazanırlar ve daha da çoğalarak ortaya çıkarlar. Onun için kalıcı çözüm ekolojik dengeyi bozmamaktır.2

Dünyanın yaşanabilir halde kalması için öncelikle düşünce yapımızı değiştirmeliyiz. İnsan tabiata hâkim olmak yerine kendisinin de onun bir parçası olduğunu kabul etmeli ve diğer canlıların hayatını tehdit edecek ve ekolojik dengeyi bozacak fiillerden uzak durmalıdır. İnsan olmadan diğer canlılar yaşayabilir, ama diğer canlılar olmadan insan yaşayamaz. Yüce Yaratan dünyayı ve içindekileri insanın hizmetine sunmuş ve onlara müdahale hakkı vermiştir. Ancak israf etsinler ve istedikleri gibi kirletip tahrip ederek vaz’edilen tabii dengeyi bozsunlar diye değil. Yoksa aksiyle karşılık görüleceği muhakkaktır. İnsan her zaman çevresinin bir parçası olduğunun farkında olmalı ve nasıl ki evinin içini, vücudunu ve manevi hayatını temiz tutmaya özen gösteriyorsa aynı şekilde çevresini de temiz tutmaya özen göstermelidir. Tüm dünyadaki insanlar olarak, bu düşünce inkılâbını gerçekleştiremezsek yakında dünya yaşanmaz bir hale gelecek ve insan içinde boğulacaktır. İnşallah çok geç kalmış olmayız.

 

Kaynaklar:

1. Nursî, B. S., Lemalar, 30. Lem’a, 2. Nükte.

2. Kocaçalışkan, I. (2006). Allelopati, Bizim Büro Basımevi.