TR EN

Dil Seçin

Ara

Peygamberimizin (sav) Veda Hutbesinde Erkek ve Kadın Hakkı

Peygamberimiz, Haccın Müslümanlara farz kılınmasından sonra, Hicret’in 10. yılı Miladî 632 Mart ayında 120 bin Müslümanla birlikte yaptığı hacda, “Veda Hutbesi”ni irad etmiştir. Bu hutbenin irad edildiği sırada kaydedilmeyip, daha sonra değişik rivayetlerle gelmiş olması sebebiyle, bazı kelime farklılıkları olsa da, aralarında mânâ bakımından fark yoktur.

Resul-i Kibriyâ Efendimiz, Zilkade ayında Hac için hazırlandı, Medine’deki Müslümanlara da haccetmek üzere hazırlanmalarını emir buyurdu. Zilkade ayının çıkmasına beş gün kala yüzbinden fazla Müslümanla Medine’den çıktı, Resulûllah ve yüzbinden fazla sahabi, sevinç ve heyecanla “Lebbeyk Allahümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerike leke lebbeyk! İnnel hamde ven-ni’mete leke velmülk. Lâ şerike lek.” ‘Telbiye’sini tekrarlayarak Medine’den Mekke’ye yolculukla, Zilhicce ayının dördü, Pazar günü sabahı Mekke’ye vardılar.

Ziyaret tavafı, Safâ ve Merve arasında Sa’y yapan, Pazar, Pazartesi, Salı ve Çarşamba günleri Mekke’de kalan Peygamberimiz ve sahabiler, Perşembe günü Mina’ya gittiler. Peygamberimiz öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını cemaatle eda edip, geceyi orada geçirdi.

Zilhicce’nin dokuzuncu günü sabah namazını cemaatle eda ettikten sonra, Ashab-ı Kiram’la birlikte telbiye ve tekbirlerle Arafat’a doğru hareket etti.

Her yıl hacılar da, Peygamberimizin (sas) Hac ile ilgili sünneti olarak bunları yapmaya çalışırlar.

Haccın farzının yerine getirildiği Arafat’ta Peygamberimizin veda haccı esnasında 120 bin asr-ı saadet Müslümanına irad buyurduğu hutbe, ‘Veda Hutbesi’ adıyla meşhur olmuş; kıyamete kadar bütün Müslümanlara ve insanlık âlemine de eskimeyecek ve değişmeyecek ölçüler vermişti.

Bu hutbe üzerinde İslâm âleminde şimdiye kadar çok durulmuş; Müslümanların belki çoğu, onu okumuş veya okunduğu meclislerde bulunmuştur. Birçoklarının da evlerinde ve işyerlerinde halen levha halinde duvarda asılı veya daima göz önündedir.

Bu çok veciz hutbede, çeşitli mevzuların yanında, Peygamberimiz (sas), evli erkeklerin ve kadınların birbirlerine karşı vazifelerinden çok kısa olarak şöyle bahsetmektedir:

“Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.

Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir.

Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe dövüp sakındırabilirsiniz.

Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü gıda ve giyimlerini temin etmenizdir.”

‘Veda Hutbesi’inde, dinî kitaplarımızda bahsedilen, evli erkeklerin hanımları üzerindeki diğer hakları yerine yalnız bu hakkından bahsedilmesi, acaba niçindir? Bu hak, o hutbenin irad edilmesinden 14 asır sonra, günümüzdeki Müslümanlar tarafından acaba nasıl anlaşılmakta ve Müslümanların evliliklerinde onun mânâsına uygun olarak nasıl yaşanmaya çalışılmaktadır? Günümüzde, Veda Hutbesi’nin diğer cümleleri gibi, bu cümlesi üzerinde de geniş ve gerçekçi bir tahlil yapılmasına ihtiyaç yok mudur?

...

Merhum Prof. Dr. İbrahim CANAN bu konuda ne demişti?

