TR EN

Dil Seçin

Ara

Şişedeki Mesaj

Şişedeki Mesaj

Çook eskiden (sanırım ben sizin yaşınızdayken) bir Pazar günü… Üç-beş arkadaşla beraber, Boğaz’ın Anadolu yakasının en kuzeyinde günümüzü geçirmiştik. 

[Sadece vapuru kullanabildiğimiz yıllardı, çünkü kara yolu hem dar hem de askeriye alanındaydı.] Anadolukavağı’ydı orası… 

 

Dönüş vapurunun gelmesine yakın, hepimizin ağzından, ortak bir mektupçuk yazdık… Onu rulo yapıp boş bir şişeye koyduk… Ağzının mantarını da sımsıkı bastırdık; 

Ve denize fırlattık… 

 

Şişedeki mesajımız birkaç defa güneşi, birkaç defa da yıldızları gördükten sonra, yine boğaz içindeki bir sahilde bulunmuş. 

Fazla uzağa gidemeden, ama karşı yakada… 

O zamanlar her evde telefon yoktu fakat gene de bizi aramıştı, konuşmuştuk mesajımızı bulan kişiyle. Oyunumuza katılan iyi kalpli bir beydi o. Keşke tanışsaydık da… 

 

Geçenlerde okuduğum, çook eski (Ağustos 1976 tarihli) bir mecmuadaki haberdeyse şunlar yazıyordu: 

“Şişe içinde denize atılan mektup, 5 yılda okyanusu aştı! 

1971 yılında Amerika’daki Kentucky eyaletinde Peter Santoss adındaki genç, bir mektup yazdı ve bunu bir şişenin içine koyup, ağzını iyice kapattı ve Ohio nehrine attı. 1976 yılında ona bir mektup geldi. Mektubunu İskoçya’nın batı sahilinde İslay adasından James Bain adında bir kişi yazıyordu. Nehre atılan şişe, nehir suyuyla birlikte Atlantik Okyanusu’na çıkmıştı. 5 yıl okyanusta yüzdükten sonra, Atlantik’in öbür kıyısındaki İslay adasında karaya vurmuştu. Denize atılan bir şişe içindeki mektubun bu kadar uzun süre dayanması ve bu kadar uzak mesafeye gitmesi bir rekor sayılmaktadır.” 

 

Bunları neden yazdım? 

Her fırsat buldukça sinemaya kaçabildiğim dönemde izlediğim bir filmi hatırladım. “Aşk Mektubu” ismiyle gösterime giren “Şişedeki Mesaj”dı bu. 

Amerikan ölçülerine göre, hatta bizde çekilen filmlere göre son derece “edepli/ namuslu” bir filmdi. Oyuncular yılların profesyonelleriydi, çekim gayet iyiydi ve duygusal ağırlığı oldukça fazlaydı. 

Bir gazeteci hanım sahilde koşarken kumların arasında bir şişe buluyor ve içinden çıkan mektubu okuyor… Bu çok içten yazılmış mektup gazetede yayınlanıyor. Gelen çuvallar dolusu okuyucu mektubunun arasından birkaç tane de “aynı mektuptan” çıkıyor. Başka bölgelerde bulunmuş bunlar. 

Satırlarda öyle yoğun duygular var ki; sanki sahibi “bul beniii” diye haykırıyor… 

Sonunda antetli mektup kağıtlarını basan matbaadan yola çıkarak bir sahil kasabasında bulunuyor söz konusu adam. Ama her ne kadar iş, kalpten bir bağlanmaya dönüşmüş de olsa, bu adam âşık… Hem de yıllaar önce kaybetmiş olduğu karısına… 

İkinci defa sevebilmeyi deniyor, acılar içinde… 

Finalde ise ben şaşırmıştım, beklemiyordum çünkü… Ne olduğunu söylersem, seyredecek olanlara haksızlık ederim… 

Fakat o film bir defada kesmemişti, daha bitmeden; tekrar seyretmeye karar vermiştim. 

 

Kendimden çok şeyler bulmuştum ben Şişedeki Mesaj filminde…

Çünkü okyanuslara ne çok şişeler atmıştım içinde mesajlarım bulunan. Ne kadar çok haykırmıştım “Bul Beni” diye. 

Şimdi ise, çok eski ve çok yeni ve hiç eskimeyen bir sır fısıldayacağım kulağınıza, lütfen iyi dinleyin:

Bulunuyor insanlar, emin olabilirsiniz. 

Bu gün bu yazıyı da işte bunun için, sözümün ispatı olarak okuyorsunuz!