TR EN

Dil Seçin

Ara

Medeniyetin Faydaları Nedir? / İnsan ve Medeniyet Yazıları

Medeniyetin Faydaları Nedir? / İnsan ve Medeniyet Yazıları

Önümüzde iki “insan” kavramı vardır: Birisi biyolojik olan insan, diğeri ise şairin üzerinde konuştuğu, feylesofun söz söylediği, dinin ilgilendiği insan.  Yusuf Kaplanın ifadesiyle: “İnsan, potansiyel olarak insandır. Bilkuvve insandır yalnızca. Bilfiil insan değildir. İnsan doğulmaz, insan olunur.”1

Beşer olarak dünyaya geliriz, ama insan olmamız zaman alır, üstelik bir garantisi de yoktur. Yani beşer olarak doğan birisi, insan mertebesine yükselemeyebilir. Bu yönden baktığımızda “medenî olmak, insan olmaktır” denilebilir. 

Medenî insan, zarif insandır. Zarif kelimesi ‘zarf’ ile aynı kökten gelir. Zarf, içinde olanlardan kıymet kazandığı gibi, zarif insan da kendisinde bulunan insanî değerlerle kıymet kazanır. 

Mâverdi, huzurlu bir ortam için altı şeyin olması gerektiğini söyler. Bunlar:

- Hükümlerine uyulan bir din. 

- Güçlü bir idare.

- Yaygın bir adalet. 

- Herkes için güven. 

- Daimi bir bolluk. 

- Ve geniş bir emeldir.2

İşte medeniyet, bütün bu artı değerleri verebilecek esaslara sahiptir. Medenî bir yaratılışa sahip olan insan, medeniyet sayesinde nice kazanımlar elde eder. Mesela medeniyet:

- Hayatı kolaylaştırır. Sözgelimi eskiden atla ve deveyle zorlukla gidilen mesafelere, şimdi arabayla ve uçakla kolaylıkla ulaşılabilmektedir.

- Hayatı kaliteli kılar. Hayata kattığı sanat, kitap, mûsikî gibi değerlerle mideden ibaret olmadığımızı gösterir.

- İnsan olduğumuzu hissettirir. Medenî insan, aynı zamanda nezaket, ruh inceliği, ferağat gibi ince duyguları harekete geçmiş kimsedir. Böyle fertlerden meydana gelen bir toplum seviye kazanır, insaniyete lâyık olarak yaşar.

- Kabiliyetlerin gelişmesile vesile olur. İnsan, binlerce kabiliyet tohumlarıyla yaratılır. Bunların açığa çıkması ve ağaç gibi meyve verir hale gelmesi medeniyet sayesinde olur. Mesela, bir meseleyi çeşitli yönleriyle ele almak, medenî bir ortamda mümkündür. Farklı seviyelerdeki insanlar kendi zaviyelerinden değerlendirmelerde bulunur, “ortak akılla” sonuca ulaşırlar. Fikri farklı olanlar ayıplanmaz, farklı fikirler “bir renklilik” olarak değerlendirilir.

- Bizi çevreyle uyumlu yapar. Medenî insan, kendiyle ve çevreyle barışıktır. Kendisine zarar vermediği gibi, sosyal ve tabii çevreye de zarar vermez, elinden gelse faydalı olmaya çalışır.

 

Medeniyetin maddî ve manevî yönleri 

İnsanın beden ve ruhtan meydana gelmesi gibi medeniyetin de hem maddî, hem de manevî yönü vardır. Mesela teknoloji, sanayileşme ve mimaride gelişmişlik medeniyetin maddî yönüdür. Şiir, sanat ve edep gibi etkinlikler ise, onun manevî yönüne birer örnektir.3

Kısaca, “Medeniyet, maddî ve manevî gelişmişliktir” diyebiliriz. Ekonomik refah, medeniyetin göstergelerinden biridir, ama tek gösterge değildir. “Şımarık zengin” tiplemesinde görüldüğü üzere, zengin birisi seviyesiz, hatta çok âdi de olabilir. Çalıştırdığı işçilerin emeğinin hakkını tam vermeyen, ürettiği mamulleri hileli üreten bir patron, ekonomik yönden zengin olsa da medenî olmanın gerektirdiği “dürüstlük, kaliteli iş yapmak, diğerkâmlık” gibi değerlerden mahrum olmasıyla aslında haline acınacak bir zavallıdır. Benzeri bir durum devletler için de geçerlidir. Mesela zengin petrol kaynaklarına sahip bir ülke, gayr-i safi milli hâsıla açısından pek çok devletin önüne geçebilir. Ama “bilime katkı, sosyal refah seviyesi, gelir dağılımındaki denge” gibi gelişmişlik kriterlerinde gerideyse, medeniyette hayli gerilerde kalmış sayılır.

Medeniyetin güzellikleri olan sanayi, teknoloji ve bunların insanlığa getirdiği faydalar ve kolaylıklar, insanın diğer canlılardan üstünlüğünün küçük bir göstergesidir. Bunun neticesi olarak insanoğlu, uçaklarla kuşlardan daha süratli uçabilmiş, denizde balinaları geçebilmiş, hatta uzayda keşiflere çıkabilmiştir. Bununla beraber, eğer insan manevî ve ahlakî değerlere sarılmazsa gerçek insanlığı elde edemez. Karga, yerde iken de karga, gökte uçarken de yine karga olduğu gibi; kötü ahlâklı birisi de yerde gezerken de o ahlâkı taşır, aya çıksa aynı huyunu oraya da götürür. Nitekim manevî ve ahlakî değerlerden bir ruh almayanlar, medeniyetin nimetlerini de kötüye kullanmışlar, yaptıkları uçaklarla masumları bombalamışlar, uydularla dünyanın her tarafına en müstehcen yayınları yaymışlar, TV kanallarıyla rezaletin naşiri durumuna gelmişlerdir.

Şehir, medeniyetin mekânıdır. Ama şehirli olmak her zaman “medenî olmak” anlamına gelmeyebilir. Mesela beş yüz yıldan bu yana Batı Medeniyeti baskın çıkmış; şehircilikte, sanayide, teknolojide tabir yerindeyse “harikalar” vücuda getirmiştir. Ama bu gelişmişlik manevî değerlerle beslenilmeyince bu medeniyet “sömürgeci bir zihniyete” dönüşmüştür. ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve Hollanda gibi ülkeler dünyanın nice yerlerine teknolojileriyle girmişler, gittikleri yerleri sömürgeleştirip perişan etmişlerdir.4

 

Kaynaklar:

1.  Yusuf Kaplan, “Büyük İnsanlık” Olarak İslâmiyet, Yeni Şafak Gazetesi, 12 Mayıs 2014

2. Ebu’l-Hasan Mâverdi, Edebü’d-Dünya ve’d-Din, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1987, s. 111. Geniş emel, bir yönüyle insanın uçsuz bucaksız hayallerini ifade eder. Bu sayede insanlar sanki hiç ölmeyecekmiş gibi projeler peşinde koşarlar. O devirde yaşayanlar bu projelerin meyvesini görmese bile sonraki nesiller bunlardan ciddi bir şekilde istifade ederler.

3. Sarıçam, İslam Medeniyeti Tarihi, s. 5

4. Bkz. Ahmet Kabaklı, Kültür Emperyalizmi, Toker Yay., İst. 3. Baskı, s. 14