TR EN

Dil Seçin

Ara

Rububiyet Ekseninde Bir İmtihan: Rabbin Kim?

İnsanların tabi olduğu imtihan sorularının başında “Rabbin kim?” sorusu gelir.

Çünkü kâinatta önemli iki daire ve harika iki tablo vardır. Şuurlu bir varlık ve yaratılışının bir gereği olarak insanın bu daire ve tablolara karşı üstlendiği görevler vardır.

Birinci daire, Rububiyet/yaratıcılık dairesidir. Allah’ın kâinattaki yaratıcılığının harikalığını göstermektedir.

İkinci daire, Ubudiyet/kulluk dairesidir. Şuurlu bir varlık olarak insanın görevi, bütün kâinatı yaratan, terbiye eden ve tedbirini gören yüce yaratıcının Rab isminin kâinat çapındaki yansımalarını doğru olarak algılayıp, ona karşı gereken kulluk tavrını ortaya koymaktır.

 

Sanat ve Tefekkür tabloları:

Yukarıda adı geçen harika iki tablodan biri, varlıkta göz kamaştıran ‘sanat tablosu’, diğeri ise, insanlık camiasından yükselen ‘tefekkür tablosu’dur.

Tefekkür tablosu, bütün gücüyle sanat tablosu hesabına çalışan bir kulluk kulesidir.

En basit bir ifadeyle, “bir iğnenin ustasız, bir harfin yazarsız, bir ilin valisiz, bir mahallenin bile muhtarsız olmadığını” göz önünde bulunduran her fikir sahibi, şu harika evrenin her tarafında boy gösteren şu milyarlarca sanat tablolarının, harika maharet sahibi bir sanatkârının, bir yazarının, bir idarecisinin olduğunda bir an bile şüphe etmez.

İnsanoğluna düşen görev ise, kâinat çapında tezahürleri görünen Rububiyet dairesinin bu icraatını temaşa etmek, bu dairede çizimleri yapılan sanat tablolarını yakından tefekkür etmek ve sanattan sanatkâra çıkan aklî asansörle hakikat âlemine yükselip yüce yaratıcıya karşı gereken kulluk görevini yerine getirmektir.

 

Değişik İmtihan Yerleri:

İnsanların tabi olduğu üç imtihan yeri var ve hepsi de Allah’ın Rububiyetiyle yakından ilişkilidir.

Birinci İmtihan Yeri: “ELESTU BEZMİ”dir.

Beşer aklının sınırlarını aşan, gaybî âlemin o malum-u meçhul lâhûtî meclisi olan “Elestu Bezminde” Allah’ın “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” sorusuna muhatap olmuş bütün insanlar manevî/ruhanî yapılarıyla, hikmet lisanıyla “Evet” demişlerdi. Yani: Biz seni Rab olarak kabul ettik, emir ve yasaklarına saygılı davranacağımıza söz verdik, senin bize göndereceğin mesajlara göre hayatımızı tanzim edeceğiz.

İnsanların ruhlar âleminde verdikleri bu sözlerinde samimi olup olmadıklarını test etmek üzere, Allah tarafından insanlara peygamberler gönderildi, onlara ilahî mesajları ulaştırdılar.

İkinci İmtihan Yeri: ŞEHADET ÂLEMİ/Dünyadır.

İnsanlık ailesinin kurulduğu ilk günden itibaren yepyeni bir imtihan başladı. Ruhani âlemdeki imtihanın uygulamalı kısmı olan bu imtihanın gerçekleşmesini sağlayan ilk muallim Hz. Adem, son muallim ise Hz. Muhammed (asm)’dir. Son mesaj Kur’an-ı Kerim’in her tarafında söz konusu rububiyete vurgu yapılması imtihanın bu çerçevede yapılacağının işaretini vermektedir. Çünkü Tevhid-i Rububiyet, Tevhid-i Uluhiyeti gerektirir. Yani, kâinatı yaratan, idare eden, yöneten kim ise, ibadet edilmeye layık hakikî Mabud da Odur. Bu gerçeği ders vermek içindir ki, Kur’an’ın ilk inen mesajı: “Yaratan Rabbinin adıyla oku” (Alak, 96/1) mealindeki ayetle başlamıştır.

Son inen mesajın son ayeti “Rabbine hamd ile tesbih et ve Ondan af dile. Çünkü O Tevvabdır/Tevbeleri çokça kabul edendir.” (Nasr, 110/3) mealindedir.

İnsanların en son imtihan kitabı olan Kur’an’ın Allah’ın Rab ismine yaptığı vurgular, imtihanın tamamen bu çerçevede cereyan edeceğini göstermektedir.

Ruhanî âlemde Allah’ı Rab olarak kabul edenlerin, dünyaya geldikten sonra sözünde durup durmadıklarını test etmekikinci imtihan tablosunu soruşturmaküzere son bir imtihan daha yapılmaktadır.

Üçüncü İmtihan Yeri: BERZAH/Kabir âlemidir.

