TR EN

Dil Seçin

Ara

Medeniyetin Kırılma Noktası

Tarihçi Arnold Toynbee, İbn Haldun’un Mukaddime isimli kitabını “Tarih felsefesinde kendi alanının en büyük eseri” olarak niteliyor ve “Şimdiye kadar hiçbir çağda, hiçbir insan zekâsı böyle bir eser ortaya çıkarmamıştır.” yorumunu yapıyor. Bu kitabında İbn Haldun, bir devletin kuruluşundan yıkılışına kadar beş dönemden geçtiğini belirtiyor. Bu dönemlerin belirgin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:

1. Dönem: Kuruluş

Uygarlığı kuranlar arasında canlılık ve etkinlik en üst düzeydedir. İnsanlar henüz geleneksel alışkanlıklarını yitirmemişlerdir; mütevazî ve kanaatkârdırlar. Siyasal liderler henüz kendilerini vatandaşlarından ayrı tutmazlar.

2. Dönem: Otorite

İktidarı elinde tutan liderler kendi grupları üzerinde tam otorite kurarlar. Konumlarının sağladığı kazançları, sadece kendileri için istemeye başlarlar. Kendilerine rakip olabilecek kişileri ve güçleri bertaraf etmeye çalışırlar. Bunlar yerine kendilerine bağlı itaatkâr kişileri üst düzey yönetim kadrolarına yerleştirirler.

3. Dönem: Rahatlık

İktidarın meyveleri toplanır. Toplumun zenginliğinden çok yöneticilerin kendi servetlerinin artışı önem kazanır. Şan ve şöhret her şeyin önündedir. İdareciler zenginliği ve refahı halka yaymak yerine kendilerini ölümsüzleştirecek eserler bırakma gayretindedirler. Siyasi liderler bu dönemde hem kendi yakın çevresini, hem de diğer kesimleri tam egemenlik altına alırlar. Emirlerinde güçlü bir ordu, çok iyi çalışan sivil bürokrasi ve düzenli toplanan vergiler vardır.

4. Dönem: Taklit

Siyasal iktidarlar bu dönemde atalarının bıraktıklarını yeterli görmeye başlarlar. En doğru yolun kendisine miras bırakılan yolu takip etmek olduğuna inanırlar. Taklitçilik ve gelenekçilik, yenileşmenin önünü tıkayan en önemli engeldir.

5. Dönem: Savurganlık ve çöküş

Siyasal iktidarlar, atalarından kalan mirası arzu ve heveslerine göre israf etmeye ve savurganlık yapmaya başlarlar. Yönetim kadrolarına ehliyetsiz kişiler yerleştirilir. Artık o uygarlığın çözülme ve yıkılma süreci başlamıştır. En alt tabakalardan başlayan çözülme ve parçalanma önü alınamaz bir hale gelir ve kısa zamanda yıkılır.

 

DÖRT MEVSİM MEDENİYET

Günümüz Batılı Sosyal bilimcilerinden olan Duane Elgin, Voluntary Simplicity (Gönüllü Sadelik) isimli kitabında medeniyetlerin geçirdiği dört basamak veya dönemden bahseder. Ona göre her uygarlık tıpkı bir yıl içinde olduğu gibi ilkbahar, yaz, sonbahar ve kış mevsimlerini yaşar. Her mevsimde yaşanan temel özellikler ve gelişmeler ile bir uygarlığın tarih içindeki seyri arasında çok çarpıcı benzerlikler bulunur.

Örneğin, henüz ömrünün ilkbaharını yaşayan bir uygarlıkta insanları maddî bağlardan çok manevî bağlar birleştirir. Dil, kültür, örf ve âdetler insanları bir arada tutan yapıştırıcı unsurların başında yer alır. İnsanlar geleceğe yönelik de ortak hedef ve amaçları paylaşırlar. Karşılaşılan zorlukları aşmada, çözümler üretmede geniş çaplı bir anlayış birliği vardır. Toplumsal yapılanma insanlardaki yenilik arayışının ve girişimciliğin önüne engel çıkarmaya değil, önünü açmaya yönelik şekillenmiştir. Kısaca, bu dönemde yönetim birimlerinde bürokrasi yoktur.

