Hz. Muhammed’in (sav) Nübüvvet Şahitleri II
Kur’an Allah’ın Mucize Kelamıdır
Ara
Kur’an Allah’ın Mucize Kelamıdır
ALLAH RASULÜNÜN NÜBÜVVETİNİ TASDİK EDEN İMZALAR
1) Kur’an’ın Verdiği Onay
Bu onayın özeti şudur: Semavî vahiy olarak kendini takdim eden kitapların en meşhuru, en ilmîsi, en mucizelisi, en çok okunanı, milyonlarca hafızların ezberinde bulunan eşsiz bir kitap olan Kur’an-ı Kerim’in Hz. Muhammed’in (s.a.v) elinde ortaya çıktığı, bütün dünyaca bilinen bir gerçektir. Hz. Muhammed (s.a.v) ise, ısrarla bu kitabın kendisine ait olmadığını bildirmiştir. Aslında hayatı boyunca, diğer konuşmalarının, Kur’an’daki üsluptan çok farklı olması, Kur’an’ın gerçekten onun malı olmadığını ortaya koymaktadır.
Eğer Kur’an, semavî kimliğini ispat ederse, bu kimlik aynı zamanda Hz. Muhammed’in (s.a.v) nübüvvetini tasdik eden bir imza olacaktır. Kırk yönden mucize olan Kur’an-ı Kerim’in bütün i’caz yönlerini burada yazmak çalışmamızın maksadını aşan bir husustur. Bu sebeple birkaç hususa işaret etmekle iktifa edeceğiz:
Kur’an, semavî bir kimliğe sahip olduğunu ilan ederek, bunun doğruluğunu ispat etmek için de hiç kimsenin kendisinin bir benzerini ortaya koyamayacağı hususunda bütün insanlara ve cinlere karşı meydan okumuştur.
a. Kur’an’ın Bir Benzeri Yapılamaz
“De ki: Yemin olsun ki, eğer bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun bir benzerini ortaya getiremezler.” (İsra, 17/88)
b. Sadece On Surenin Bir Benzerini de Getiremezler
“Yoksa, ‘Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu’ mu diyorlar? De ki: ‘Eğer bu iddianızda samimi iseniz, Allah’tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sure getirin.’ Eğer (onlar) size cevap veremiyorlarsa, bilin ki, o/Kur’an ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka ilah yoktur. Artık siz Müslüman olursunuz değil mi?” (Hûd, 11/13-14)
c. Bir Tek Surenin Bile Benzeri Yapılamaz
“Eğer kulumuz (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an’ın Allah katından geldiği) hususunda bir şüphe içindeyseniz, ona benzer bir sure getirin. Eğer iddianızda samimî iseniz Allah’tan başka şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın. Eğer bunu yapamazsanız ki asla yapamayacaksınız, o halde kâfirler için hazırlanmış ve yakıtı insanlarla taşlar olan Cehennem ateşinden kendinizi korumaya bakın.” (Bakara, 2/23-24)
d. Kur’an, Ümmî Bir İnsanın Malı Olamaz
“Sen, bundan (Kur’an’dan) önce ne bir kitap okuyor ne de elinle onu yazıyordun. Öyle olsaydı, bâtıla uyanlar/yanlış düşünenler, şüpheye düşerlerdi. Hayır; o (Kur’an) kendilerine ilim verilenlerin kalplerinde yerleşen apaçık ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi, zalimlerden başkası inkâr etmez. Onlar: ‘Ona (peygambere) Rabbinden (Musa’nın asası, Salih’in devesi gibi) bazı mucizelerin indirilmesi gerekmez miydi?’ derler.
De ki: ‘Mucizeler ancak Allah katındadır. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.’ ‘Kaldı ki, kendilerine okunan bu (kırk yönden mucize olan) kitabı/Kur’an’ı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Şüphesiz ki bunda, iman eden bir kavim için bir rahmet ve bir mesaj vardır.’
