TR EN

Dil Seçin

Ara

Bizi En İyi Ne Anlatır?

Bizi En İyi Ne Anlatır?

“Seni en iyi saatin anlatır.”

Metro duraklarındaki reklam panolarından birinde gözüme çarpmıştı bu ifadeler. Burada bir satış stratejisi var kuşkusuz. Belli bir marka için talep oluşturulması ve satın alınmasının sağlanması yolunda bir iddia söz konusu. İnsana en iyi kendisiyle anlam yüklenebileceği bir ürün olma iddiası. Ne olduğumuz değil nasıl göründüğümüzün ön plana çıktığı bir anlayışın yansıması. Kendi gerçeğimizle değil imajımızla anlamlı ve değerli olduğumuzun ifadesi bir anlamda.

Reklamların dışında küreselleşme çağının vazgeçilmezi internet ve sosyal ağlar üzerinden yapılan paylaşımların etkisiyle belli davranış ve tüketim kalıplarını sergilemeye mecbur hissetmelerimiz üzerine düşünüyor muyuz hiç? Günümüzde din, iman, inanç konularına yaklaşırken sık sık analitik düşünme, eleştirel bakış açısı, sorgulama gereği gibi hususlara dikkat çekilir. Oysa gündelik hayatın içinde duygu ve düşünce dünyamızın şekillendirilmesi, davranışlarımızın yönlendirilmesi noktasında bunlar aklımıza bile gelmez. Bir farkındalık oluşturma gayreti yoksa ve düşünerek hareket etme yetisi devre dışı bırakıldıysa eğer, “uydum kalabalığa” diyerek birilerinin önümüze koyduğu tüketmek üzerine kurulu anlam ve değerlilik dünyasının ayakta kalması ve çarklarının dönmesi için ömrünü, emeğini, alın terini sarf eden insanlar durumuna düşüyoruz.

Kendi medeniyet değerlerimizle kodlanmayan veya beslenmeyen her zayıf noktamızdan vuruyorlar bizi. Satın aldıkça ve tükettikçe değerlendiğini zanneden, satın aldıklarıyla ve tüketim alışkanlıklarıyla anlamlı bir hayat sürdürdüğüne inanan/inandırılan biz tüketim toplumunun “müşterilerini”. Oysa kendi iç barışını tesis etmiş, hayata ve insan olmaya dair kalpleri itminana ermiş olanlar için, başkalarının doğrudan veya dolaylı yoldan dikte ettiği yollara tevessül etmek, farklı anlam ve değerlilik kıstaslarına sarılmak söz konusu olamaz. Bunun yolu da aklın ve kalbin arasındaki dengeyi gözeten bir eğitim anlayışının hayata geçirilmesinden geçiyor. Düşüncemizin temel taşları hükmündeki kelime ve kavramlarımız üzerine yeniden düşünmek ve yeni şeyler söylemek gerek. Çünkü inşa edeceğimiz dış dünya bunlarla şekillenecek.

Saat üzerine düşünelim mesela. Hani bize “bizi en iyi anlatacağı” iddiası ile gündeme gelen saat. Gerçekten de saate böyle bir anlam yükleyelim de kendimizi öylece mi anlamlı hissedelim? Yoksa saatin bizim için ne ifade ettiğine kendi kaynaklarımıza dönüp bir bakalım mı? O zaman göreceğiz ki, saat zamanı gösteren, günlük hayatımızı düzenlerken kendisine sık sık başvurduğumuz, işlerimizi ona göre ayarladığımız bir araç. Zaman ki bize emanet olarak verilmiş, çoğu kere nasıl akıp gittiğini anlamadığımız, hoyratça harcadığımız çok kıymetli bir nimet. Oysa ömrümüzü yani bize bahşedilen zamanı nasıl geçirdiğimizin hesabını vereceğiz bir gün ve tanıklığına başvurulacak şahitler gelecek gündeme. Kullanılan saatin markası değil, o birbiri ardınca giderek yol alan akrep yelkovanın yapıp etmelerimize dair şahitliği olacaktır kendisine başvurulan. Böyle bir zaman ve onu gösteren saat tasavvuru düşünce dünyamıza ve davranışlarımıza sorumluluk bilinci olarak yansıyacaktır. Bu bilinçteki insanlardan müteşekkil bir toplumda da herkes kendini olduğundan farklı göstermek veya imaj üzerinden üstünlük taslamak ihtiyacı duymayacaktır. Çünkü kendini en iyi anlatmanın yolunun tüketmekten değil, ebedi saadet yurdunu kazanmak için şu gelgeç dünyada hayır adına ne varsa üretmek ve paylaşmaktan geçtiğinin idrakine varmışlardır vesselam.