TR EN

Dil Seçin

Ara

Ümit Şimşek’ten Risale-i Nur Üzerine Yeni Bir Çalışma

Risale-i Nurun özellikle yeni nesiller tarafından daha iyi anlaşılmasına yönelik çalışmalara bugünlerde bir yenisi daha eklenmek üzere. Zafer Yayınları arasında önümüzdeki ay yayınlanması plânlanan bu çalışma, Yirmi İkinci Sözün açıklamasını içeriyor.

Yirmi İkinci Söz, Risale-i Nurun tefekkür üslûbunu çok iyi yansıtan ve çok önemli yöntemleri ders veren bir eser. Tahkikî bir imanı kazanmak, kâinata ibret gözüyle bakabilmek, kâinatı bir kitap gibi sayfa sayfa, satır satır, harf harf okuma becerisini elde etmek, okuduğu her harfin içinde de bir kitap bulmak isteyenler için, bu eser paha biçilmez bir hazine değerini taşıyor. Ancak eserden en yüksek düzeyde istifadeyi sağlamak için, sadece onun kelime ve cümle anlamlarını çıkarmakla yetinmemek, onun kullandığı yöntemlere ciddi bir şekilde eğilmek gerekiyor. Bu yöntemlere âşinâ olan bir okuyucu, en amansız saldırılar karşılında bile sarsılmayacak kadar güçlü bir imanı kazandığı gibi, her ânını bir tefekkür ibadeti içinde geçirebilecek bir potansiyele de kavuşmuş olacaktır.

Yirmi ikinci Söz ile ilgili bu çalışmada, eserin metni küçük bölümler halinde ele alınıyor. İncelenen metindeki kelimelerin kısa anlamları veriliyor ve daha sonra açıklamalara geçiliyor. Açıklamalarda, metnin bütün içindeki yeri üzerinde özellikle duruluyor ve izlenen yöntemin açıklığa kavuşturulması esaslanıyor. Bu arada, gereken yerlerde, konuyla ilgili olarak Risale-i Nurun diğer bölümlerine de atıfta bulunularak, daha ileri seviyede araştırma yapmak isteyen okuyuculara ipuçları veriliyor.

Bu sayımızda küçük bir bölümünü sunduğumuz Yirmi İkinci Söz ile ilgili açıklama çalışması, Risale-i Nur üzerinde çeşitli çalışmalara imza atmış bulunan Ümit Şimşek tarafından gerçekleştirildi. Yayınlarımız arasında daha önce Şeytanla Münazara, Barla Modeli ve Risale-i Nur Işığında Cevşen Meali adlı kitapları çıkmış bulunan yazarımızın bu çalışması da yine Zafer Yayınları arasında okuyucularıyla buluşacak. Şimdilik okuyucularımız bu çalışmanın bazı bölümlerine www.morotesi.com adresinden ulaşabilir, mail grubuna girerek bu konudaki müzakerelere katılabilirler. 

 

…  

YİRMİ İKİNCİ SÖZ

Birinci Makam

Düşünüp öğüt alsınlar diye, Allah insanlara misaller verir.”

— İbrahim Sûresi, 14:25.

Bu misalleri Biz insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz.”

— Haşir Sûresi, 59:21.

 

Bir zaman iki adam bir havuzda yıkandılar. Fevkalâde bir tesir altında kendilerinden geçtiler. Gözlerini açtıkları vakit gördüler ki, acip bir âleme götürülmüşler. Öyle bir âlem ki, kemâl-i intizamından bir memleket hükmünde, belki bir şehir hükmünde, belki bir saray hükmündedir.

Kemâl-i hayretlerinden etraflarına baktılar. Gördüler ki, bir cihette bakılsa azîm bir âlem görünüyor; bir cihette bakılsa muntazam bir memleket, bir cihette bakılsa mükemmel bir şehir, diğer bir cihette bakılsa gayet muhteşem bir âlemi içine almış bir saraydır.”

