TR EN

Dil Seçin

Ara

Çok Değerli Bir Meslek: Ev Hanımlığı

Çok Değerli Bir Meslek: Ev Hanımlığı

Ev hanımlığının en değerli ve doğal bir meslek olduğu halde, birileri tarafından üzeri örtülüp, önemsiz ve sıkıcı gösterilip, çözüm olarak her hanımın bir işte çalışıp, bu sıkıcı hayattan kurtulması gerektiği savunulur. Ne yazık ki göz ardı edilen konu; çalışan hanımlar eve döndükleri zaman yine ev hanımlığı vazifesi onları beklemektedir. Erkek işten eve döndüğü zaman yorgunluğunu bir kanepeye atarak dinlenir. Ama işten gelen hanım için ev işleri kaçınılmayacak bir vazifedir.

Çalışan hanımlar aldıkları ücret ve kariyerine göre saygı görürken ev hanımları tüketici kadın olarak görülmektedir. Ev hanımlığın bu şekilde basit veya sıradan görülmesi, onları gittikçe çalışma hayatına atar oldu. Bu sefer kadınları hem akşama kadar işte çalışmak, eve gelince yemek yapmak, ev temizlemek, çocukları ve eşiyle ilgilenmek gibi ağır vazifeler beklemektedir. Hanımın çocuğu küçükse bir bakıcı tutmak veya kreş masrafını üstlenmesi gerekir. Çalışan hanımın kıyafeti, cilt bakımı, yol parası vb. derken aldığı maaşın yarısı gitmektedir. Eve yorgun dönen kadın haliyle yemek pişirmekte zorlanacak, hazır yiyeceklerle idare etmek zorunda kalacaktır. 

Aslında bir hanım çalışmasa da eve aynı faydayı sağlayabilir. Çocuklarına bakıcı tutmak zorunda kalmayacak, çocuğunu kendi ilgi ve şefkatiyle büyütecektir. Yemeklerini daha ekonomik mal edecek, sebzeleri ucuz zamanında alıp, kışlık hazırlayacak, konservesini, turşusunu, reçelini yaparak ev geçimini rahatlatacaktır. Bir kadın iyi bir ev hanımlığı görevini üstlendiği zaman, geçim maliyeti düşecektir. Boş vakti olabileceği için piyasayı daha rahat gezinecek, alacağı her malzemenin ucuz ve kaliteli satıldığı yerleri keşfedecek, indirimlerden yararlanabilecek, elinden geliyorsa kıyafetlerini dikecek, aile bütçesine katkı sağlayacaktır. 

Elbette vermek istediğimiz mesaj hanımlar çalışmasın, evde otursun değil. Ama illa her kadının çalışmasının gerekli olmadığını ve ev hanımlığının çok değerli bir meslek olduğunu hatırlatmak istiyoruz. 

Kadınlar iş hayatına atıldıktan sonra ev işlerini önemsemez oldular. Çoğu anneler okuyan kızlarına derslerinde başarılı olması için ev işi öğretmedi. Okuyup bir yerlere gelen kızlar, ev işi, mutfak işi bilmez oldu. Evlenip, çocuk sahibi olunca da bu ağır işlerin altından kalkmakta zorlandılar. Daha önceden ev işi pratikliğini almadıklarından ev bakımı, mutfak işi, çocuk bakımı ve iş hayatı onları çok zora soktu. Mutfak işinden anlamayan bir anne çocuğunu nasıl besleyecek? Eğer onun için bakıcı tutsa bile kendi yerini tutamayacağını bildiği için, hiçbir zaman huzur içinde olmayacak. 

Ev hanımlığı kadının en üst görevidir ve bu aynı zamanda içtimai bir görevidir. Çocuğun anasından sadece anne sütü değil aynı zamanda paha biçilmez insani duyguları alma ihtiyacı vardır. Annenin vereceği terbiye ve şefkati hiç kimse veremez. Ne kadar iyi olursa olsun hiçbir bakıcı veya hiçbir kreş ana kucağının yerini alamaz.

Bu bakımdan ev hanımlığının basite indirgenmesi ve bunun iktisadi değerlerle ölçülmeye kalkışılması son derece yanlıştır. Ev hanımlığının aileye ve hatta topluma iktisadi katkıları çoktur. Eve alınanların değerlendirilip, tam istifadeye sunulması, iktisadi sofraların hazırlanması ve daha birçok iş, ev hanımı tarafından sağlanır. Dışarıda çalışan ev halkı böyle bir yuvaya daha huzurlu koşar, gelirler. Ev hanımı çalışan ev halkını işlerinde daha etkin ve başarılı hale getirmiş olur. Evde kendilerini karşılayacak hanımları ve işten döndüğünde sıcacık bir yuvası olmayan erkeklerin bir kısmı zamanla toplumda huzur bozucu olmaya başlarlar.