Yaz dönemini yaşayan bir uygarlık, her açıdan olgunluğun zirvesindedir. Ancak yönetim birimlerinde baş gösteren kuralcılık ve bürokrasi, insanlardaki yenilik arzusunu köreltir. Uygarlığın sağladığı gelir artışı ve zenginlik, insanlar arasındaki birlik ve bütünlüğü, yardımlaşma ve dayanışmayı giderek zayıflatır. Gelir dağılımında eşitsizlikler belirmeye başlar. Bireycilik ruhu gelişir ve kişisel faydacılık öne çıkar.

Yaz döneminde başlayan toplumsal çatlamalar, sonbaharda hızını daha da arttırır. İdarecilerin aldıkları önlem ise bürokratik kuralların artırılmasıdır. Bu ise azalan girişimcilik ruhunu iyice öldürür. İnsanlarda iyice güçlenen faydacılık ve mutluluğu tüketimde arama anlayışı zirve noktasına ulaşır. Gelir dağılımındaki uçurumlar ise toplumsal barışı yok ettiğinden, insanlarda can ve mal güvenliği endişesi sürekli artar. İnsanlarda hakim olan hava ümitsizliktir.

Kış dönemindeki bir uygarlıkta ise her şey kontrolden çıkmıştır. Sosyal birlik ve bütünlükten geride hiçbir şey kalmamıştır.

 

KIŞIN ORTASINDA

Duane Elgin uygarlıkların dört ana gelişim sürecini ve özelliklerini ayrıntılı olarak aktardıktan sonra Batı uygarlığını kastederek şu soruyu yöneltiyor:

“Şimdi biz hangi mevsimdeyiz?”

Elgin bu soruya cevap verirken, Batı uygarlığının kaçınılmaz akıbetini de dile getiriyor:

“Başta ABD olmak üzere pek çok Batı ülkesi 1990’lı yılların başından itibaren dördüncü döneme girmiş bulunuyor.”

Duane Elgin, kitabında, bütün dünyayı bekleyen muhtemel gelişmeleri haber veriyor: 

“Eğer biz aynı doğrultuda gitmeyi sürdürürsek, çocuklarımız sürekli ısınan bir dünyada yaşamak zorunda kalacak. Dünyanın iklim dengesi şimdikinden daha fazla bozulacağı için bazı yerler sular altında kalırken, bazı yerler kuraklıkla yüz yüze gelecek. Bunun sonucunda da gıda üretimi alabildiğine azalacak; kıtlık ve açlık yaşanacak. En büyük enerji kaynağı olan petrol bitme noktasına gelecek. Ormanlar daha fazla tahrip edilecek. Ellerinde azıcık da olsa doğal kaynağı olan ülkeler ve bölgeleri ele geçirebilmek için büyük güçler arasında inanılmaz çatışmalar ve savaşlar çıkacak. Denizlerin yükselmesiyle dünyanın pek çok sahil şehri sular altında kalacak. Büyük çaplı zorunlu göçler yaşanacak ve dünya nüfusu doğal kaynakların bulunduğu yerlerde yoğunlaşacak. Ozon tabakasındaki deliğin daha da büyümesi ekolojik dengenin bozulmasına, bu bozulma da dünyanın besin zincirinin parçalanmasına yol açacak. Dünya nüfusuna eklenen 3 milyar insanı doyurmak için yeteri kadar gıda üretimi yapılamayacak. Daha da artacak olan çevre kirliliği, pek çok hayvan ve bitki türünün yok olmasına sebep olacak. Özetle, eğer biz hayatımızda ve tüketim anlayışımızda çok köklü değişimler yapmadığımız takdirde bizi ve gelecek nesilleri çok büyük yıkımlar, acılar, sıkıntılar, çatışmalar ve mutsuzluklar bekliyor olacak.”

