TR EN

Dil Seçin

Ara

Doğa Yaratıcı Olabilir mi?

Doğa Yaratıcı Olabilir mi?

Tabiata ilahlık, tanrılık, yaratıcılık ve kutsallık verme inancı çok önceden beri felsefenin bir konusu olmakla birlikte özellikle geçen yüzyılın başından itibaren öne çıkarıldı, sürekli gündemde tutuldu. Bu düşünce ders kitaplarına, yerli ve yabancı gazetelere ve dergilere ve bütün bilgi kaynaklarına kadar girmiş bulunuyor.

Tabiat veya doğa neyin nesi, nasıl bir şey, yaratıcılık verilen bu şeyin aslı, esası var mıdır?

Tabiat ne? Yer mi, gök mü, deniz mi, toprak mı? Ağaç mı, çiçek mi, hayvan mı? Yahut yer çekimi mi, suyun donması ateşin yakması mı? Baharın mı gelmesi, güneşin doğması mı, yoksa yağmurun yağması mı?

Bunların hangisi tabiattır veya tabiat bunların neresinde bulunur?

Doğa bu gördüğümüz şeylerin hepsi… Dünya, kainat, evren, insan, canlı cansız yaratılan her şey…

Tabiat bir düzen, bir sistem, bir ölçüler bütünü, bir kanun, bir kurallar zinciri, ‚deta bir makine, bir matbaa ve bir program…

Fakat bir kanun varsa, o kanunu koyan vardır. Bir sistem varsa o sistemi kuran ve işleten vardır. Bir makine varsa onun ustası vardır.

Ne kanun kendi kendine iş görür, ne sistem kendi kendine çalışır, ne matbaa kendi başına baskı yapar, ne de program durup dururken bir işletime girer?

İşte tabiat da bir sistem, bir program ve ölçünün adıdır. Yoksa sistemi kuran, programı yapan, ölçüyü koyan bir varlık değildir.

•••

Her sabah güneş doğar, ufuktan itibaren yükselir, tepeye gelir, yavaş yavaş batışa doğru kayar, 24 saat durmadan, dinlenmeden, yakıtı bitmeden, ışığı tükenmeden sürekli olarak bir faaliyet içinde çalışır.

Oysa güneşin ne hayatı var, ne aklı, ne bilgisi var, ne de ruhu? Bir kütle, bir ateş yumağıdır.

Güneş milyonlarca senedir hiç ara vermeden mükemmel hareket ediyorsa, kendi kendine mi hareket ediyor? Böyle bir şeyin olması mümkün mü?

Güneşin dünya, ay ve diğer gezegenlerle olan ilgisi, yakınlığı ve bağlantısı belli bir sistem, bir ölçü, bir hesap ve bir denge üzerinde gidiyor.

Bu kadar mükemmel bir olay, çok ince hesaplarla cereyan eden bir hareket, “tabiat/doğa” deyip tarif edilir mi?

Kanun denince, önce o kanunu koyan akla gelir ve gelmelidir. Kanunu koyan olmazsa, zaten kanun olmaz.

•••

Bir kanarya yumurtasını düşünün. Kanaryanın kursağına giren değişik besinlerden oluşmuş küçücük bir cisim. Zamanı gelince, yumurtacık çatlıyor, içinden bir yavru çıkıyor. Yumuşacık vücuduyla, tüylenmemiş bedeniyle, birkaç hafta içinde renkli bir elbise giyiyor ve karşınıza geçip şirin şirin ötmeye başlıyor.

Mükemmel bir varlık olan insan ise ana rahminde bir damla sıvı iken zamanı gelince et oluyor, kan oluyor, kemik oluyor, 9 aylık bir sürede bir bebek olarak gözlerini dünyaya açıyor. O bir damla sudan gören gözler, işiten kulaklar, koku alan burun, tutan el, yürüyen ayak, hisseden kalp, düşünen beyin yaratılıyor.

Kâinatta olup biten birbirinden harika bu işler anlatılmakla bitecek gibi değil. Her işte bir düzen, bir sistem ve bir ölçü var. Her faaliyette bir fayda ve hikmet gözetiliyor. Hiç bir şey başıboş ve rastgele değil; hiçbir varlık kendi haline bırakılmamış.

Bütün bu görünen, görünmeyen, bilinen, bilinmeyen sanatlı eserler kendi kendine olur mu?

•••

Baharın başlangıcında elinizdeki yüzlerce tohumu ve çekirdeği küçük bir alandaki toprağa atın ve serpin. Bir iki ay sonra şekli, rengi, kokusu ve tadı birbirinden farklı ve değişik yüzlerce bitki, çiçek, fidan boy gösterir.

Halbuki toprağın içinde ne bir bilgisayar var, ne bir makine var, ne de herhangi bir fabrika. Hiçbir şey yok, kuru toprak işte. Biraz su, biraz toprak, bir de güneş ışığı, hepsi o kadar…

Sonra o çiçek ve fidanların etrafında ve üzerinde sinekler, böcekler, kurtçuklar görülmeye başlar. Bu mini mini canlı varlıklar nereden geldi, nasıl geldi, kim var etti?

Toprağın kendi içinde hayatın zerresi bile yokken görünen bütün bu şeylere can vermek, bir tek yaratıcının fiilinden başka şey olabilir mi?

•••

Yıldızları birbirine çarptırmadan uzay boşluğunda döndüren, güneşi bir lamba, ayı bir kandil, dünyayı her türlü rızkı içinde bulunduran bir ambar haline getiren, milyarlarca canlının rızkını veren kim?

Tabiatın, doğanın böyle bir mahareti, ustalığı, bilgisi, görgüsü, aklı, bilinci var mı ki yapsın!?

Bütün olup bitenler kendiliğinden olabilir mi!? Durup dururken bazı maddeler bir araya gelerek işe yarar bir eser ortaya çıkarabilirler mi!?

Mesel‚ çekici, çiviyi, tahtayı bir köşeye koyun, binlerce sene bekleyin, bunlar baş başa vererek bir masa yapabilirler mi?

Oysa bir papatya çiçeği o masadan daha sanatlı, daha mükemmel ve canlı bir eserdir. Bu eser de ancak her şeye hükmü geçen birisi tarafından vücuda getirilebilir.

Bir elmayı yapmak için ağacı, ağacı yapmak için mevsimleri, mevsimleri yapmak için dünyayı, güneşi, galaksiyi ve kainatı yapacak bir kudret lazım. Yani bir şeyi yapabilmek için, her şeyi yapabilmek gerekir; bir şeyi yapan kim ise her şeyi yapan da odur. O da Allah’tır.

Öyleyse tabiat nedir?

Tabiat bir kitaptır, kâtip olamaz; bir sanattır, sanatkâr olamaz; bir nakıştır, nakkaş olamaz, kanundur, kudret olamaz; Allah’ın yeryüzüne koyduğu birer fıtrî şeriattır, kanun koyucu olamaz; Cenab-ı Hakk’ın isimlerini gösteren birer ayna ve perdedir, yaratıcı olamaz; bir ölçüdür, ölçü koyan değildir.