TR EN

Dil Seçin

Ara

Muhit Ve Küllî Olmanın Anlamı

Muhit Ve Küllî Olmanın Anlamı

Cenâb-ı Hakk'ın, yaratma, hayat verme, şekillendirme gibi çok İlahî fiilleri vardır.

 

CENÂB-l HAKK'IN, yaratma, hayat verme, şekillendirme gibi çok İlahî fiilleri vardır. Bunların her birinin icraatı küllîdir; yani o fiile muhatap olan fertlerin tümünün işleri, sırayla değil, birlikte görülür.

Örnek olarak, “rızık verme” fiilini alalım. Bu fiil küllîdir; rızıklanan her canlı ise o fiile mazhar olmuş cüz’i bir ferttir. Bugün bir milyon altı yüz bin olarak belirlenmiş bulunan hayvan türlerinin bütün rızıklarının birlikte verildiği açıkça görülüyor ve biliniyor. Bitkilerin de rızıkları düşünüldüğünde bu sayı çok daha artıyor.

Bu kadar çok muhtacın beraber rızıklandırılmasını insan aklı almıyor. Çünkü, insan ancak birkaç misafir ağırlayabiliyor. Misafir sayısı çok olunca, onları farklı saatlerde yahut ayrı günlerde ağırlama yoluna gidiyor. Bu misafirlerin damak zevklerinden, sıhhat durumlarına kadar çok farklılıkları varsa hepsini memnun etmekte büyük sıkıntı çekiyor. Bu konudaki aczini görerek, Allah’ın bu kadar farklı canlıyı birlikte nasıl rızıklandırdığını aklına sığıştıramıyor.

...

Allah’ın bütün sıfatları hem muhit, hem küllidir.

Muhit; “ihata eden, tamamını kaplayan, tümünü kapsayan” demektir. İlahî sıfatların hepsi muhittir, yani bütün mahlukatı kuşatmıştır.

Külli ise, İlahî sıfatların varlık aleminin tümünde birlikte icraat yaptığı manasına gelir.

Bilindiği gibi, insanın iradesi cüzidir, yani insan bir anda ancak bir şey irade edebilir. Dolayısıyla kudretinin icraatı da cüz’i olur ve insan bir anda ancak bir işle uğraşabilir; onu tamamladıktan sonra ikincisine başlar. Mesela, insan bir anda iki cümle söylemeyi irade edemediği için, iki cümleyi birlikte konuşamaz. İki ayrı yöne birlikte bakamadığı için, iki yöne birlikte yürüyemez...

İlahî sıfatların icraatları ise küllîdir. Allah’ın iradesi küllîdir, sonsuz işleri birlikte irade eder. İlmiyle her şeyi birlikte bilir. Kudretiyle sonsuz varlıkları birlikte yaratır.

...

Muhit ve küllî kavramlarına mahlukat aleminden bir örnek:

Atmosfer, yeryüzündeki bütün canlıları kuşatmış, ihata etmiştir. Havanın sadece kan temizleme görevine bakalım: Ciğerlerin hepsinde kan temizleme fiilini birlikte yapar.

Nur Külliyatında, sonsuz işlerin birlikte ve gayet kolay yapılmasını akla yaklaştırmak üzere şöyle bir kaideye dikkat çekiliyor:

“Bir tek zat, muhtelif meraya (aynalar) vasıtasıyla külliyet kesbeder. Cüz’î-yi hakikî iken, umumî şuunata malik bir külli hükmüne geçer.” (Sözler, On Altıncı Söz)

Yani, bir tek şahıs, kendisi cüzi bir fert olduğu halde, farklı aynalar yoluyla küllîleşir, bir anda çok işler görebilir. Bunun, günümüzde en açık örneği televizyon programlarıdır. Orada konuşan bir tek şahıstır, her ekran bir ayna kabul edilirse, o konuşma milyonlarca farklı mekanda, farklı kişilerce seyredildiğinde, o şahıs sanki külliyet kazanmış, milyonlarca şahsa birlikte hitap etmiştir.