Evet bir ev hanımı iyi bir ekonomist olmalı, evi sıkıntılı zamanlarda gayet iyi yönetmeli, ferah zamanlarında ise aynı tempoyu bozmayarak dar günler için birikim yapmalıdır. Hayat her zaman aynı gitmez, eşinin işleri ters gidebilir, evin ekonomik düzeni bozulabilir. İşte bu zamanlar için her zaman hanımın, eşini desteklemek için bir birikimi olmalıdır. Belki de o aile hiç sıkıntıya uğramaz ama yine de iyi bir ev hanımı aynı şekilde idare ve iktisadını yapmalıdır. 

Bir ev hanımı, çalışan bir hanım kadar ekonomiye gelir sağlayabilir. Nasıl mı? Üreterek. Artık bizi tüketmek değil, üretmek mutlu etmeli. Hazır almak yerine evde ürettik diye övünülmeli. Ev hanımı ne demektir? Bir işte çalışmayan, evde oturup, hazır yiyen kadın mı? Yoksa evde oturduğu halde eşi gibi eve maddi katkıda bulunan bilinçli bir hanım mı? Bir kadın çalışmadan nasıl para kazanabilir? Tabi ki hazır alacağı birçok şeyi evden üreterek, eşinin getirdiği parayı en uygun ve ekonomik şekilde harcayarak.

“Kadın iktisadi bağımsızlığını kazanır ve dışarıda bir işte çalışırsa tam bağımsızlığını elde eder” görüşü daha çok kocaya karşı bağımsızlık ilanı peşinde savaşın bir ifadesidir. Eğer kadın; kocasına karşı iktisadi bağımsızlığını kazanacağım, diye bu yola girerse; o daha büyük efendilerin emri altına girmiş olacaktır.

Kadın evinde daha bağımsızdır. İş hayatı ise acımasız ve köleleştiricidir. Kadın her şeyden önce kendi yuvasında saygın yerini almalıdır. Bunu temin edemeyen düzen, bir hukuk ve bir ahlak, kadına hiçbir yerde huzur ve saygınlık kazandırmaz. 

Ev hanımlığının bir işsizlik olarak görülmesi çok yanlıştır. Ev hanımlığı bir iştir ve hem de bir kadın için en tabii ve asil olanıdır. 

Aile küçük de olsa bir beyliğe benzer. Kadın nazırdır. Onun bütün düşüncesi eşini ve çocuklarını rahat yaşatmaktır. Bunun için de kendinde bulunan bazı vasıflar ile darlığı bolluğa, bolluğu da zenginliğe çevirmesini bilir, onun düşünceleri pek ince ve derindir, ruhu bir aydınlık kaynağı gibi şefkatiyle evin her yerine ışık verir. Allah, kadına ev bakımı, çocuk büyütme ve birlikte yaşadığı kimselere, evlerini sevdirmeye mahsus bir istidat vermiştir. Ailenin selameti gibi devletlerin de ahlaki yükselmeleri kadınların bilgisine ve terbiyesine bağlıdır. Çocuğun annesinden aldığı ilk eğitimi terbiyenin temelini oluşturmaktadır.

Osmanlı döneminde iyi bir ev hanımı olan Osmanlı hanımefendileri görüldüğü üzere ne parlak bir nesil yetiştirmiş, mutlu, huzurlu birbirine kenetlenmiş, sağlam yuvalar zamanımıza kadar ulaşmıştır. O zamanlarda aile yuvası sağlam bir kale kabul edilir, bir evladın anne ve babasına duyduğu saygı çok derin olup aile içi otoriteye yıpratıcı hiçbir etkiye fırsat verilmezdi. Şimdi ise o sağlam kale kabul edilen yuvalar sarsıntıya uğramış, karşılıklı sevgi ve saygının yerini isyankârlık, huzursuzluk ve kavgalar almıştır. Ailesi yıkık, huzursuz bir milletin, devleti de ileri düzeylerde olamaz. Çünkü aile toplumun çekirdeği hükmünde olduğundan, çekirdekte bir yıpranma mevcut ise meyvenin sağlam olması düşünülemez.