TR EN

Dil Seçin

Ara

Çocuklarla Ramazan Sevinci

“Zaman ne kadar çabuk geçiyor.” dedi içinden sahur yemeği hazırlıklarını yaparken. “Allahım, Recep ve Şaban’ın bereketinden bizi nasiplendir. Hayırlısı ile Ramazan’a ulaştır.” duaları sanki dün söylenmişti. Oysa kutlu ayın son on gününe girilmiş ve bayrama doğru geri sayım daha bir hızlanmıştı. Bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen Kadir gecesinin saklı bulunduğu bu müstesna günler, o geceyi arama telaş ve heyecanıyla su gibi akıp gidiyordu adeta.

Bu Ramazan her zamankinden farklı bir anlam yüklenmişti anne için. Evin küçükleri, daha mübarek ay girmeden bir coşkuya kapılmışlar, Allah’ın izni ve yardımıyla bu sene hiç bırakmadan oruç tutma niyetine girmişlerdi. Gerçi birkaç senedir yarım günle başlayan, hafta sonları tam günle devam eden oruç tecrübeleri olmuştu. Bir yandan yaşça buna dayanabilirler mi, diğer yandan okulla beraber zorlanırlar mı düşünceleri anne babayı biraz meşgul etmişti. Ancak böylesine güzel bir niyetle Ramazan ayını karşılayan evlatlarının coşkusuna mani olmak ve heveslerini kırmak olmazdı. Bu durumda onların niyetlendikleri şeyi tecrübe etmelerine fırsat vermek, devam edip etmeme hususunda nihai kararı kendilerine bırakmak daha sağlıklı olacaktı.

Birazdan her gece olduğu gibi çocukların odasına gidip “Canlarım, sahura kalkıyor musunuz?” sorusunu soracak, onlar da uyku mahmurluğundan sıyrılmaya çalışarak “Tamam anne geliyoruz.” diyeceklerdi. Bu gibi ifadelerin tekrarı o sahur heyecanını hiç de rutinleştirmemişti. Gecenin bir vaktinde ailece ayakta olmak, birlikte yenen sahur yemeği, küçük bir cemaat halinde kılınan sabah namazları ve akşam iftar sofrasına taşınan duygular... İşte bu Ramazan’ı anne için daha özel ve daha güzel kılan şeyler.

“Rahmeti sonsuz Rabbim, yokluk karanlıklarından çıkarıp hayat bahşettiğin ve bizi vesile kılarak dünyaya getirdiğin yavruların gelişimini izlemek ne  muhteşem bir tanıklık.”  diye düşündü anne. “Onlar son derece aciz ve muhtaç varlıklar olarak ailenin birer üyesi oldular. Hayatımıza dahil olmakla ne büyük sevinçler yaşattılar bize. İşte bu mutluluk ve yüreğimize koyduğun şefkat ve merhamet onları büyütme sürecinde yaşadığımız her zorluğu katlanılır kıldı. Hayatın bu yeni tatları için tatlı uykular bölündü, öncelikler değişti, önemli addettiğimiz çalışmalar ertelendi, keyifler terk edildi. Çünkü her nimetin bir külfeti var. Çocuk gibi bir nimete sahip olmak haliyle “ben”i arkaya atıp “o” merkezli yaşamayı—hiç olmazsa belli bir süre—göze almayı gerektiriyor.”

Annenin düşünceleri geçmişe yöneldi. “Onları kucağıma almam sanki dün gibi. Ne kadar aciz, savunmasız ve ihtiyaç halinde idiler. Konuşamaz, derdini anlatamaz, yürüyemez, ihtiyaçlarını kendileri göremezken şimdi karşımda benimle en güzel şekilde muhatap olma noktasına gelmiş iki insan var. Gözümün önünde, elimde büyüyen çocuklar bugün “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a kulluk yapma” heyecanını hem yaşıyorlar hem bize yaşatıyorlar. Dün gecenin bir vaktinde zamanlı zamansız ağlayarak uykularımızı bölen evin küçükleri “Anne bizi de sahura kaldırın.” diye sıkı sıkı tembihleyerek uykuya dalıyorlar. Bir zamanlar ağızlarına biberon vererek veya kaşıkla beslediğim yavrularım şimdi iftar ve sahur sofralarında bize eşlik ediyorlar. Besmeleyle başladıkları yemek sonunda Allah’a hamd ediyorlar. Derdini avaz avaz ağlayarak anlatabilen evlatlar artık dualar okuyorlar, Rablerini anıyorlar, oruç niyetlerini ve iftar dualarını yüksek perdeden seslendirerek coşkularını bize duyuruyorlar. Yemek sonrası el ve ağızlarını ılık suyla ıslanmış bezle temizlediğim minikler şimdi serin çeşme suyunda abdest alarak namaza duruyorlar. Bir zamanlar dilleri kelimeleri tam telaffuz edemezken “paya” dedikçe bizi gülümseten ancak paranın ne olduğunu bilmeyen çocuklar şimdi Lübnan’daki Müslüman kardeşlerimize para gönderelim, yardım edelim diye evde başı çekiyorlar. Bütün bunlar büyük bir değişimin, müthiş bir sürecin tanıklığıydı anne için. Artık ebeveyn-çocuk ilişkisinde farklı bir boyutu tecrübe etmekteydiler. “Kul” ortak paydasında eşitleniyorlardı. O’nun emirlerini yerine getirmek ve hoşnutluğunu kazanmak için birlikte hareket eden “din kardeşleri” oluyorlardı. Kulluk bilincine birlikte yürümek ne güzeldi. Bir kez daha Allah’a şükretti.

Sahurdan sonra yataklarına dönen çocuklarının ardından sevgiyle bakan anne, yüreği kıpır kıpır bir halde “Ya rabbi, evimi gül bahçesine çeviren güllerimi Sen koru. İman ve aşkın onları hep diri tutan gün ışığı ve can suyu olsun. Hepimiz Senin kulunuz. Bir gün belki bizsiz kalacaklar ama Malikü’l Mülk Sensin. Bizi de onları da Sensiz bırakma Allah’ım.” duasını mırıldanıyordu.