Yıldırım Beyazid Han, Niğbolu zaferinden sonra, kendilerine böyle büyük bir zaferi nasip eden Allah’a bir şükür olsun için, o zamanın başşehri Bursa’ya, 20 cami yaptırmaya karar verdi.
Ancak Emir Sultan Hazretleri, Sultan Beyazid’in bu kararına karşı çıktı ve küçük küçük 20 tane cami yaptırmaktansa, yirmi kubbeli büyük bir cami yaptırmasının daha güzel olacağını söyledi.
Bu fikir Beyazid Han’a da mantıklı gelmiş olacak ki, derhal emir verildi ve camiinin yapılması için uygun bir yer aramaya başlandı. Az zaman sonra aranan yer bulundu. Ancak küçük bir problem vardı. Arsadaki pek çok kimse, evini ve arazisini devlete sattığı halde, yaşlı bir kadıncağız, “Satmam!” diye direniyordu.
Neler neler teklif ettiler, ama bu inatçı nineyi ikna edemediler.
“Satmam! Evceğizimi yıktırmam!” diyor, başkaca bir şey söylemiyordu.
Çaresiz, inşaat başlatıldı. Yaşlı kadının evine dokunulmadan, temeller kazıldı, duvarlar örüldü, kubbeler çatıldı, minareler dikildi. İnşaat tamam olduktan birkaç yıl sonra ise, o yaşlı kadın öldü gitti. Geride kalan mirasçıları ise, hiç direnmeden evi, devlete satıverdiler.
Alınan ev, derhal yıkıldı ve yerine güzel bir şadırvan yapıldı. İşte diğer camilerden farklı olarak, Bursa Ulu Camii’nin ortasında bulunan şadırvan, o yaşlı kadının evinin yerine yapılan şadırvandır.
Ülkeleri feth eden, kaleleri düşüren, orduları deviren koskoca Osmanlı, yaşlı ama haklı bir kocakarının küçücük virane evinden içeriye tek bir adım atamamıştı. Çünkü adaletin kılıcı, sultanlar için ne kadar keskinse,bu topraklarda o zamanlarfakir ve yaşlı kadınlar için de o kadar keskindi...
(Öykü dizimizin 14. kitabı olan ADALET ÖYKÜLERİ’nden alınmıştır.)