TR EN

Dil Seçin

Ara

Allah (cc) Her Duayı Kabul Eder mi?

Allah (cc) Her Duayı Kabul Eder mi?

Duanın kabulü istenilen şeyden daha güzeli verilerek kabulü meselesinde Kur’ân’da çok güzel bir örnek vardır. “İmran’ın Hanımı” olarak geçen Hz. Meryem’in annesi, Rabbinden bir istekte bulunur. Bu isteğini de dile getirirken açıkça belirtir. Ard arda gelen bu âyetlerin meali şöyle:

“Hani İmran’ın hanımı, ‘Yâ Rabbi’ demişti, ‘Karnımdakini Senin hizmetine adadım; kabul et. Sen her şeyi işiten, her şeyi bilensin.”

İmran’nın hanımı doğacak çocuğunu Mescid-i Aksa’da bulunan Zekeriya aleyhisselamın hizmetine verecekti. Bir Peygamberin himayesine ve eğitime vermekle en güzel bir görevi yapmış olacaktı. Dua ederken Allah’tan bir erkek çocuk istiyordu. Fakat bir kız çocuğu dünyaya geldi. Onun bu şaşkınlığını Kur’ân ifade ediyor:

“Onu doğurunca da, ‘Rabbim ben kız doğurdum’ dedi. Allah onun ne doğurduğunu biliyordu. ‘Hâlbuki erkek, kız gibi olmaz. Onun adını Meryem koydum, onu ve neslini kovulmuş şeytanın şerrinden koruman için Sana sığındım.’”

“Erkek kız gibi olmaz” derken, “Ben doğacak çocuğumu adadım, ama erkek istemiştim, şimdi nasıl götürür de bir kız çocuğunu oraya bırakabilirim” demek istiyordu, ama söz vermişti; verdiği sözde durması gerekiyordu. Sonunda aldı, Meryem’i Zekeriya Peygambere teslim etti.

Cenâb-ı Hak (cc), aslında İmran’ın hanımının duasını kabul etmişti. Hem de daha güzel bir şekilde kabul etmişti. O ne istemişti, Allah ne vermişti. O erkek isterken, Allah kız vermişti. Ama bu kabul duanın en güzel biçimde kabulüydü.

Kur’ân diyor ki:

“Rabbi onun duasını güzel bir şekilde kabul etti ve Meryem’i güzel bir çiçek gibi yetiştirdi; onu Zekeriya’nın himayesine verdi. Zekeriya ne zaman mihraba girecek olsa, onun yanında yiyecek bulurdu. ‘Meryem, bunlar nereden geldi?’ diye sorar, Meryem de, ‘Allah katından’ diye cevap verirdi. Gerçekten Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır.” (Âl-i İmran Sûresi, 3:35-37)

“Neye niyet, neye kısmet” diye bir söz vardır. Bu söz tam anlamıyla yerine gelmişti. Onun niyeti başkaydı, fakat eline geçen kısmet başkaydı. Gerçekten de Allah en güzelini vermiş, duasını en güzel biçimde kabul etmişti. Annesinin duasıyla Meryem öyle bir mertebeye ve dereceye gelmişti ki, Zekeriya aleyhisselam ne zaman mescitte bulunan Meryem’in odasına gitse, orada sürekli yiyecek bulurdu. Bunlar kimsenin getirmediği ve getiremeyeceği yiyeceklerdi. Bazı zamanlar kış mevsiminde yaz meyveleri, yazın da kış meyveleri görürdü. Nereden geldiğini sorması üzerine, Allah katından geldiğini öğrenirdi. Bu nimetler Hz. Meryem’e cennetten gelen özel ikramlardı.

Bu âyetin açıklamalarında “Duanın istenilen şeyden daha güzeliyle kabul edilmesi”ne örnek olarak gösterilir. Yani duada erkek evlat istenmiş, ama Cenab-ı Hak ise Hz. Meryem gibi bir kız evlat ve Hz. İsa gibi peygamber bir torun vermiştir.

Bu samimi dua öyle güzel kabul edilmişti ki, İmran’ın hanımı hem Kur’ân’ın içinde yer almış, hem kızı şerefli ve keramet sahibi bir insan olmuş, hem de torunu olan Hz. İsa Allah’ın bir peygamberi olmuştur.

Demek ki, Yüce Allah bazen duaları aynen kabul eder, istenilen şeyi verir; bazen daha iyisini verir; bazen dünyada karşılığını vermeyerek o duayı ahiret için kabul eder; bazen de gelecek bir belayı dua sebebiyle geri çevirir.

İşin aslına bakılırsa, kulun yapması gereken bellidir: Dua etmeli ve istemeli, sonucu ve takdiri ise Allah’a bırakmalı; duasının en iyi biçimde kabul edileceğini bilmelidir. Çünkü Allah, yapılan her duaya cevap verir; ama her duayı aynen kabul etmez; işin hikmet boyutu vardır. Bunun için “Kabul etmek”le, “Cevap verme”yi karıştırmamak gerekiyor. Doktora gidersiniz, doktor size istediğiniz ilacı vermeyebilir, onun yerine size yarayacak bir ilacı verir. Size cevap verir ama istediğinizi vermeyebilir. Yani “Doktor benim istediğimi vermedi” diyemezsiniz.