TR EN

Dil Seçin

Ara

“Atalarımızı Bu Yol Üzerinde Bulduk!”

“Dindarlar tutuculukla suçlanıyor… İnananlar dogmatiktir, diyorlar… Bir dine inanan kişi gerçekten böyle mi?”

 

Eskiden mutaassıp derlerdi, şimdi tutucu diyorlar... Aynı anlama gelen iki terim... Kendi tarafını aşırı tutan, kendi tarafında olanları şiddetle savunan, kendisinin olana sımsıkı sarılan, fanatik... Tanıma dikkat et... Yalnız dindarlıkta olmaz tutuculuk, her alanda olabilir... Bir ülkünün, bir partinin, bir takımın da fanatikleri vardır... Bunlar da aşırı derecede tutarlar inandıklarını... Her durumda savunur, gerekirse nice fedakârlıklara katlanırlar...

Kuşkusuz, din alanında da tutucular vardır, ama yalnız dindarlar tutucudur demek insafsızlık olur... Dindarlar, en azından bir futbol takımının taraftarları kadar tutucu olabilselerdi bugün apayrı bir durumla karşı karşıya kalırdık!

Gelelim dogmatik meselesine... Önce tanımını vereyim: dogmatik ya da dogmacı, bazı düşünceleri sorgulamaksızın doğru kabul eden ve tartışılmasına bile izin vermeyen kişidir... Bir felsefi bakış açısıdır aynı zamanda... Bazı düşünceleri her zaman doğru ve değişmez kabul eden felsefeye dogmatizm denir... Dogmatiklerin, tartışmaya bile tahammülleri olmamasının nedeni de budur... Öyle ya, yanlış olması imkânsız bir fikri niye tartışmaya açsın kişi...

Bu tanımı incelersen anlarsın ki, Kur’an dogmatizmi kabul etmez... Bireyin inanmadan önce düşünmesini, teslim olmadan evvel araştırmalar yapmasını ister... Körü körüne kabul ya da ret tavrını eleştirir...

Her Müslüman da bu yolu mu izler peki... Hayır... Sorgulamayan müminler de vardır kuşkusuz... Ama onların davranışı İslâm dini için ölçü olamaz... Tüm inananları bu şekilde yaftalamak imkânını da vermez...

Ben dogmatik tavrın en garibini, en şiddetlisini inkârcılarda gördüm... Nitekim Kur’an da bunları nazara verir sıkça... Her peygamber bir yenilikle gelir. İnsanlara yeni bir bakış açısı getirir. Geleneksel çizginin kalıplarını kırmak ister... İnsanlar arası ilişkileri yeniden düzenler... Kimi kabul eder onu, kimi etmez...

Kendisi düşünmeyen, atasından, dedesinden geleni sorgulamaksızın kabul eden, inandıklarını tartışmaktan kaçınan, kanılarının hatalı olabileceğini aklına bile getirmeyen kişiler vardır her devirde... Mesaja kapalıdır bunlar... İlginç bir söylemleri vardır... Her peygamber karşılaşmıştır bu dille... Kur’an’da sık sık karşılaşırız bu kafa yapısıyla... İşte birkaç örnek. ..

Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiği zaman onlar, “hayır!” dediler, “biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız.” Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?

Dediler ki: “Sen bize tek Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi geldin? Eğer doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğini bize getir.”

Onlar dediler ki: “Siz de bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsiniz. Siz bizi atalarımızın tapmış olduğu şeylerden döndürmek istiyorsunuz.”

Ve bir edepsizlik yaptıkları zaman da “atalarımızı böyle bulduk ve bize bunu Allah emretti” derler. “Allah” de, “edepsizliği emretmez, bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?”

Ayetler pek çok... Peygamberlerin mesajlarına, dönüştürme çabalarına karşı çıkanlar için iki kelime kullanıyor, Kur’an. Biri, mele... Öteki, mütrefin...

Mele, o toplumun seçkinleri, beyleri, aydınları, hâkimleri, bürokratları, sözünü dinletenleri...

Mütrefin ise, refah içinde yaşayanlar, bencil zenginler, tuzu kurular, süregelen durumun devamında çıkarı olanlar, şimdiki tabirle statükodan beslenenler..

Kur’an’ın bütün tipleri gibi bunlar da bütün zamanlarda benzerleri görülen tipler... Şimdi de var, her zaman da olacak... Şimdi bu gözle bak bizim toplumumuza... Ve dünyaya...