Bir âlimin eserlerini de onun ilminin birer aynası olarak kabul edebiliriz. O tek şahıs, kitabını okuyan her kişiyle sohbet etmiş gibi olur ve sohbeti külliyet kazanır.

Üstat Bediüzzaman Hazretleri “bir tek zatın, muhtelif aynalar vasıtasıyla külliyet kazanmasına” güneşi misal olarak veriyor. Güneş tek bir varlıktır ama, şeffaf şeylerdeki tecellileri sayılamayacak kadar çoktur. Yeryüzünü akisleriyle doldurur. Ay’a ışık vermesi bir çiçekle ilgilenmesine engel olmaz. Denizlerden, damlalardan, bütün gözlere kadar sayısız eşyada tecelli eder; onlar üzerinde iş görür. Buna bitkiler alemini de kattığımızda, güneşin bir anda birbirinden farklı sonsuz denecek kadar çok işi birlikte yaptığını hayretle görürüz. Bu harika misali, şöyle değerlendirmemiz gerekiyor:

Nur isminin kesif bir gölgesi olan Güneş, bir anda bu kadar farklı icraatları karıştırmadan, yorulmadan, büyük-küçük fark etmeden, ... , yaparsa, elbette onu yaratan Allah’ın bu varlık alemindeki icraatları son derece kolay olur, bir iş bir işe mani olmaz, büyük-küçük, yakın-uzak farkı söz konusu değildir.

İnsanoğlu, İlahî kudretin ayrı ayrı ve sonsuz işleri birlikte nasıl gördüğünü düşünürken kendi cüz’i iradesini ölçü kabul etmek yerine, güneşe bu nazarla baksa çok önemli mesajlar alacaktır.

Allah, bütün alemleri birlikte terbiye etmekte ve kemale erdirmektedir. Çekirdeği terbiye ederek ağaç yaptığı gibi, yumurtayı terbiye edip kuş yapıyor. Kainatı da bir ilk noktadan itibaren altı devrede terbiye edip şu hazır hale getirmiş bulunuyor.

Bu hakikati kainatın bir küçük misali olan insanda da görebiliyoruz. Onda da bu küllî icraatın çok örnekleri görülüyor. Göz ile kulağın, akciğerle karaciğerin terbiyeleri birbirinden farklı olduğu gibi, alyuvarla akyuvarın da terbiyeleri farklılık gösteriyor. İşte bütün bu farklı terbiyelerle insan bedeni, bütün fonksiyonlarını en iyi şekilde yerine getirecek bir mükemmelliğe kavuşuyor.

İnsan, kendi aczini ölçü aldığında bu kadar çok ve birbirinden farklı terbiye fiilinin birlikte nasıl gerçekleştiğine akıl erdiremiyor. Zaten, Allah’a şerik koşmanın temelinde de bu yanlış değerlendirme yatıyor.

Allah’ın rububiyeti umumîdir, yani her şeyi bizzat O terbiye etmiştir. Rabbü’l-alemîn ismi bize bu dersi vermektedir. Bu İlahî terbiyede yardımcılara yer yoktur. Zira, yardımcı diye tevehhüm edilecek her ne varsa, tümü mahlukturlar. Mesela, meyvelerin terbiyesinde ağaçlar İlahî kudrete ve hikmete yardımcı değillerdir. Zira, onlar da yaratılmış, terbiye edilmiş ve bu hizmetle görevlendirilmişlerdir. Meyve için ağaca ihtiyaç olmadığının en açık delili, ince bir saptan, ağaç olmaksızın, çıkarılan karpuzlar ve kavunlardır.

İşte güneşin bu kadar çok ve külli işleri birlikte ve yardımcısız yaptığı, bütün eşyayı birlikte aydınlattığı ve ısıttığı, bütün bitkilerin imdadına yine bizzat kendisinin koştuğu düşünülürse, İlahî icraatların birlikte ve yardımcısız yapıldığına çok güzel bir örnek yakalanmış olur.