De ki: ‘Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O göklerde ve yerde olan her şeyi bilir. Bâtıla iman edip Allah’ı inkâr edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.’” (Ankebut, 29/48-52)
2) Kâinat Kitabının Verdiği Onay
“De ki: Onu (Kur’an’ı) göklerde ve yerdeki bütün gizlilikleri bilen Allah indirdi.” (Furkan, 25/6) Kur’an’da yaratılışından yıkılışına kadar çeşitli varoluş safhalarının ders verildiği, bu konularda sarih/açık olarak seslendirilen hakikatler—telvih, telmih, ima, remiz gibi—değişik perdeler gerisinden bakan işaretler—iltizam, tetabuk, tazammun gibi boyutlarıyla yapılan—delaletler yoluyla beyan edilen ontolojik gerçekler, son zamanlarda fen bilimlerinin ortaya koyduğu doğru keşiflerine tetabuk eden ve tatbik edilebilen mucize beyanların şehadetleri, açık-gizli her şeyi bilen Allah’ın kelamını vahiy alan Hz. Muhammed’in (s.a.v) hak peygamber olduğunu gösteren bir imzadır.
“Hayır, onlar kendilerine doğru bilgi gelince onu yalanladılar. Artık çelişkili bir durum içindedirler. Üzerlerindeki göğe hiç mi bakmadılar? Biz onu nasıl inşa etmiş ve süslemişiz. Ve hiçbir kusur ve eksikliği de yoktur. Yeri de biz serdik, içinde demirlenmiş gemiler gibi dağlar koyduk. Bize yönelen her kul için, bunları ufuk açıcı belgeler kıldık” (Kaf, 50/5-8) mealindeki ayetlerde ifade edildiği üzere, bu kâinat, nasılki kendini bir saray gibi icat ve inşa edip idare eden, harika bir düzene koyup, tasvir ve tertip eden, her tarafını hikmet pergeliyle takdir ve tedbir eden o pek mahir yaratıcısını göstermektedir. Yine nasıl ki bu kâinat, kendisini—element harfleri, atom kelimeleri ve molekül cümlelerinden yazma bir kitap gibi telif eden, bir sergi gibi teşhir eden Kâtibine ve Nakkaşına delâlet etmektedir. Aynen öyle de bu kâinat apartmanı ve şu kâinat kitabı, muhtevasındaki İlâhî sırları bilecek ve bildirecek, hareketli ve değişken yapısındaki Rabbânî hikmetlerini talim edecek, belli görevleri yerine getirmek üzere yaptığı düzenli harekâtındaki hikmetli neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın kemâlâtını ilân edecek ve o kitab-ı kebîrin mânâlarını ifade edecek bir yüksek dellâl, bir doğru keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sadık muallime ihtiyaç duymaktadır.
Her şeyi hikmetle yapan, bir sivrisineğin isteğine cevap vermeyi adalet ve merhametinin bir gereği sayan Yüce Yaratıcı, elbette koca kâinatın bu fıtrî ihtiyacını göz ardı etmeyecek ve etmemiştir. Çünkü, en harika bir kitap, en mükemmel bir sanat şaheseri, kendisini tanıtan, muhtevasını ders verip anlatan bir muallime, bir tanıtıcıya ihtiyaç duymaktadır. Aksi takdirde—o anlaşılmaz kitap—hiçbir değer ifade etmez.
Bundan hareketle denilebilir ki, madem kâinat vardır, elbette onun bir muallimi ve tanıtıcısı da olmalıdır. O halde, kâinat kitabı—Kur’an-ı Hakîm’in şehadetiyle—kendisini en güzel şekilde okuyup anlatan, ilgili vazifeleri herkesten daha fazla yapan, herkesten daha güzel Onun maksatlarını ders veren biri olarak Hz. Muhammed (s.a.v), bu kâinat Yaratıcısının en yüksek ve en sadık bir memuru olduğuna şehadet etmektedir.
Bütün bunlar gösteriyor ki, bu kâinatın manevî güneşi ve Rabbimizin en parlak bir bürhanı, Habibullah unvanıyla meşhur olan Hz Muhammed’dir (s.a.v). Bu sebepledir ki, Onun peygamberliğini teyit ve tasdik ve imza eden aldanmaz ve aldatmaz pek çok imza vardır ve bu imzalardan biri de kâinat kitabıdır.