 

ÖNLEMLER

“Kendi evimizin yandığını görünce herhalde yapacağımız şey, alevlere bir bardak su dökmekten ibaret olmazdı.” diyen Duane Elgin, sadece Batı dünyasını değil, tüm insanlığı tesiri altına alacak olan çöküş ve dağılmanın önüne geçilebilmesi için gerekli bazı önlemleri de sıralıyor.

İnternetteki sitesinde yer verdiği “Yaşanabilir Bir Geleceğin Kurulması İçin Kitle Medyasına Uyarılar” başlıklı yazısında “Kaçınılmaz çöküşe karşı alınması gerekli önlemler neler?” sorusunu cevaplarken şöyle diyor:

Daha rahat, daha huzurlu ve daha sevgi dolu bir dünya uygarlığının oluşturulması için, öncelikle insanlığın yüz yüze geldiği tehlikelere eşit oranda çözümlerin bulunması gerektiğini söylüyor Duane Elgin ve şu üç ana doğrultuda değişimin gerçekleştirilmesi gerektiğini söylüyor: 

Sağlıklı yöntemler

Hızlı tüketimin şekillendirdiği bir yaşam tarzıyla dünyamız şimdiki duruma geldi. Aynı şekilde devam edilirse dünyamız 10 milyarlık bir nüfusu barındıramayacaktır. Bu durumda dünyanın mevcut potansiyelini en verimli şekilde kullanmamızı sağlayacak sağlıklı ve verimli yöntemler geliştirilmelidir.

Yeterli hız

Dünyamız çok hızlı değişmelere sahne oluyor ve bu değişmeler ne yazık ki olumsuz yönde gerçekleşiyor. İnsanlık gerekli önlemleri yine gerekli bir hızla uygulamaya koyabilmelidir. Eğer hızlı davranılmaz ise, gerekli önlemler alınsa da çok geç kalınabilir.

Yeterli hareket alanı

Tarımdan sanayi alanlarına kadar alabildiğine geniş ve alabildiğine derin bir faaliyet alanı belirlenmelidir. Eğer sadece belli alanlar seçilir ve sadece o alanlarda önlem alınırsa hiçbir fayda elde edilemez.

Bu üç doğrultuyu destekleyen yan önlemler konusunda da Duane Elgin’in bazı önerileri var. Bunlardan belki en önemlisi, insanların köklü bir değişimin olması gerekliliğine inanmaları. Bunun ardından insanlar ve toplumlar arası iletişimi güçlendirmeye hizmet edecek bütün imkânları, araç ve gereçleri (bilgisayar, telefon, uydu ve internet gibi) kullanıma sürmek geliyor. Böyle bir ortamın hazırlanması ise, insanların gelecekleriyle ilgili daha rahat görüş alışverişi yapabilecekleri zemin hazırlanması anlamına geliyor. Böyle bir zeminde insanlık askerî harcamalarını alabildiğine azaltacak, dünyanın ekolojik dengesini bozan her türlü uygulamadan vazgeçecek, fakirliği önleyip bütün insanlığın zenginleşmesini sağlayan yatırımlar yapacak, doğal dengeye zarar vermeyen yeni enerji sistemleri inşa edecek, tüketim kültürünün etkisinden kurtulacak, kısaca, çok daha güvenli ve çok daha sağlıklı bir geleceğin kurulmasını sağlamak için var gücüyle çalışacaktır. Bu anlayışı taşıyan insanların oluşturduğu bir dünyada ise birbirinden izole edilmiş bireyler ve milletler yerine, aralarında çok sıkı bağlar kurulmuş geniş bir insanlık ailesi oluşacaktır.

Peki, ya bütün bu önlemler alınmazsa ne olacak?

En geç yirmi yıl içinde, Duane Elgin gibi daha pek çok Batılı sosyal bilimcinin “the Breaking Point” olarak niteledikleri “Kırılma Noktası”nı Batı uygarlığıyla birlikte -ne yazık ki- bütün dünya yaşayacak.