TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayat İnce Yerkabuğu Üzerinde Korunuyor!

Hayat İnce Yerkabuğu Üzerinde Korunuyor!

Üzerinde yaşadığımız yerkabuğu, gerçekte incecik bir tabakadan, bir kabuktan ibarettir.

 

Üzerinde yaşadığımız yerkabuğu, gerçekte incecik bir tabakadan, bir kabuktan ibarettir.

Bir elmanın kabuğu ne kadar ince ise, dünyanın büyüklüğüne oranla yerkabuğu da o kadar ince bir kabuktan, bir zardan ibarettir. Onun hemen altında neyin bulunduğunu ise bize volkanlar haber veriyor.

Bir püskürdü mü yanardağlar, erimiş madenleri, koca gülleleri, külleri, dumanlan kilometrelerce uzaklara fırlatır. Nehirler halinde lavlar akar dağlardan aşağı. Bazen denizlere kadar ulaşır lavlar. Ve suyun altında, hala alev alev yanan, bin derece sıcaklıkta ateşten toplar dolaşır.

Lavlar hepimizin ayağının altındadır.

 

 

Üzerinde yaşadığımız incecik yerkabuğunun altı derinlere indikçe erimeye başlayan kayaların bulunduğu bölgedir.

Bir meyvenin kabuğu, bir çekirdeğin kabuğu, bir canlının derisi gibi gezegenimizi kaplayan yerkabuğu, üzerinde milyonlarca tür canlının barındığı bir dünyayı, işte böyle bir tehlikeli ortama karşı korumaktadır.

Başımıza her an yağıp durmakta olan tehlikeler de yeraltındakileri aratmaz.

Güneş ışığıyla beraber dünyamıza kadar gelen morötesi ışınlar, güneş rüzgarı, uzaydan gelen kozmik ışınlar ve göktaşları bu tehlikeler arasındadır.

Dünyamız buna karşı da atmosfer tabakalarıyla korunmuştur.

Yerküresi, taştan ve topraktan bir kabukla kaplandığı gibi, bu kabuğun etrafında da “havadan” bir zar geçirilmiş ve bu zar, yararlı olanı geçirecek, zararlı olanı ise eleyecek bir şekilde düzenlenmiştir.

Yerkabuğu üzerinde rahatça dolaşmamız, gökdelenler kurmamız, gece mışıl mışıl uyumamız, bize sanki her şeyin böylece sakin bir şekilde sürüp gitmesi gerektiği yolunda peşin bir güven verebilir. Ama ihtimaller bunun tamamen tersi yönündedir. Eğer dünyaya bizim yaşadığımız yerden ve bizim boyumuz kadar bir yükseklikten değil de, uzaydan bakacak olursanız, hayatın çok, ama çok dar bir güvenli bölge içinde sıkışıp kaldığını görmekte güçlük çekmezsiniz.

Başka bir deyişle, gerçek manzarayı, ancak yeteri kadar geniş bir bakış açısına sahip olduğunuz zaman görebilirsiniz.

İşte biz ve çevremizdeki canlılar, böylesine tehlikelerle dolu bir ortamda, dört bir yandan göktaşlarının ve zararlı ışınların saldırısı altında, fokur fokur kaynayan erimiş madenlerin üstünde, baş döndürücü bir hızla uzayın derinliklerinde yol almakta olan bir küçücük gezegenin incecik bir zar tabakası üzerinde, ama güvenle ve sükunet içinde hayatına devam eden yolculardan başka bir şey değiliz. (Ümit Şimşek, Bir Fiil Yaratmak, s.55-56)