Kur’an’da hem beşer hem insan kelimesi geçer. Ancak aralarında küçük bir nüans vardır. Arapça’da beşere kelimesi cildin dışına verilen isimdir. İnsana beşer denmesinin sebebi de derisinin dış kısmının görünmesini engelleyen tüy, kıl veya yün gibi engellerin olmadan derinin doğrudan gözükmesi sebebiyledir. Kur’an’da insanın bedeni veya dış görünüşü kast edildiğinde beşer kelimesi kullanılmıştır. Mesela “O, sudan bir beşer yaratandır.” (Furkan, 25/54) ayetinde beşer kelimesi kullanılarak insanın yaratılışına işaret edilmiştir.
İnsan kelimesi ise kendisiyle ünsiyet edilen, tabiatı icabı medenî/şehirli olan ve manen terakkiye açık bir sosyal varlığa işaret eder. Kur’an’da da bu manevi yönleri vurgulandığı zaman insan kelimesi kullanılmıştır. Mesela, “Doğrusu, biz insanı en güzel bir biçimde (ahsen-i takvim) yarattık.” (Tîn, 95/4) veya “İnsan muhakkak azar.” (Alak, 96/6) buyrulmuştur. Özetle beşer kelimesi, insanın görünen ve maddi yüzünü, yani biyolojik varlık olarak insanı ifade ederken insan kelimesi, onun Kur’an’da ahsen-i takvim suretinde yaratılan manevi yönünü ifade eder. (İsfehanî, 2007)
Kur’an’da, Yahudilerin, bilemeyeceğini düşünerek Hz. Peygambere sordukları sorulara cevap verildikten sonra “De ki: Ben de tıpkı sizin gibi bir beşerim. Yalnız bana vahiy yoluyla ilahınızın tek ilah olduğu bildiriliyor.” (Kehf, 18/110) ayeti nazil olmuştur. Ayet bugün bağlamından koparılarak bazıları tarafından Hz. Peygamberin de bizim gibi bir insan olduğu söyleniyor ve ayet delil gösterilerek Peygamberimiz adeta sıradanlaştırılmak isteniyor.
Burada dikkat edilmesi gereken husus öncelikle O’nun da bir beşer olduğu, bizim gibi yediği, içtiği, evlendiği, savaştığı, yaralandığı ve vefat ettiğidir. Ancak hemen ayetin devamında işaret edilen O’nun vahye açık bir peygamber olduğu hakikati göz ardı ediliyor. Evet O bir beşerdir, ancak vahiy alan bir beşerdir. Bu yönüyle diğer insanlara üstündür ve seçilmiştir. (el-Halebî, 2024) Müşrikler de O’nun bir beşer olduğunu, peygamber olamayacağını ve peygamberse bir melek olması gerektiğini iddia etmişlerdi. (bkz. İsra, 17/94-95) Oysaki O’nun insanlara hakkıyla örnek (usve-i hasene) olmasının yolunun bir beşer olmasından geçtiğini idrak edememişlerdi.
Bediüzzaman, Peygamberimize yalnızca beşeriyet yönüyle bakılmasının yanıltıcı olacağını, siyer kitaplarının O’nun manevî yönünü tam olarak yansıtamadığını ifade eder. Meleklere muhatap, ümmetinin her zaman yaptıkları ibadetin bir misli sevap kendi hanesine de yazılan ve ümmetinin sürekli duasına ve salavatına mazhar O zatın (sav) şahsiyet-i maneviyesine başı kaldırıp bakmanın ancak insanı şüpheden ve hürmetsizlikten kurtarabileceğini vurgular. (Nursî, 1992)
Şair ne kadar güzel ifade etmiş:
“Muhammedun beşerun lâ ke’l-beşer
Bel hüve ke’l-yâkûtu beyne’l-hacer.”
(Muhammed (sav) bir beşerdir, lâkin diğer beşerler gibi değil.
Belki O, taşların arasındaki bir yakut gibidir.)
Kaynakça:
- Bediüzzaman Said Nursî, Mektûbat, Envâr Neşriyat, s. 96-97, İstanbul, 1992.
- Râğıb el-İsfahanî, Müfredat (Ter. Yusuf Türker), s. 150, 199, Pınar Yayınları, İstanbul, 2007.
- Semîn el-Halebî, Misalli Ansiklopedik Kur’an Sözlüğü (Ter. Veysel Akdoğan), s. I:265, Ketebe, İstanbul, 2024.