14 Ekim 2009’da İstanbul’da elîm bir trafik kazasında vefat eden merhum Hadis Profesörü İbrahim CANAN ile çok uzun bir süreden beri iyi tanışıyor ve muhtelif vesileler ile görüşüyorduk. Kendisi, uzun bir geçmişe dayalı olarak, hem baba dostum ve hem de benim şahsî dostumdu. Son olarak, geçtiğimiz Ramazan ayında da, İstanbul’da birkaç iftarda birlikte olmuş ve aynı sofrada olduğumuz bir iftarda sohbet etmiştik.

Prof. Dr. İbrahim CANAN çok değerli bir hadis profesörüydü ve aile konusuyla da çok ilgileniyordu. Fransızca’yı da iyi bildiği ve hadis doktorasını Paris’te Sorbonne Üniversitesinde yaptığı için, Avrupa’yı da iyi tanır ve Batıda ailelerin parçalanmasının birinci sebebinin ‘feminizm’ olduğunu sık sık söylerdi.

Kendisini tekrar rahmetle anmaya da vesile olması için, onun bu konunun uzmanı ve yorumunda söz sahibi kişi olarak, konuyla ilgili bir hatırasına burada yer vermek istiyorum:

Birkaç yıl önce, İstanbul Mecidiyeköy’de kendisiyle birlikte başka konuşmacıların da katıldığı ‘aile’ konusuyla ilgili bir paneli ben de takip etmiş ve Prof. Dr. İbrahim CANAN’a o panelin çıkışında, Peygamberimizin (sas) veda hutbesiyle ilgili iki konuyu sormuştum.

İlk sorum; veda hutbesi olarak takdim edilen metinlerin genel olarak muhtevası aynı olmakla beraber, cümlelerinin niçin tamamen aynı olmadığı idi.

Bunu kendisi, o zaman ‘Veda Hutbesi’ni dinlemiş olan yüzbinden fazla Müslüman’ın hutbe okunurken kaydetmek yerine sonradan hatırlarında kalanları naklederken, dinlediklerini tamamen birbirinin aynı cümlelerle ifade etmemiş olmalarıyla açıklamıştı.

O günkü birlikteliğimizde, Prof. Dr. İbrahim CANAN’a, konuşmacı olarak katıldığı panelle de ilgisi sebebiyle sorduğum ikinci sorum ise; ‘Veda Hutbesi’nde yer alan, evli bir erkeğin zevcesi üzerindeki hakkına ait cümleyle ilgili idi.

Evli bir erkeğin zevcesi üzerindeki hakkından bahseden kitaplarda, bu hakların; hürmet, itaat, cinsî ihtiyaçların karşılanması, aile içinde erkeğe destek ve yardımcı olmak, müşterek çocuklarının bakımı, vd. olduğundan bahsedilirken, Peygamberimizin (sas) ‘Veda Hutbesi’nde bunlardan hiç bahsetmeyip; bunlardan farklı olarak söylediği o tek cümlenin sebebi ve hikmeti acaba neydi?

Bunun, evli bir erkeğin eşi üzerindeki en önemli hakkı olması sebebiyle, bu hakkına öncelik verilerek vurgu yapılması hikmetinden mi kaynaklanabileceği şeklindeki soruma Prof. Dr. İbrahim CANAN, bahsettiğim bu ihtimali tasdik edici şekilde cevap verdi.

Bu defa ben, sorumu biraz daha genişleterek, kendisinin hadis ilmiyle bu konuya biraz daha açıklık getirmesini sağlamaya çalıştım:

“Günümüzde sık sık dikkat çekilen en mühim sosyal problem, aile geçimsizliklerinin had safhaya varıp boşanmalarla, ailelerin parçalanması olmaktadır. Cemiyetin temeli olan aile yapısını koruyabilmek için, erkek mutlaka gerekli görmesi halinde; kadının annesi, kız kardeşleri, teyzesi vs. gibi en yakınları da dahil olmak üzere, evine girmekten herkesi yasaklayabilir mi?”