 

( fevkalâde: olağanüstü; acip: şaşırtıcı; acaip intizam: düzenlilik, kemal; mükemmellik: kusursuzluk; kemal-i intizam: kusursuz derecedeki düzenlilik; belki: aslında, gerçekte; kemal-i hayret: tam bir şaşkınlık; cihet: yön; azîm: büyük; muntazam: düzenli; muhteşem: görkemli. )

 

Bu âyetler, temsil” adı verilen bir yönteme atıfta bulunuyor. Temsil, bilinmeyen veya anlaşılmasında güçlük çekilen birşeyi, bilinen yahut kolayca anlaşılabilen bir başka şeye benzeterek açıklamaktır. Kur’ân bu yöntemi sıkça kullanır ve akılların, hattâ hayallerin yetişemeyeceği pek çok İlâhî hakikati, bu suretle, her seviyeden insanın kolayca anlayabileceği bir açıklıkla ders verir.

Temsilde en önemli nokta, benzetme yönüdür, yani, birşeyin başka birşeye hangi yönden benzetileceğidir. Misalin doğru olarak verilmesi de, doğru olarak anlaşılması da, benzetme yönünün doğru bir şekilde kavranmasına bağlıdır. (Bu konuda ayrıntı, nasip olursa, Yirmi Beşinci Sözün açıklamalarında gelecektir.)

Risale-i Nur da, pek çok hakikatin açıklanmasında, Kur’ân’ı izleyerek bu yönteme başvurur ki, eserlerin bu özelliğine, Bediüzzaman da yer yer işaret etmektedir. (Örnek olarak, bkz. 32. Söz, 2. Mevkıf, 2. Maksat; 24. Mektup, 2. Makam; 28. Mektup, 7. Mesele; 30. Lema, 6. Nükte, 1. Şua.)

Yirmi İkinci Sözü de Bediüzzaman bir temsil üzerine bina etmiş bulunuyor. Bu temsil, âniden bilmedikleri bir âleme gözünü açan iki arkadaşın durumunu ele almaktadır ki, bunlardan biri inanan, diğeri de inanmayan insanları temsil etmektedir. Onların geldikleri âlem ise dünyamızdır. Temsildeki âlem ile dünyamızın ortak yönü, yani bu temsilin benzetme yönü, her ikisinin de tam anlamıyla mucize” olarak nitelenebilecek olağanüstülükler içermesidir. İki arkadaş beraberce bu harikalar diyarında dolaşacak; bunlardan biri, etrafında olup bitenleri anlamlandırmaya ve niçin buraya geldiklerini bulmaya çalışırken, diğerini de ikna etmek için kanıtlar ortaya dökecek, gözlemlerini ve vardığı sonuçları ona aktaracaktır. Temsilî hikâyede yer alan bütün ayrıntılar bizim dünyamızdaki birtakım varlık ve olaylara işaret etmektedir ki, bunlar yeri geldiğinde açıklanacaktır.

Risale-i Nur Müellifi, bu risalenin konularını böyle bir temsil aracılığıyla anlatırken, bizi, içli dışlı olduğumuz ve mucizelerini artık kanıksadığımız dünyamıza taze bir gözle bakmaya çağırmaktadır. Nitekim, başka bir âlemden gelmiş ve bu dünyaya henüz gözünü açmış bir insanın meraklı bakışları, daha ilk andan itibaren, son derece çarpıcı manzaralarla bizi karşı karşıya bırakacaktır.

Uzaydan gelmiş bir gözlemcinin, yahut temsildeki havuzda yıkanıp da kendisinden geçen ve bilmediği bir âlemde gözünü açan bir kimsenin gözüyle bu dünyaya bakacak olsak ne görürdük? Etrafımızda olup bitenler bize doğal ve sıradan işler olarak görünür müydü? Böyle bir yabancı gözlemcinin dünyamız hakkındaki ilk izlenimi ne olurdu?

