TR EN

Dil Seçin

Ara

Mutlaka Sen De Gezmelisin…

“Sıkılıyorum ya... Ne yapsam acaba... Hep bildik yerlere gitmekten gma geldi bana... Sinemalar, tiyatrolar, resitaller, bilmem ne... Hep aynı olmaya başladı... Şöyle farklı bir şeyler görmek, yaşamak istiyor canım... Burada kalmamı gerektirecek işlerim olmasa atlayıp gidecektim uzak bir yerlere... Sen neler yapıyorsun bakalım... Var mı bir değişiklik?”

 

Var... Dün bir fuar gezdim... Hayretler içerisinde kaldım... Akıl almaz büyüklükte bir fuar... Yürümekle bitiremedim... Yüz binlerce reyon var... Fuarın çeşitli yerlerine havuzlar yapılmış, kıyısı görünmeyecek kadar büyük... Büyük bir tek ampul her yeri aydınlatıyor... Sergilenen ürünleri görmek için gelen insanlar her yeri doldurmuştu ki, saymak mümkün değil...

Reyonları gezmeye başladım... Önce karada hareket etmek üzere tasarlanan makineleri görmek istedim... Bir yerde filler gördüm, dev bedenleri, kullanışlı hortumlarıyla bana hayret verdi... Hemen yanında başka bir reyon gördüm, içinde karıncalar sergileniyordu... Sonra develer reyonuna uğradım... Ardından yılanlar reyonuna düştü yolum... Türlü boylarda, desenlerde yılanlar... Kimi parmak kadar, kimi beş insan boyu...

Sıra uçaklar bölümüne geldi... Girişte kartalların, şahinlerin, akbabaların, doğanların, martıların reyonları yer almıştı... Hemen ardından sineklerin, kelebeklerin, arıların, yusufçukların sergisi geliyordu... Türlü manevralar yaparak uçuyorlardı bunlar... İlgimi çeken kimi noktalar vardı bu reyondaki uçaklarla ilgili... Pilotsuz uçuyorlar, kendi yakıtlarını kendileri buluyorlar, konup kalkmak için pist istemiyorlardı... Üstelik bir fabrika gibi uçaklar üreten uçaklardı bunlar...

Uçaklar bölümünün tamamını gezersem öbürlerine zaman kalmayacaktı, anladım... Ben de havuzların yanına gittim... Niyetim denizaltı gemilerini görmekti... Telefon kulübesine benzer bir su altı aracına bindim, o büyük havuzların dibine indim... Beni hamsilerle yengeçler karşıladı... Sonra sazanları, yunusları, köpekbalıklarını, balinaları gördüm... Sayısız türde eserler vardı burada da... Sayısını Allah bilir... Su altı reyonları da tıpkı yukarıdakiler gibi gayet süslü görünüyordu...

Daha gezecektim, ama gün akşam oldu... Her yeri aydınlatan lamba sönmeye yüz tuttu... Birden sönmüyordu bu lamba, önce sararıyor, sonra kızarıyor, nihayet sönüyordu... Göz gözü görürken ayrıldım oradan... Gerçi gece de bir tavan sergisi açılıyormuş... Fuarın kubbesi sayısız lambalarla parlatılıyormuş... Bir de gece lambası asılıyormuş yukarıya, seyirciler önlerini görsünler diye...

Bak az kalsın unutuyordum... Oradaki eserler yalnız bir ustanın eserleriymiş... Üretim yerleri, fabrikaları, tezgahları ayrı da olsa, ustaları birmiş... Ben de gördüm ürünlerin üstündeki damgayı... Hepsinin yüzünde “Made by Allah” yazılıydı...

Sen de gezmelisin bu sergileri... Hem de en kısa zamanda... Yalnız, gezerken yanına tanıtıcı kitabı da al... Bir de, oradaki ürünlerin anlamlarını, sanat inceliklerini anlatan ünlü bir rehber var, onun söylediklerine kulak ver... Bir elçi... O elçinin yardımcıları fuarın her yerinde bulunuyor, soru soranlara cevaplar veriyor, hocalarından öğrendiklerini anlatıyorlar...