Aşağıdaki ayetler, insanların mutlaka Rablerinin huzuruna varacaklarını ve onudünya hayatındaRab kabul edip etmediklerinden sorguya çekileceklerini göstermektedir.

“De ki; Sizicanınızı almakla görevlendirilenölüm meleği vefat ettirecek, sonra da Rabbinizin huzuruna götürüleceksiniz.” (Secde, 32/11)

“Kim güzel ve makbul bir iş yaparsa, kendisi için yapar. Kim de kötülük işlerse, o da kendi aleyhinedir. Sonunda Rabbinizin huzuruna götürüleceksiniz.” (Casiye, 45/15)

Kâinatın hem başı hem sonu hem içi hem dışı Allah’ın rububiyetinin nakışlarını gösterdiği gibi, mücessem bir Kur’an olan kâinat kitabının ezelî bir tercümanı olan Kur’an-ı Hakim de, her tarafında bu rububiyetin nakışlarını göstermektedir. Demek ki, bu her iki kitap da Evvel, Ahir, Zahir, Bâtın olan Allah’a aittir. İşin başında, ortasında ve sonunda imtihanın olması bu isimlere de bakar.

 

Kabir Sorgusu:

Aşağıdaki ayetler kabir azabına işaret etmektedir:

“Onlar (Firavun ve taraftarları) sabah, akşam ateşin karşısına getirilirler. Kıyametin kopacağı gün de “Firavun ailesini en şiddetli azaba sokun!” denilir.” (Mümin, 40/46)

“Allah’a karşı yalan uyduranlardan veya kendisine bir şey vahiy edilmediği halde; “Bana vahiy olundu” diyen kimse ile “Allah’ın indirdiği gibi ben de indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir? Ölümün şiddetli sıkıntıları içinde bulunurken ve melekler ellerini uzatarak; “Haydi ruhlarınızı çıkartıp teslim edin, bugün Allah’a karşı haksız yere söylediklerinizden, O’nun ayetlerine karşı büyüklük taslamanızdan ötürü, alçaltıcı azabıyla cezalandırılacaksınız.” derken o zalimlerin halini bir görsen!” (Enam, 6/93)

Buharî’ye göre ayette geçen ve bizim “alçaltıcı azap” diye tercüme ettiğimiz “azabe’l-hun”, kavramı aynı zamanda “hafif azap” demektir, bu ise şiddetli olan cehennem azabından önce kabirde olacak bir azap olduğunu göstermektedir.

“Biz onları (münafıkları) iki kez cezaya çarptıracağız. Sonra müthiş bir azaba uğratılacaklardır.” (Tevbe, 9/101) Demek ki, ilk azap kabirde olur.

Aşağıdaki hadis-i şeriflerden de anlaşılacağı üzere, Rabbimiz ve Peygamberimizle ilgili ilk sorgulama kabirde başlayacak ve bu sorgulamanın sonucuna göre “kabir, ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır.” (bkz. Tirmizî, Kıyamet, 26)

“Ölü, kabre konduktan sonra Münker ve Nekir adında iki melek gelip Peygamber Efendimizi kastederekonun asıl kimliğini gizleyerek’Bu adam hakkında ne düşünüyorsunuz?’ diye sorarlar. Mümin kimse daha önce dediği gibi der: ‘O, Allah’ın kulu ve resulüdür. Ben şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki, Muhammed Allah’ın kulu ve resulüdür.’ Melekler ‘Böyle diyeceğini biliyorduk’ derler ve kabrini genişletip aydınlatırlar. Münafıkve kafirkimse ise, bu soruya ‘Bilmiyorum’ diye cevap verir. Melekler ona da ‘Senin böyle diyeceğini biliyorduk’ derler. Yere denilir/emredilir, o da adamın kaburgalarını iç içe geçirecek şekilde onu sıkar ve kıyamete kadar orada azap çeker.” (Buharî, Cenaiz, 87; Tirmizî, Cenaiz, 70; hadis meali özet olarak Tirmizî’den alınmıştır.)

Bera b. Azib anlatıyor: Hz. Peygamber buyurdu ki; “Allah iman edenleri hem dünyada hem ahirette o sabit söz üzerinde sağlam bir şekilde tutar” (İbrahim, 14/27) ayeti kabir sorgusu ile ilgili olarak nazil olmuştur. Ona denilir ki, ‘Rabbin kim?’ o da ‘Rabbim Allah’tır, dinim Muhammed’in (asm) dinidir.’ İşte ‘Allah iman edenleri hem dünyada hem ahirette o sabit söz üzerinde sağlam bir şekilde tutar’ ayeti bu sağlam söze işaret etmektedir.” (Müslim, Cennet, 73; Nesaî, Cenaiz, 114; Tirmizî, Tefsiru Sureti 14)

Konuyuteberrüken, müjdelibir ayetin mealiyle bitirelim:

“Ey (imanında şüphesi olmayan) mutmain olan nefis! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön, kullarımın arasına katıl ve cennetime gir!” (Fecr Suresi, 89/27-30)