TR EN

Dil Seçin

Ara

Son Kullanma Tarihi

Son Kullanma Tarihi

Değerliyiz. Allah bizi böyle yapmış. 

Kendimiz için en iyisini isteriz. Anlamsız, değersiz, günü geçmiş şeyler bize göre değildir. Bir markette bile, bir paketi aldığımızda hemen son kullanma tarihine bakarız. Sağlığımızı, bünyemizi gözümüz gibi korumak isteriz.

Çok şükür Rabbimiz bizi böyle yapmış.

Kitapçı dükkânına girince de benzer duyguları yaşarım. Bilirim ki, değerli kitaplar insana değer katar; iyi kitaplar insanı iyileştirir; bir hakikate ayna olan kitaplar aydınlatır; derdi olan kitaplar derman olabilir. Yoksa her önüne geleni okumakla otlamanın ne farkı var?

İnsan seçmeli…

İnsan, dakikalarını, saatlerini, kıymetli ömür parçalarını vereceği bir eseri seçmeli… Böyle yapmazsa, değerliyi verip değersizi alan müflis bir tüccar olur da farkına bile varamaz.

Ortalıkta o kadar son kullanma tarihi geçmiş kitaplar, küflenmiş fikirler, çürümüş inançlar dolaşıyor ki, insan irkiliyor. Hiçbir hakikate dayanmayan, dahası dimağı zehirleyen fikirler ısıtılıp ısıtılıp insanlara servis ediliyor. 

Bu manzara, Mekkeli müşriklerin Allah’ın Elçisinin sesinin duyulmaması için ortalığı gürültüye boğma çabalarını hatırlatıyor… Dünyada değişen bir şey yok… 

Bir gün birisi yanıma gelip bir konuda ahkâm kesmişti. “Bu önemli bir konu. Bunun üzerine hüküm bina edersek birilerine suizan ederiz, haklarına gireriz, insanlara da yanlış örnek oluruz” dedim ve nasıl böyle bir hükme vardığını sordum. “Şu kişiden duydum” dedi. Onu aradık, o da başkasından duymuş. Onu da aradık; aldığımız cevap ibretlikti: “Ben öyle olduğunu düşündüm.”

Delil yok, dayanak yok, emare yok, araştırma yok; sadece öyle olduğunu zannetmiş…

Bu basit örnek gibi, duyup, izleyip, okuyup edindiğimiz fikirler, kanaatler, inançlar için de aynı yolu takip etsek, farklı bir tablo ile mi karşılaşacağız acaba!? Sonunda “öyle zanneden” bir insana mı ulaşacağız!?.

Birilerinin varsayımları uğruna tek sermayemiz olan hayatımızı mı veriyoruz!..

Kur’an’da, burada peşlerine takıldıkları, ahirette ise hiçbir hakikate dayanmadığını gördükleri kişilere, insanların nasıl düşman kesildiklerinin ibretli manzarası kaç yerde nakledilir… Sen birisinin peşine takıl, o ise her iki hayatını berbat etsin… 

En çileli hayat bu aslında... Ve trajik...

İnsan midesi için ekmeğin, tuzun iyisini arasın da, aklını, kalbini en bozuk fikirler, kanaatler, inançlar ile doldursun… Olacak iş mi!.. Garip ama gerçek…

O gün pişman olup son bir çare için feryat edenlere verilen cevap, ibret alma ve düşünme yetimizin de ‘son kullanım tarihi’ olduğunu gösteriyor: “Size düşünecek olanın düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da gelmişti.”  

Yunus Emre “Söz odur ki Hakka vara” diyor. 

Hak’tan gelmeyen, Hakk’a dayanmayan, Hakk’ı göstermeyen, Hakk’a ayna olmayan söze söz diyesi gelmiyor insanın. 

Ölçümüz doğru olmalı ki, ölçümlerimiz doğru olsun. 

Elindeki hakikatsiz felsefelerle, putperest inancıyla hayatı anlamaya, anlam vermeye çalışmak bir yere vardırmıyor işte; ama görene…

Cemil Meriç “izm”ler için boşuna, “idrakimize geçirilmiş deli gömlekleri” demiyor…

Bediüzzaman Hazretleri, Kur’an hakikatlerini elmaslara, insan fikirlerini de cam parçalarına benzetir. 

Ömrümüz toplamakla geçiyor… Fakat toplayıp durduğumuz bir hazine mi, değersiz cam parçaları mı?.. Hayat kumbaramız sınav sonrası açılacak, o zaman belli olacak bu… Şimdilik toplamak serbest…

Yolcuyuz dünyada… Ahiret yolcusuyuz ve en doğru rehbere ihtiyacımız var. Şakası yok…

Bediüzzaman Hazretleri diyor ki, “Elde Kur'ân gibi bir mucize-i bâki varken, başka bürhan aramak aklıma zâid görünür.” 

Ne mutlu doğruları doğru yerde arayıp, hakkı bulan ve ona ittiba edenlere. “Onu bulan her şeyi bulur. Onu bulmayan hiçbir şey bulmaz. Bulsa da başına belâ bulur.” (Mektubat, Altıncı Mektup)