3) Önceki Peygamberlerin Verdiği Onay
“Biz Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettik. İbrahim, İsmail, İshak, Yakub’a, torunlarına, İsa, Eyyub, Yunus, Harun, Süleyman’a da vahyettik. Davud’a ise Zebur’u verdik. Daha önce sana anlattığımız peygamberlere ve sana anlatmadığımız peygamberlere de vahyettik. Ve Allah—vasıtasız olarak—Musa ile konuştu. Bunları müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı kullanacakları bir koz kalmasın. Allah Aziz’dir, Hakim’dir (izzet ve hikmet sahibidir)” (Nisa, 4/163-165) mealindeki ayetlerde zikredilen ve zikredilmeyip varlıklarına işaret edilen peygamberlerin (aleyhimüsselâm) icmâı/ittifakı, nasıl ki Allah’ın varlığı ve birliğine gayet kuvvetli bir delildir; öyle de, Hz. Muhammed’in (s.a.v) doğruluğuna ve risaletine de gayet sağlam bir şehadettir.
Çünkü bütün peygamberlerin doğruluklarına ve peygamber olmalarına medar olan ne kadar kutsî sıfatlar ve mucizeler ve vazifeler varsa, o Zatta (s.a.v) en ileri derecede olduğu tarihçe musaddaktır. Demek onlar, nasıl ki, lisan-ı kal (söz) ile Tevrat, İncil, Zebur ve suhuflarında bu Zatın (s.a.v.) geleceğini haber verip insanlara beşaret/müjde vermişler; öyle de lisan-ı halleriyle, yani nübüvvetleriyle ve mucizeleriyle, kendi mesleklerinde ve vazifelerinde en ileri ve en mükemmel olan bu Zatı tasdik edip davasını imza ediyorlar.
4) Asfiya ve Evliyanın Verdiği Onay
İslâm âlemi bir ağaç, Peygamber Efendimiz (s.a.v) ise bu ağacın nurani çekirdeği hükmündedir. Yani hakikat-i Muhammediye’nin açılmış, kök salmış, sayısız meyve vermiş haline İslâm Âlemi diyebiliriz. İslâm âlemindeki milyonlarca âlim ve evliyanın özü ve esası Peygamber Efendimizin (s.a.v) manevi şahsiyetidir. Onlar, Onun (s.a.v) riyaseti ve terbiyesi ile o parlak makama ulaşmışlardır. Demek Peygamber Efendimizin (s.a.v) hakkaniyetini en zahir ve parlak bir şekilde anlamanın yolu, Onun geniş ve azametli bir eseri olan Âlem-i İslâm’a bakmaktır.
İslâm Âlemindeki bütün güzellikler ve ulvî hasletler Resul-i Ekrem Efendimizin (s.a.v) hakkaniyetini ve onun manevî azametini ilan ediyor. İmam-ı Gazâlî, İmam-ı Rabbânî, Muhyiddin-i Arabî, Abdülkadir-i Geylânî, Bediüzzaman gibi milyonlar muhakkıkîn-i asfiya ve sıddıkîn o pencereden bakıyorlar, başkalarına da gösteriyorlar. Bu mübarek zatların görüp gösterdiği şey, İslâm bahçesinin harika nakışları ve meyveleridir.
İslâm dışındaki bütün inanışlar da bir ağaçtır. Küfür ve inkâr ise o ağacın çekirdeğidir. Bütün zulüm ve ahlaksızlıklar o ağacın meyveleri hükmündedir. Bu iki ağacın meyvelerine bakan, hakkı bulabilir. Yani küfür ağacının meyveleri olan zulüm ve ahlâksızlıklar onun bâtıl olduğuna işaret ettiği gibi, İslâm ağacının güzel ve tatlı meyveleri de onun hak ve hakikat olduğuna işaret etmektedir.
İslâm ağacının sayısız taze ve güzel meyveleri onun çekirdeği ve esası olan Hazret-i Peygamberimizin (s.a.v) de hak ve hakikat üzere olduğuna kati bir delildir.
