TR EN

Dil Seçin

Ara

Aranızda Cennetin Rüzgarları Essin

Aranızda Cennetin Rüzgarları Essin

Eş olmak yeni bir elbise giymek gibi, yeni bir rol ekler hayatımıza... Eskiden birinin kızı, oğlu, kardeşi, torunu, arkadaşı, teyzesi iken artık çok daha derin ve kalıcı bir isim eklenir. Hayatımız boyunca yeni isimler yeni etiketler alır ve bu duruma alışmaya çalışırız.

Siz beraber doğdunuz ve hep öyle kalacaksınız.

Ölümün beyaz kanatları, sizin günlerinizi dağıttığında da beraber olacaksınız. 

Fakat birlikteliğinizde belli boşluklar bırakın. 

Ve izin verin, cennetlerin rüzgarları  aranızda dans edebilsin... 

Birbirinizi sevin; ama sevgi bir bağ olmasın, 

Daha ziyade, ruhlarınızın sahilleri arasında hareket eden bir deniz gibi olsun.

Ve yan yana ayakta durun; ama çok yakın değil, 

Çünkü bir mabedin ayakları arasında mesafe olmalıdır;

Ve meşe ağacıyla, selvi ağacı, birbirinin gölgesi altında büyüyemez.

— Halil Cibran


Eş olmak yeni bir elbise giymek gibi, yeni bir rol ekler hayatımıza... Eskiden birinin kızı, oğlu, kardeşi, torunu, arkadaşı, teyzesi iken artık çok daha derin ve kalıcı bir isim eklenir. Hayatımız boyunca yeni isimler yeni etiketler alır ve bu duruma alışmaya çalışırız.

Ve insan tek bir kişi olmaz hiçbir zaman... Tüm rolleri içinde ilişkiler kurup, yaşadıklarıyla tekamül etmeye çalışır. Hayatımıza giren herkes ve her şey, biz biraz daha öğrenelim, biraz daha ruhumuzu endekslendiği yerlerden özgür kılalım ve büyüyelim diye bir misafir olarak gelir. Eşimiz, tüm bu misafirler içinde en hatırlı yere sahiptir.

Önce yüreğimize misafir ederiz onu... Sonra hayatımızın diğer odalarına... Tüm biriktirdiklerimiz ve ailemizden öğrendiklerimizle karşılaşırız onu. Ona verdiğimiz tepkilerin bize ait olmaktan çok geçmiş öğrenmelerimiz ve korkularımızdan kaynaklandığını fark edemeyiz. Yıllarca ayrı evlerde ve ayrı psikolojilerle büyümüş iki yürek, birlikte nefes almanın duasını yapar.

Kendi olma yolculuğu ve imtihanını sürdürürken, biz olmayı da öğrenmeye çalışırız. Birlikte ortak bir kaptan yemek yerken, kendi önündeki dilimden sorumlu olmanın getirdiği sınırları keşfederiz. ‘Ben’ olmaktan ‘biz’ olmaya doğru adımlar atarız. ‘Ben’i tamamen eritmeden, ‘biz’ olmanın güzelliğini yaşamayı öğrenmeye çalışırız.

Ama Cennetin rüzgarlarının esebileceği bir mesafe her zaman daha sağlıklıdır. Bu mesafede büyüyen çocuklar nefes alarak büyür, boğulmaz. Anne baba kendilerine verilen emanete sahip olmadıklarını, sadece doğru bir şekilde refakat etmeleri gerektiğini bu mesafede anlarlar.

Birbirini boğan, kendilik fırsatı vermeyen ilişkilerde, çocuklar da olması gereken yerde duramaz. Ebeveyn ve çocuk rolleri birbirine karışır. Çocuklardan ebeveyn gibi davranması beklenirken, anne baba çocuksu ihtiyaçlarıyla çocuklara fazladan beklentiler yükler ve onlardan kendi ruhsal ihtiyaçlarını karşılamasını isterler. Yüksek beklentiler yüklenir, yapmadığı takdirde suçluluk hissiyle kontrol edilmeye çalışılır. Bu tip sağlıksız ilişkilerde çocuklar da sağlıklı bir büyüme alanı bulamazlar.

Oysa eşler birbirini sevip, saygı ve şefkatle bu sevgiyi süslediğinde çocuklar güvenli bir kalede büyüdüklerini hissederler. Emniyet duygusu kazanırlar. Anne babanın sürekli birbiriyle savaştığı, rekabet ettiği ve iktidar mücadelesi verdiği ailelerde çocuklar bir deprem hattında yaşıyormuşçasına büyür. Ayaklarını sağlam basamaz. Her an bir tehlike olacak ve zarar görecekmişçesine kaygılı olmayı öğrenir. Bu kaygı zamanla tüm kişiliğine yayılır, ileriki yıllarda enerjisinin büyük bir kısmını harcadığı yorucu bir sürece dönüşür.

En rahat olması gereken zamanlarda bile, içinde hep bir tehlike sinyali taşır. Kötü bir şey olacakmış hissi ile olumsuz senaryolar yazar. Kurgular yapar. Enerjisini hayatı anlamlı yaşamak için harcamak yerine, içindeki korkuları bastırmak için kullanmak zorunda kalır.

Bu sebeple eş olmak, evli olmak sadece iki kişilik bir sorumluluk alanından çok daha fazlasını ifade eder. Belki de kuşaklar boyu sürecek olan duygulara sebebiyet verir. Öncelikle silahlanarak girilmez evliliğin mahrem alanına... Evliliğe niyet ederken iyi niyet duasını da unutmamak lazım. İyi niyetle, silahlanmadan, savaşmadan, hep bir zarar göreceği algısından uzaklaşarak yapılan başlangıçlar her zaman daha değerlidir.

İnsan kendine zulmeder, kendini yorar, gereksiz savunmalarla daha çok yara alır. Kendini korumaya çalıştığı kalelerde yalnızlaşır, gereksiz yaralar alır. Zayıf düşer. İki kişi olmak imtihanı kolaylaştırması gerekirken, sırf bu savunmalar yüzünden daha çok kayıplar yaşar. ‘Çok akıllı olmak lazım, uyanık olmak gerekir’ telkinlerini kapının dışında bırakıp, basiretli bir masumiyetle evliliğe niyet etmek gerekir.

Eş olmak, evli olmak uzun bir büyüme zamanını, beklemeyi ve sevgiyi beslemeyi fazlasıyla hak eder. Eşinin duygusal ihtiyaçlarını keşfederek, bu konuda ona şifa olmak duasını yapabilmek ne onurlu bir davranıştır. Yaralı duygularını yeniden incitmek yerine, merhem olabilmek ne şefkatli bir duruştur. Bazı haller dışarıdan bakıldığında zayıflık ve güçsüzlük gibi algılanabilir. Sevemeyen insanlar gerçekten sevebilmiş ve emek verebilmiş insanları hor görür, aşağılar. Beklemesini, şefkatini ve sevgisini güçsüzlük ve akılsızlık olarak yorumlarlar.

Oysa asıl kazananlar, eşlerini ve kendilerini büyümek için şefkatle bekleyebilenlerdir...