TR EN

Dil Seçin

Ara

Zaman Kullanımında Kadın Erkek Farkı

Yaratıcının insanlara eşit olarak dağıttığı nimetlerden biri zamandır. Ancak zamanı doğru kullananlar başarılı olabilirler. Plan yapabilme, önem ve öncelikleri belirleme ve onları organize edebilme becerisi açısından, erkeklerle kadınlar arasında bir takım farklar vardır. Hedefleri iyi belirleme ve yapılacak işlere ayrılacak zamanı paylaştırma, zaman yönetimi açısından önemlidir. İnsan, zamanı doğru planlamayı alışkanlık haline getirmelidir. Meselâ, liste yapmadan alışverişe çıkmak yanlıştır. Bu konuda erkekler daha başarılıdır. Zamanı yapacakları işlere göre daha iyi tanzim edebilirler. Dikkat açısından da erkekler daha ileridir; aynı anda iki ya da üç işi birlikte götürebilecekleri bölünmüş bir dikkate sahiptirler. Meselâ araç kullanma hususunda yine erkekler yeteneklidir. Kadınlar ise tek konu üzerine daha iyi yoğunlaşırlar.

Erkeğin on dakikada yaptığı planı, kadın on beş dakikada yapar. Kadın, planlama yapma hususundaki eksiğini bilirse, bu alanda kendini eğitebilir. Bu durum kadınların önem ve öncelik sırasını karıştırmalarından kaynaklanır. Meselâ kadın diş yaptırırken görünüşü önemser, fonksiyonelliği ikinci plana atar. Ama erkek, ekmeği ne kadar rahat yiyeceğini düşünür. Meslek tercihiyle ilgili konularda da durum aynıdır. Kadınlar göz önündeki alanları tercih ederken, erkekler risk almanın, heyecanın ve içinde mücadelenin bulunduğu alanları seçme eğilimindedirler. Bu yüzden dünya politikasında kadınlardan ziyade erkekler yer alır.

Kadınlar planlama yaparken, zevk anlayışlarındaki farklılık sebebiyle zaman tuzaklarına kolay kapılırlar. Meselâ alışveriş sırasında güzel bir elbise gördüklerinde, mağazanın önünde dakikalarca kalabilir, televizyon seyrederken spikerin anlattıklarına değil, giyindiklerine dikkat ederler. Bunlar hep öncelik karıştırmayla ilgilidir. Bu yüzden krizden krize, sorundan soruna atlamaları kolay olur. Hayata kuşbakışı bakmaları zordur. Uzun vadeli plan yapmada güçlük çekerler. Bütünü ya da ormanı görme yerine, sadece ağacı görürler. Kadınların zamanı iyi kullanabilme becerisi kazanabilmeleri için daha fazla gayret göstermeleri gerekir.

İnsan bir otobüs yolculuğunda nasıl ki yolcu olduğunu unutmaz, otobüsün sadece kendine ait bir araç olmadığını bilir ve tek yolcu olmadığının farkında olarak seyahat ederse, evliliği sırasında da benzer bir durumla karşı karşıyadır. Erkek veya kadın, hayatı ve çocukları sadece kendine aitmiş gibi düşünürlerse, benmerkezcilik etmiş olurlar. A tipi kişilerle B tipi kişiler arasında bu noktada fark vardır. B tipi kişiler, yani çiftçi yapıdaki insanlar, zeka ve yeteneklerini gereksiz yerde harcayıp zamanlarını yanlış noktada kullandıkları için istedikleri başarıyı elde edemezler. Ama A tipi, yani avcı karakterdeki insanlar, hedef piramidinde belirledikleri alanlarda daha başarılı olabilirler. Bu sebeple sosyal mesleklerde kadın ve erkek arasındaki başarı farkı, kültürel etkilere değil, önceliklerine bağlanmalıdır. Meselâ hemşirelik ve halkla ilişkiler gibi alanlarda kadınlar daha başarılıyken, siyaset ve ekonomi alanında erkekler aktiftir. ‘Bu alanlarda neden erkekler kendilerine öncelik veriyor?’ diye kızmak yersizdir. Bu durum insanların psikolojik eğilimleriyle ilgilidir.

Fukuyama, ekonomik hareketliliği etkileyen faktörü araştırırken, arz talep dengesini ihtiyaçlardan çok, psikolojik etkenlerin belirlediğini ortaya koydu. 2002’de Nobel Ekonomi Ödülü, ‘Risk Yönetiminde Psikolojik Etkenler’ konulu çalışması sayesinde ilk kez bir psikoloğa verildi.