Nübüvveti nuranî bir ağaç olup, kökleri, ondan önce gelmiş bütün peygamberlerdir. Bütün peygamberler, Habib-i Kibriya Efendimizin (s.a.v) gelmesine zemin hazırlamışlar, Onun geleceğini müjdelemişler, mucizeleri ile teyit etmişlerdir.
Evliyalar ise, o nuranî ağacın tatlı ve taravettar (taze) meyveleridir. Bir ağacın hayatlı ve sağlam olmasına en büyük delil, meyvesindeki tazeliktir. İslâm ağacının taze ve taravetli meyveleri ise milyonlarca evliyadır. Her birisi, kerametleri ile buna şahitlik etmişlerdir.
İşte, mucizelerle nübüvvetleri sabit olan enbiyanın İslam ağacının nurani kökleri olması ve evliyanın, o nuranî ağacın meyveleri olmaları, Onun (s.a.v) manevî azametini ve Allah katındaki makamının ne kadar yüksek olduğunu gösterir.
Evet, “Hz. Peygamberin (s.a.v) manevi çekirdeği olduğu İslam ağacı, bütün enbiyanın sağlam kökleri, bütün evliya ve asfiyanın tarâvettar meyveleri olduğu bir şecere-i nuraniyedir. Ki, her bir dâvâsını, mucizatlarına istinat eden bütün enbiya ve kerametlerine itimat eden bütün evliya hakikat-ı Muhammediye denilen bu nurani çekirdeği tasdik edip imza ediyorlar.” (Sözler, 19. Söz/197)
Hz. Peygamberin Nübüvvetini Tasdik Eden İşaretler
Bakara 252. Ayet/ Şüphesiz Sen Gönderilmiş Resullerdensin
Ayetin meali şöyledir: “İşte bunlar Allah’ın ayetleridir ki, Biz onları sana hakkıyla okuyoruz (dosdoğru bildiriyoruz). Şüphesiz sen resullerdensin.”
a) Bu ayetin Kur’an’daki tertip sırası: 259=7x37’dir.
b) Ayetin son kelimesi olan “Mürselîn=Resuller” sözcüğünün gösterdiği elçi anlamındaki “Resul” kelimesinin ebced değeri: 296=8x37’dir.
c) Ayetin tertip numarası olan 259 sayısı ile, işaret edilen Resul kelimesi arasındaki fark: 37’dir.
d) Bu sure, tertip sırası itibariyle hicretten sonra nazil olmuş medenî surelerin ilkidir. “Bunlar Allah’ın ayetleridir. (Onları sana okuyoruz)” ifadesinin parantez içerisindeki cümlesinin asıl metni olan “Netluha aleyk”enin ebced değeri: 622’dir ki bu rakam, Miladi olarak Hicretin aynı tarihini (622) göstermektedir.
Bu Ayette Görülen 17 Sayısıyla İlgili Tevafuklar:
1) Ayetin son cümlesinde Hz. Peygamberin (s.a.v) gönderilmiş Resullerden biri olduğuna vurgu yapılmıştır. Bu cümlenin asıl metni olan “İnneke le mine’l-mürselin” cümlesinin ebced değeri: 612=36x17’dir ki, bu sayı—Miladi olarak—Hz. Peygamberin (s.a.v) risalet yılını göstermektedir. Daha önce Nebi olarak vahiy almış olsa bile, Resul olarak açıktan tebliğe başladığı tarih: 612’dir. Ve bu cümle ile tam tamına risaletinin tarihine vurgu yapılmıştır.
2) Bu cümle bütün Kur’an’da; biri Bakara: 252, biri de Yasin: 3 olmak üzere iki yerde zikredilmiştir. Bu iki ayet numarasının taplamı: 255=15x17’dir.
3) Bu iki ayet arasında zikredilen “Mürselîn” kelimesinin tekrar sayısı: 17’dir.
4) Yukarıda belirtildiği üzere, bu cümlenin ebced değeri: 612=36x17’dir.
-Buradaki 36 sayısı, ayette yer alan “Mürselîn” kelimesinin 17. tekrar sayısını yaptığı Yasin suresinin Kur’an’daki tertip numarasıdır.