Bunu, Bediüzzaman, temsilî hikâye içindeki bir başka temsil ile açıklıyor ve dünyamızı bir memleket, bir şehir ve bir saray olarak gösteriyor. Buradaki temsilî teşbihin benzetme yönünü de ilk cümlede açıklıyor: kemal-i intizam, yani, kusursuz bir düzenlilik.

İntizam, büyüklük ve kalabalıkla kolay kolay atbaşı gitmez; bunlar arasında genellikle bir ters orantı vardır. Birşey ne kadar büyük, kalabalık ve karmaşıksa, orada düzeni sağlamak o kadar güçleşir. Oysa kahramanlarımızın gözlediği dünyada, büyüklüğüne rağmen, böyle bir güçlük sezilmiyor. Koskoca âlemde her şey o kadar yerli yerinde, her şey o kadar düzenli işliyor ki, sanki karşımızda bir âlem değil, bir memleket, hattâ bir şehir, hattâ bir saray var gibidir. Bir sarayın düzenini sağlar gibi kolaylıkla dünyaları idare etmek, herhalde, o âleme ayak basan bir yabancıyı hayrete düşürecek ve bunun nedenini araştırmaya sevk edecektir.

Bir sonraki cümlede, kahramanlarımızın, etrafı çeşitli bakış açılarından ve çeşitli ölçeklerde incelemeye başladıklarını görüyoruz. Bu muhakeme tarzı da Risale-i Nurda zaman zaman başvurulan bir temsildir. Otuzuncu Lemanın İkinci Nüktesinde, Bediüzzaman, kâinatı bir saray şeklinde tasvir eder; ancak bu sarayın içinde bir şehir, şehrin içinde bir memleket, memleketin içinde de bir âlem vardır. Üçüncü Nüktede ise, buna benzer bir başka temsil yer alır. Bu defa kâinat bir kitaptır; ancak o kitabın her sayfasında yüzlerce kitap, her kelimesinde yüzlerce satır, her harfinde yüzlerce kelime, her noktasında da kitabın bir özeti vardır. Bahsin devamında bu temsil açıklanır: Kâinat kitabının sayfalarından bir tanesi yeryüzüdür; onda yaşayan canlı türlerinden her birisi ise başlı başına birer kitaptır. Bu kitabın sayısız satırlarından bir tanesi bir bahçedir; ondaki bitkilerin her biri, o satır içinde inceden inceye yazılmış birer kasidedir. Her bir ağaç bir kelimedir; onun da çiçekleri ve yaprakları sayısında fıkraları vardır. Ağacın meyvesi bir harf, meyvenin çekirdeği ise bir noktadır; o noktada ise bütün kitabın özeti bulunur.

Sonuç:

Bir bakış açısında, yahut belirli bir ölçekte karşımıza nokta olarak çıkan şey, başka bir açıdan bakıldığında kitap olarak görünmekte; bir yönden saray olarak görünen şey de başka bir yönden bakıldığında bir âlem şeklinde belirmektedir. Bu kabil bir başka temsil de On Dördüncü Sözde, kırk bin başlı melek” ile ilgili açıklamada yer almaktadır.

Bütün bu temsillerin ortaya çıkardığı en önemli sonuç, kâinattaki birliktir. Hangi ölçekte bakılırsa bakılsın, kâinatın tamamında bu birlik açık şekilde görülmekte ve çekirdek ile ağaç, çiçek ile meyve, kelime ile kitap arasındaki ilişkiler gibi vahdet ilişkileri önümüze serilmektedir. Bu bakış açısının insana kazandırdığı şey ise, hangi ölçekte ve hangi açıdan bakarsa baksın, kâinatta gördüğü her şeyden, doğruca sonuca varabilme ve her şeyi bir tevhid âyeti olarak okuyabilme yeteneğidir. Bu konu İkinci Makam’da daha da belirgin bir hâl alacak ve o bahsin başında ayrıca ele alınacaktır.