TR EN

Dil Seçin

Ara

Bakışını Değiştir, İmanın Değişsin / Küllî Düşünmek

Bakışını Değiştir, İmanın Değişsin / Küllî Düşünmek

Yediğimiz yemeği Allah’ın bir ihsanı olarak görürüz ve Rezzâk ancak Allah’tır deriz. Ancak, bizimle birlikte rızıklanan yaklaşık yedi milyar insanı, bütün hayvanlar âlemini, geçmiş zamanda rızıklanan ve gelecek zamanda yaratılıp rızıklandırılacak olan bütün canlıları ve nihayet cennette ebediyen rızıklanacak bütün insanları birlikte düşündüğümüzde Rezzâk isminin cemâli çok daha geniş bir aynada ve çok daha mükemmel olarak müşahede edilir.

Herhangi bir varlığı yahut olayı tek başına düşünmek insanı bazan yanıltabilir. Onu, benzer varlıklar yahut olaylarla birlikte nazara alan insanın ufku genişler, değerlendirmesi dar bir daireden çıkar, umumileşir ve o kişi de yanlış bir yola girmekten kurtulmuş olur. Bu konu Nur Külliyatı’ndan İkinci Şuâ’da önemle nazara verilmiş ve örneklerle izah edilmiştir. Bu dersten bir temel cümle:

“Tevhid ve vahdette cemâl-i İlâhî ve kemâl-i Rabbânî tezahür eder.”  Şuâlar

Tevhid; birleştirmek, birlemek, birlikte düşünmektir; vahdet ise birlik demektir.

Verilen örneklerden birisi rızık hakkındadır. Yediğimiz yemeği Allah’ın bir ihsanı olarak görürüz ve Rezzâk ancak Allah’tır deriz. Ancak, bizimle birlikte rızıklanan yaklaşık yedi milyar insanı, bütün hayvanlar âlemini, geçmiş zamanda rızıklanan ve gelecek zamanda yaratılıp rızıklandırılacak olan bütün canlıları ve nihayet cennette ebediyen rızıklanacak bütün insanları birlikte düşündüğümüzde Rezzâk isminin cemâli çok daha geniş bir aynada ve çok daha mükemmel olarak müşahede edilir.

Bu mana bütün varlık âlemi ve bütün esmâ tecellileri için de aynen geçerlidir. Varlıkları tefekkür ederken onlara tevhid nazarıyla baktığımızda hiçbir varlığı tesadüfe, tabiata yahut bâtıl mabudlara veremeyiz. Bunun için her varlığın üzerindeki tevhid ve vahdet mühürlerini okumak gerekir. Rızık örneğine tekrar dönecek olursak, her bir meyve üzerinde şu tevhid mührü vardır:

“Ben bütün canlıları rızıklandıran Rezzâk’ın bir ihsanıyım.”

O rızıktaki vahdet mührü ise şudur:

“Ben bütün kâinatı yaratanın eseriyim. Güneşe, aya, havaya, suya, mevsimlere, gece ve gündüze sahip olmayan beni yaratamaz.”

İnsanların şirke düşmemeleri için Cenab-ı Hak bütün varlık âleminde birlik mühürleri koymuştur.

“Her şey her şeyle bağlıdır. Bir şey her şeysiz yapılmaz. Bir şeyi halk eden, her şeyi halk etmiştir.” (Mesnevî-i Nuriye)

İşte müminler, Kur’ân’ın talimiyle, kâinat kitabını ve ondaki böyle nice tevhid ve vahdet mühürlerini rahatlıkla okur ve bütün eşyanın bir tek zâtın mülkü, sanatı, eseri olduğuna şüphesiz inanırlar.

“Her şey, her şeyle bağlıdır” hakikatinin sonsuz şahitleri vardır. Buna şöyle bir örnek de veriliyor. Bir yaprak, dala bağlı olduğu gibi, dal da ağaca bağlı, ağaç yer küresine, o da güneşe bağlıdır. O halde bir yaprağı yapmak ancak güneş ve sistemini kudret elinde tutan zâta mahsustur.

Her şey her şeyle bağlı olduğu içindir ki bütün şeyler bir şey gibi olurlar...

Vahdet kesretin zıddıdır. Kesret çokluk demektir. On iki gezegen bir güneş sistemi olarak karşımıza çıkar... On iki kesrettir, gezegenlerin bir sistem içinde yer almalarıyla vahdete ermişlerdir. Yani “on iki gezegen” yerini “bir tek sisteme” bırakmıştır. Bu sistemin tümüne sahip olmayan ne dünyaya sahip olabilir, ne Merkür’e, ne Venüs’e...

Keza, beş parmak kesreti ifade eder. Bu beşin vahdete ermesi ve bir araya gelmesiyle bir el ortaya çıkar. Artık el kimin eseri ise bir tek parmak da onun eseridir.

Aynı şekilde, yüz trilyon hücre birbirine bağlandıkları için tümü bir insan olarak ortaya çıkarlar. Her hücre bir yapı taşı gibi... Beden onlardan dokunuyor... Ayrı ayrı duran taşlara farklı kişiler sahip çıkabilir. Ama yüzlerce taş bir araya gelip kubbe olduklarında artık o taşlar farklı kişilere isnad edilemez. Kubbe kimin ise bir tek taş da onundur.

Eşya ve hadiselerdeki benzer tecellileri birlikte düşünmek çok önemli bir tefekkür hazinesi ve feyiz vesilesidir.

Sonsuz örneklerinden sadece birkaçı:

Çekirdekten çıkan ağaca, daldan çıkan meyveye, yumurtadan çıkan civcive, nutfeden çıkan yavruya birlikte bakabilmek...

Atomdaki elektronlarla, güneşin gezegenlerini birlikte seyredebilmek…

Dönen dünyayı, yürüyen insanı, koşan atı, uçan kuşu, yüzen balığı hayalen yan yana getirip bu farklı hareketlerde aynı kudret tecellisini düşünebilmek…

Süt emen bütün bebekleri, kuzuları, danaları, kedi yavrularını.. birlikte nazara almak...

Bu örneklerden sonra yine temel cümleye dönüyoruz:

“Tevhid ve vahdette cemâl-i İlâhî ve kemâl-i Rabbânî tezahür eder.”  (Bediüzzaman, Şuâlar)