-Çarpanlardan 17 sayısı ise, Yasin suresinin Mekki mukattaat sureler sistemindeki tertip numarasıdır.
5) “Mürselîn” kelimesinin 17 defa tekrar edildiği Bakara suresinin başından Yasin suresinin başına kadar geçen surelerin sayısı: 34=2x17’dir. Bu kadar tevafukların aynı noktada ittifak etmesi, bir İlm-i Allâmu’l-Ğuyub’a delalet eden bir mucizedir, bunları bir insan yapamaz.
Hz. Peygamberin (s.a.v) Vefatına Dair İşaretler
“Eğer seni vefat ettirirsek...”:
Kur’an’da Hz. Peygambere (s.a.v) hitaben “Eğer seni vefat ettirirsek…” cümlesi üç defa zikredilmiştir. Bunlardan ilki Yunus suresinin 46. ayetinde geçmiştir.
Ayetin meali şöyledir: “Eğer onları tehdit ettiğimiz (azabın) bir kısmını sana (dünyada iken) gösterirsek (ne a’lâ); yok (onu göstermeden) eğer seni vefat ettirirsek nihayet onların dönüşü de bizedir. (O zaman onlara neler olacağını göreceksin.) Sonra Allah onların yapmakta olduklarına da şahittir.”
a) Ayette azabın bir kısmının Hz. Peygambere (s.a.v) gösterilebileceği hususu vurgulanmıştır.
Mekke’de inen bu surede belirtilen azabın bir kısmı Bedir savaşında gerçekleşmiş ve Hz. Peygambere (s.a.v) gösterilmiştir.
b) Ayette ifade edilen Hz. Peygamberin (s.a.v) vefat haberi de çok harika bir tarzda ihbar-ı gaybî nevinden söz konusu yapılmıştır. Şöyle ki:
“Eğer seni vefat ettirirsek” cümlesi, Kur’an’da üç defa geçmektedir. Bu cümle açıkça, Hz. Peygamberin (s.a.v) vefatından söz etmektedir. Geçtiği üç sure ve ayet numaraları da Hz. Peygamberin (s.a.v) ömrü olan 63’ü gösteriyor. Ayet ve sure numaraları şöyledir: Yunus 10/46; Ra’d 13/40 ve Ğafir 40/77. Buna göre, ayet numaralarının toplamı: 163’tür. Sure numaralarının toplamı ise, 63’tür. “Eğer seni vefat ettirirsek” cümlesinin harf sayısı 9’dur. 63 sayısı ise, 9’un 7 katıdır.
c) Vefatı haber veren bu cümlenin—harfleriyle beraber—ebced değeri, 632’dir. Bu da Hz. Peygamberin (s.a.v) Miladi vefat tarihidir. İşte tevafuk penceresinden gaybî haberlerin aşikâr bir görüntüsü!
Bir kitapta bir yandan dersler verilirken, çeşitli konular anlatılırken, bir yandan da bu kadar rakamların ve kelimelerin böyle tevafukları gösterecek şekilde yerleştirilmesi, bu kitabın Allah kelamı olduğunu gösterir. Çünkü bunu değil bir insan, bütün insanlar toplansa yapamazlar. Yani, Kur’an Allah kelamıdır.
Kur’an-ı Hakîm’de Hz. Muhammed’in peygamberliğini tasdik ve tescil eden pek çok ilahî…
Peygamberimiz (asm) Kur’an ayetlerinin manalarına göre hareket ederdi. Kur’an onun için aynı…
Kurre ibni İyâs radıyallahu anh şöyle diyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem…
Peygamberimiz, Haccın Müslümanlara farz kılınmasından sonra, Hicret’in 10. yılı Miladî 632 Mart…
“Affedin, affedilirsiniz!” Yoksa rahmetten kesilirsiniz. *** Varlık vesilesi anneye minnet… “Annenin ayağı…
Prof. Dr. Gültekin Yıldız hocamız “işletme yönetimi” ile ilgili bir hatırasını paylaşmıştı.…