Prof. Dr. İbrahim CANAN, bu soruma da hiç tereddüt etmeden:

“Evet..” cevabını verdi. Ve arkasından da ilave etti:

“Veda Hutbesi’ndeki Peygamberimizin (sas) bu sözü umumîdir; kadının yakın akrabalarının bundan hariç tutulabileceğinden bahsetmediği için, onlar da erkek tarafından aile yapısının düzeni ve devamı için zarurî bir tedbir olarak görülürse, erkeğin evine girmekle ilgili yasaklamasına dahil edilebilir.”

Tabii ki, erkeğin bu yasağının kadının en yakın aile fertleri de dahil, herkes için “hiç görüşmemek” yasağı manasında değil; onların “evine gelmelerini yasaklamak” olduğu, hem ilmihal bilgilerinden ve hem de yine Peygamberimizin (sas) Veda Hutbesi’ndeki konuyla ilgili cümlesinden kolayca anlaşılabilmektedir.

Çünkü kadının da, yakın aile fertleriyle aynı şehirdeyseler en az haftada bir defa, ayrı şehirdeyseler en az yılda bir defa ve bir haftadan daha kısa olmamak şartıyla görüşmek hakkı vardır. Erkek, kadının bu hakkını engelleyemez; erkeğin başkalarıyla görüşmesi konusunda kadın üzerindeki hakkı, aynı konuda kadının diğer bir hakkını engelleyemez.

Şimdi soralım: Peygamberimizin ‘Veda Hutbesi’ni Müslümanların çoğu bilir; birçoklarının da evinde levha halinde duvarda asılı ve daima göz önündedir. Bu çok veciz hutbede, evli erkeklerin hanımları üzerindeki hakkından bahseden: “Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir.” cümlesinin mânâ açılımı acaba ne derece doğru yapılmakta ve onun doğru mânâsına uygun yaşanmaya acaba ne derecede çalışılmaktadır?

Bu cümledeki ‘çiğnetmemek’ kelimesi, insanın zihninde meydana getirdiği ilk çağrışımıyla, zahirî mânâda, sadece “ayakla adım atarak çiğnetmemeye” mi inhisar etmektedir?

Günlük hayatımızda da, ‘hakkı çiğnetmemek’ deyimi çok kullanılmaktadır. O kullanışlarımızda ‘çiğnetmemek’ kelimesinin sadece ‘ayakla adım atarak’ değil; daha ziyade ‘ihlal etmemek’ mânâsını kastettiğimiz gibi, ‘Veda Hutbesi’ndeki ‘çiğnetmemek’ kelimesi, bu mecazî mânâsında da düşünülüp anlaşılmalı değil midir?

Merhum Prof. Dr. İbrahim CANAN, bu sorunun sorulup cevabının ve yorumunun alınabileceği, aile konusuyla bilhassa ilgilenen, hem ilmiyle ve hem de takvası ile çok değerli bir hadis profesörüydü. Ona göre de, Peygamberimizin (sas) ‘Veda Hutbesi’nde erkeğin kadın üzerindeki hakkı olarak sadece o cümlenin yer almasının sebebinin, bunun evli bir erkeğin kadın üzerindeki en mühim hakkı olmasından ileri gelmesi kuvvetle muhtemeldi.

Üzerinde pek durulmayan, ‘Veda Hutbesi’nin o cümlesi, belki de en büyük sosyal problemimiz olan ailevî geçimsizlikler ve boşanmaların mühim bir çaresini ihtiva etmekte olabilir.

Evli Müslüman hanımlar bu yoruma kızıp tepki göstermek yerine, bir muhasebede bulunsunlar:

Bazen en yakın akrabaları bile olsa, aile yuvalarına bedenen girerek ve ekseriya da asrımızın başta kadını ifsat eden bazı zararlı televizyon programları olmak üzere, bâtılı neşreden çeşitli iletişim vasıtalarının aile yuvalarına girerek, aile huzurlarını bozan ve erkeklerinin nâhoş gördüğü tüm nesnelere karşı, acaba erkeklerinin ‘Veda Hutbesi’yle dikkat çekilen o ‘hakkını çiğnetmemekte’ ne derecede hassasiyet ve titizlik göstermektedirler?