Güven konusu ekonomiyi çok ciddi etkileyen bir faktördür. Artık, ‘bir yerde yiyecek olmazsa orada talep oluşur ve bunun sonrasında arz meydana gelir’ diyemeyiz. Şimdi insanlar ihtiyaçları olmadığı halde de alışveriş yapmaktadırlar. Meselâ, elektriğe ihtiyaç yokken elektrik icat edildi, fonksiyonları bilindikçe de talep meydana geldi. Sonrasında ise elektrik üretimi ihtiyacı karşılamaz oldu.

Güven duygusu yüksek toplumlarla, düşük toplumlar arasındaki refah farkı araştırıldığında, insanların birbirine güven duyduğu toplumlarda ekonomik hareketlilik ve alışveriş olduğu için refah daha yüksek görülür. Güven zayıflayınca, insanlar yatırım yapmak ve riske girmekten kaçınıp savunmaya yöneldikleri için, ekonomik hareketlilik durur.

Aile içindeki güven duygusu da önemlidir. Kadın evinde kendini daha güvende hissederken, erkek dışarıda daha rahat ve güvenli olabilir. Fakat kadının evinde bile olsa ekonomik olarak kendini yeterli hissetmesi önemlidir.

İnsan ilişkilerinde takdir edilme arzusu da mühimdir. Ama erkeğin takdir edilmek istendiği alanlarla kadınlarınki birbirinden farklıdır. İnsanın takdir edilme arzusu ekonomiyi etkileyebilir. Birçok zengin pek çok şeyi varken, sırf takdir edilme arzusu yüzünden, daha fazla zengin olmak ister. Bu arzu insanda yapay bir ihtiyaç oluşturur, kişi doyumsuzluk yaşar ve bunun sonunda daha çok çalışır.

 

Duygusal İlişkide Sorun Çözmedeki Farklar

Kadın ve erkekler arasında problem çözme yöntemleri de bir takım farklılıklar gösterir. Karşılaştığımız olaylarda öncelikle, yaklaşım biçimimiz ve düşünce kalıbımız oluşur, sonra tepki veririz. Meselâ insana bir eleştiri yöneldiği zaman onun yorum, yaklaşım ve değerlendirmesinde iki cins farlılık görülür. Kişinin, haklı bir eleştiri karşısında, ‘Cezalandırıldım! İnsanlar karşısında küçük düştüm.’ değerlendirmesi yanlıştır. Bu yanlış değerlendirme sonunda öfke, tepki ve bazı hatalı davranışlar ortaya çıkar. ‘Bütün kabahat bende mi? Bu adam beni ne sanıyor? Önce kendine baksın! Mahvoldum!’ gibi tepkiler doğar ve insan karşıdakini suçlamaya başlar. Böyle düşünmek ve söylemek yerine, ‘unutmuşum, ihmâl etmişim, işi zamanında bitirmeliydim’ değerlendirmesi, gerçekçi ve doğrudur. Bu durumda da, belki ister istemez hayal kırıklığı yaşanır ama, kişi hatasını görmüş olduğundan, kendine olan güveni kırılmaz.

‘Mahvoldum’ şeklindeki kognitif bir yaklaşımda, kadının kendini yetersiz ve eksik hissetme eğilimi ön plana çıkarken, erkekte saldırganlık meyli baş gösterir. Erkek suçu karşısındakine yüklerken, kadın daha depresif bir eğilim sergiler; çaresizlik hisseder ve sığınacak liman arar. Yıkıcı eleştiriye tepkide cinsler arasında böyle bir farklılık söz konusudur. Eleştiri karşısında evli çiftler, ‘bencilsin, beni incitmek sana zevk veriyor!’ şeklinde suçlayıcı bir yargıya, ‘sen’ diline başvururlar. Halbuki olaya ‘ben’ diliyle yaklaşılır ve ‘beni incittin, üzülüyorum’ mesajı verilirse karşı tarafta suçluluk duygusu uyanır.

İletişim hatalarında akıl okuma eğilimleri vardır. Kişi, karşıdaki insan bir şey söylediğinde hemen alınır ve ‘bunu beni aşağılamak için söylüyorsun’ diyerek bu sözde kötü niyet arar. Bunlar paranoid eğilimlerdir ve geçmişi sıkça gündeme getirirler; kadınlarda bu duruma sıkça rastlanır. Erkeklerde karşılaşılan problem ise kendini bütünüyle haklı gösterme eğilimidir. Erkekler davranışlarının sorumluluğunu almaz, bu surette karşı tarafın kişiliğini ezerler. Halbuki ‘öfkeme sahip olamıyorum, bu benim zayıf tarafım, sen de haklısın’ diyebilseler, kadında ona karşı saygı uyanacaktır. Erkek ‘güç bende’ kaygısıyla hareket ettiğinden, kontrolü kaybettiği hissine kapıldığı zaman hırçınlaşır. Karşı tarafa kendini suçlu ve yetersiz hissettirerek egosunu tatmin eder. Böyle yaklaşımlar, erkekte suçluluk duygusu uyandırmalıdır.